Bir aslanın açlıktan ölmemek için ceylanın peşinde koşarak verdiği mücadeleye odaklanırsanız aslanın, bir ceylanın hayatta kalmak için aslandan kaçarak verdiği mücadeleyi odaklanırsanız ceylanın yanında yer alırsınız. Bakış açısı ve bir şeye odaklanma sizin hayat görüşünüzü belirler.
Evet, gerçek budur.
Neye, nasıl bakıyorsunuz? Neye, nasıl odaklanıyorsunuz?
Bu iki sorunun cevabı eşittir sizsiniz.
Yani odaklandığınız şey sizsiniz.
Hazreti Mevlana ne diyor? Dinleyelim.
“Sen neyi düşünüyorsan o’sun. Ekmek düşünüyorsan ekmek’sin, su düşünüyorsan su’sun.
BU tespit ile birlikte Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin şu muhteşem sözü kulağımızda değil yüreğimizde yankılanmalıdır.
"Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır."
Güzel görmek nedir?
Güzel görmek için bakış açısı mühimdir.
Güzel görmek için düşünce yapımız mühimdir.
Hayata ve olaylara nasıl bakıyoruz? Bakış açımız nedir? İnsanlara ve tüm yaratılmışlara hangi gözle bakıyoruz? Görüşümüz ve fikrimizin bakışımızdan ve duruşumuzdan kaynaklandığını hiç düşündük mü? Bakış açımızı ve durduğumuz yeri değiştirmediğimiz müddetçe, aradan asırlar ve nice nice yıllar geçse de hiçbir şeyin değişmeyeceğini hiç idrak ettik mi?
Gelin bu yazıda hep birlikte “bakışlar ve odaklanmalar” üzerinde duralım.
Görüşümüzü değil, bakışımızı ve neyi odaklandığımızı sorgulayalım.
Evet, görüşümüz bakışımızla ve neye odaklandığımızla ilgilidir. “Bakışını değiştirmeyen görüşünü de değiştiremez.” Bu söz fiziki olarak da böyledir, manevi olarak da böyledir.
Önce fiziki bakışa ilişkin açıklamalarda bulunalım.
Evinizin penceresinden dışarıya bakıyorsunuz ve bu bakış açınızda ve durduğunuz yer itibariyle gördükleriniz şunlar olsun: “Yolun sağında bir çeşme, yolun solunda bir bakkal var.” Ancak, bakışınızın dışında kalan bir de yolun sağında (yani biraz daha ileride) bir cami ve yolun solunda da (yani biraz geride) bir de kahvehane var.” Camii ve kahvehaneyi görmek için bakışınızı ve durduğunuz yeri değiştirmeniz ve daha geniş açıyla bakmanız gerekir.
Bu anlattıklarım bakışımızla ilgili “fiziki duruma” ilişkin bir açıklamadır.
Önemli olan fiziki bakış değil, manevi bakıştır. Konunun manevi yönü üzerinde düşündüğümüzde ve “bakışlar ve görüşler” bağlamında manevi ciheti dikkate aldığımızda şu hususlara işaret edebiliriz.
İnsanın zihninde düşündüğü hususlar bakışlarıyla ilgilidir. İnsanın zihninde esas aldığı noktalar onun kaderini belirler.
Hintli Düşünür ve Devlet Adamı Gandhi’nin bir sözünü severim ve eğitim seminerlerinde öğrencilerime ve dinleyicilerime bu sözü beyan ederim:
Sözlerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür; Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür; Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür; Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür; Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür;
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür; Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.
Burada özetle vurgulanmak ve dikkat çekilmek istenen nokta şudur: “Bakış açısı ve odaklandığınız şey sizin karakteriniz ve kaderiniz olur.”
Nasıl mı?
Bakış açınız sözlere önem vermemek ve rastgele konuşmak ise yalancılığa doğru gidersiniz. En sonunda yalancı olur gidersiniz.
Önce bir yönelme ve gidişat var. Ardından da eğer gittiğiniz yer ve yöneldiğiniz cihet yanlış ise “mahvoluş” var.
Kur’an-ı Kerim’de şahsımı çok düşündüren ve birçok insanı da düşündürdüğünü düşündüğüm bir ayet-i kerime var.
Yüce Rabbim şöyle buyuruyor: “Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.” (İsra Suresi, 32)
Burada Yüce Rabbimiz (cc), doğrudan doğruya zina haramdır ve zina yasaktır ya da zina yanlıştır demiyor. “Zinaya yönelmeyiniz, zinaya doğru gitmeyiniz” diyor. Burada bakış açısı ve konuya odaklanma noktalarında bize büyük bir ders vardır. Yani bu ayetten büyük dersler almalı ve bu ayetteki hikmeti görmeliyiz.
Buradan çıkan iki sonuç şudur:
1-Zinaya doğru adım attığınız anda ayağınız kayar ve kendinizi artık kurtaramazsanız.
2-Zinaya giden yolları ne baştan kapatmak gerekir. Bu yolu Devlet de kapatacak, her şahıs kendisi de en baştan kapatacak. (Mevcut kanunlarda serbestlik var, Devlet de izin vermiş diye, elbette bir Müslüman şahıs da tedbir alarak, nefisini engelleyerek kendisi o kötü yola yönelmeyecektir.)
Aile, Devlet ve Toplum, ahlaksızlığa, açıklığa, sapıklığa ve insanı zinaya götürecek her türlü yolları kapatmalıdır. Zaten ondan sonra zina denilen ahlaksızlık ve hayasızlık meselesi kendiliğinden ortadan kalkar.
Zina denilen hayâsızlığa bakış açısı bu olmazsa, “çağdaşlık, özgürlük, serbestlik” cart-curt diyerek, şeytani vesveseler ile hareket edilirse, Aile, Devlet ve Toplum olarak felakete gideriz. Maazallah.
Öyleyse biz Aile, Devlet ve Toplum olarak baştan “zinaya giden” tüm yolları kapatacağız. Açıklığı, sapkınlığı, ahlaksızlığı ve benzeri tüm olumsuzlukların kapısını en baştan kapatacağız. Tek çözüm budur.
Nefsimiz ve şeytan bize bakış açısı ve odaklanma olarak bunu elbette göstermiyor. Biz nefsimizi ve şeytanı dinlemeyeceğiz.
Her şeyde nefsimizi ve şeytanı mihenk alırsak ve sanki doğru ve mantıklı görürsek, onların gösterdiğine odaklanırsak “bu bizim mahvoluşunuz” olur.
Mahvoluştan kurtulanın tek yolu var: Çağdaşlık ve özgürlük teraneleriyle bize yutturulmak istenen batıl tüm sistemleri reddedeceğiz. Yalnız İslami Sisteme tabi olacağız.
Mutluluk ve huzur için İslam’a ve önerdiği isteme odaklanalım, vesselam.
Hatta Millet ne diyorsa desin, Toplum ne diyorsa desin. Asla onları dinlemeden yalnız ve yalnız İslam’a odaklanalım. Bakış açımız bu olsun, vesselam.
Yazımın en sonunda bir şiir: Üstadımız Abdurrahim Karakoç’tan:
Ne diyorsa İslam Dini.
Uyacağız suç olsa da.
Gerçeği örten kefeni
Soyacağız suç olsa da.