Sakın ha! Diyerek parmak sallayan sallayana! Avrupa Birliği de ülkemizin içine düştüğü siyasi ve ekonomik darboğazı görünce sesini yükseltip yaptırım uygulamaya başladı. Türkiye, sakın ola ki Kıbrıs’ın batı bölgesinde daha önceleri tespiti yapılan Hidrokarbon yataklarında arama çalışmalarına girmesin! Girilirse parmaklar hemen havaya kalkıyor tehdit başlıyor. Hemen ambargo uygularız. Doğalgaz arama çalışmaları için yasadışı olarak AB şirketleriyle anlaşmalar imzalayan Kıbrıs Rum kesimi, yaptırımlara sevinerek yeşil ışık yakıyor. Türkiye herhangi bir girişimde bulunursa ambargo uygular AB üyeliğinizi askıya alırız. Gördüğünüz gibi yabancı uluslar kendi çıkarları söz konusu olduğunda nasıl bir dayanışma içerisine giriyor.
Türkiye’de haklı olarak bu tehdit ve parmak sallamalara aldırmadan, yasalar ve anlaşmalar gereği haklarını korumak ve elde edilecek zenginliklerden kendi payına düşeni elde etmek için Yavuz ve Fatih gemisini Kıbrıs’a göndermişti. Buna ilaveten savaş gemisi eşliğinde Piri Reis gemisi de yola çıkmış durumda. Bunu gören dost bildiklerimiz hemen telaşlanarak parmaklarını sallamaya başlıyor. Oysa Türkiye’nin isteği kendi payına düşeni istemekten baka bir şey değildi. Bunu bile bize çok görenler tespih taneleri gibi dizilip bir alay halinde halay çekmeye başladılar. Güney Kıbrıs’ta ki Rum yandaşlarını yanına alarak “Yunanistan-İsrail-Mısır- ABD-AB-Fransa-İtalya” hep birlikte halaya durdular.
Okyanus ötesi dost ve Müttefik sandığımız ABD ‘den tehdit ve parmak sallamaları hep alıyorduk zaten. S-400 alımını Rusya ile yapmaya başladığımız an yine bildik parmak sallamalar başladı. “Türk gemilerinin Akdeniz de ki varlığı egemenlik işgalidir. Endişe duyuyoruz deniyor. “Kuyruğa takılanlar arasında Rusya da var. Oysa Türkiye yapılan anlaşmalar gereği vaktiyle Zeytin dalı harekatı ile ilgili tutumunu ortaya koymuştu. Bundan amaç küresel güçlerin sömürücü yıkımını bitiren bir girişimin önünü alarak, bölgenin sahip olduğu kaynakları ortak zenginlik yaratarak barış içinde paylaşmaktı.
Yapılan bu fedakarlığı anlayan olmadığı gibi “Hep bana, hep bana” diyerek parmak sallamalar başladı. Oysa Türkiye, zeytin dalı harekatıyla Suriye sınırımızda 500 bin dönüm mayınlı araziyi temizleyip fakir ve topraksız köylülere verilecek üretime katkı yapıp ihracat yapmalarına katkı sağlayacaktı.Üstelik GAP aracılığı ile verilecek sularla ekim yapmalarına katkı sağlayacaktı. Türkiye’nin bu ekonomik paylaşımının bile önüne geçildi. Emperyalist çıkarlar ağır bastı. “Yaparsam ben yaparım ben bulur üretirim, sana da satarım” aksi bir tutum izlenirse de parmaklar havaya…
Peki bunca toplu tehdit ve parmak sallamanın dışında Türkiye ne yapıyor? “Bize parmak sallamayın böyle kıytırık tedbirlerle bizi yıldıramazsınız. Alacağınız kararlar bizim için yok hükmündedir” demekten başka. İyi güzel de hep böyle umursamaz davranış ve hey çekmeler sonucunda bu günlere gelmedik mi? Böle kabadayıca çıkışlarla bir yere varılamıyor ki! Bu tavır ve apolitik bir tutum izleyerek çevremizde ne dost ülke ne de müttefik kalmadı. Dış politika uzmanlık-liyakat-birikim isteyen, dayanışma içerisinde yürütülmesi gereken bir dal değil mi? Sadece uluorta meydan okumalarla gelişme sağlanamıyor ki. Bunun örneğini Suriye bataklığına girmekle yaşamadık mı? Bir günde Şam’a gidip EMEVİ Camii’nde namaz kılacağız demedik mi? Şimdi bu bataklıktan çıkacak dış politikayı bile sergileyemiyoruz. Kabadayılığımız bir sürü vatan evladının yitimine, ülkenin maddi-manevi kayıplarına neden olmadı mı?
Elli yılı aşkın bir süreden beri AB kapısını aşındırdığımız ha bugün gireceğiz, ha yarın gireceğiz diye boş tenekeden çıkan sesler gibi demeçler verdi siyasilerimiz.Ancak gelinen noktaya bakın. AB Kıbrıs’ta ki zenginlikten pay almamıza bile karşı çıkıyor. Hakkımızda yaptırım gerektiren rapor hazırlıyor. Bu mu dış politikada sağlayabildiğimiz başarı? Hazırlanan rapor aynen şöyle; “Türkiye’ye bağlanan AB fonlarında kesintiye gitmek. Avrupa yatırım Bankasının Türkiye’de ki kredi faaliyetlerinin gözden geçirilmesi. Türkiye AB arasında devam eden havacılık anlaşmalarının askıya alınması, ekonomi-enerji-ulaştırma-tarım gibi alanlarda bakanlar düzeyinde yapılan toplantılara ara verilmesi”, sondaj çalışmalarına devam edilmesi durumunda yaptırım uygulamasına gidilecek.
Sadece oy çokluğu ile sandıktan çıkmakla iç ve dış politika da başarı kaydedilemiyor. Bunu yürütecek ilerletip dostlukları geliştirebilecek liyakate sahip olmak gerekir. Ekonomimizin, tarım ve sanayimizin bu denli dibe vurduğu işsizliğin feryada dönüştüğü bir dönemde, bir takım yaptırımlarla karşılaşırsak bu sefer ezilen Türk halkı parmak sallamaya başlayabilir. Tepkilere neden oluşturan iç ve dış koşullarda iyileştirme sağlanamadıkça parmak sallamalar devam edecektir.