Her ne kadar Kırşehirli olmasam da kendisi ile aynı fakültede ve bölümde görev yapıyor olmam nedeniyle Prof. Dr. Recep Kılıç Hocamın nâzik daveti ile geçen hafta sonu Kırşehirli Dernekler Federasyonu (KIR-FED) bünyesindeki Kırşehirli Eğitimciler Derneği’nin kahvaltı programı etkinliğine katılmıştım. Nezih, kaliteli ve sosyo-kültürel seviyesi yüksek bir ortamdı. Bahse konu programın benim için olağan dışı sonuçlarından biri de Saygıdeğer Recep Hocam marifetiyle değerli hâzirûn arasında yer alan Anadolu Gazete(si) kurucu sahibi Sayın Ali Çetin ile tanışmak ve akabinde de adı geçen gazetede yazı yazmamı mümkün kılan gelişme oldu.
Bu vesile ile Sayın Hocama ve Sayın Ali Çetin’e teşekkürler, okuyuculara da merhaba...
ABD’li bir girişimci, yazar ve motivasyon konuşmacısı olan Jim Rohn (1930-2009)’a atfedilen “İnsan, en çok vakit geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır.” şeklinde değerli bir söz var. Gerçekten de öyle. Biyo-psiko-sosyal bir varlık olan insan içinde bulunduğu ve yaşadığı fizikî ve sosyal çevreden etkilendiği psikolojik olarak etkilendiği gibi zihnen de etkilenmektedir. Bu itibarla deneyimlediğimiz faaliyetler ve muhatap olduğumuz insanlar yaşam kalitemizin şekillenmesi konusunda da belirleyici derecede önemlidir. Kezâ okuduğumuz şeyler de…
Baharın cömert günlerini yaşarken ABD’li bir hukuk profesörü ve akademisyen olan Edward R. Morrison’a ait olan ve aşağıda yer alan nazım (poetik) çalışma ile okuyucuları şimdilik baş başa bırakalım...
HAYDİ TEMİZLENMEYE
Temizlik yaptım bugün...
Hem de tüm benliğimde.
Bütün kaslarımı,
sinirlerimi, kemiklerimi
hatta kanımı bile temizledim.
Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce...
Görmenizi isterdim.
Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış inanmazsınız.
Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.
Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.
Her yere,
görebildiğim göremediğim her yere serptim.
Atarken kırgınlıklarımı
bakmadım ‘neydi onlar’ diye.
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.
Bakmadım, merak da etmedim.
Bağışlamayı ekerken
tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.
Kıskançlığımı çıkardım.
Meğer ben ne az kıskançmışım.
Çok kolay oldu. Sevindim.
Sanki kaybedilmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.
Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.
Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.
Sıra korkularıma gelmişti.
Çıkarmaya bile korktum önce.
Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.
Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır,
içten içe bir sevgi nasıl duyulur,
anlayamadım.
Yerini toprağını sevmiş
mor birer menekşeydiler.
E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.
Her gün yeni yeni korkular ekleyip
endişelerimle sulamıştım.
Mutluluklarımı, ümitlerimi
ne de çok ihmâl ettiğimi anladım o an.
Bu ilgiyi onlara verseydim,
her gün onları düşünüp
birer umut daha ekseydim,
almadan verip beklemeden sevseydim.
Her şeyden önce
içimdeki gücün ve sevginin
daha fazla farkında olsaydım
böyle bahar temizliklerine
ihtiyacım kalmazdı.
Çok zorlandım korkularımla.
Birbirlerinin içine
halkalar misali girmişlerdi.
Kenetlenmişlerdi adeta.
Ama onları da sevgiyle çıkardım.
Ve onları yaşamış olmaktan
hem de bir zamanlar
bir kabus gibi yaşamış olmaktan
pişmanlık duymadan çıkardım. .
Kızsaydım, onlara bağırıp çağırsaydım
yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.
Temizlik yaptım bugün,
Bahar temizliği.
Neşe ektim, hoşgörü, güven, sevgi ektim.
Almadan vermeyi,
sevilmeden de sevmeyi,
paylaşmayı ektim.
Korkusuzlukları ektim alabildiğine...
Saatlerce ektim korkusuzluğu...
Mutluluk ektim.
Doğallık...
Sonsuzluk...
Bağışlama ektim.
Sevgi ektim her hücreme.
Coşku, heyecan, sessizlik ektim.
Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana.
Kabullenme ektim.
Baş eğme değil,
olduğu gibi kabullenme...