Mart ayı ile Ağustos ayları yoğun aylardır. Her ikisinde de kahramanlıklarımız vardır. Var oluş kavgamızın biri başlangıcını diğeri zaferin taçlandırılışının ayıdır. Bu sebeple hep bir heyecan bir gurur ayıdır. Yine Mart ayındayız. Bu yılın Mart ayı seçimler vesilesiyle de yoğun bir gündeme sahipken şu günlerde Yeni Zelanda’daki terör hadisesi ve teröristin gerek silahındaki yazılar gerekse söyledikleri ile bir başka çağrışım bir başka yerlerden mesaj getirdi. Hatırlayacağımız gibi uçak hadisesinden sonra, en kızgın dönemde Putin de aynı kafayla “Şimdi gider İstanbul’u alır esas sahiplerine veririm” demişti. İşte bu işe ister haçlı deyiniz, ister Slav saçmalaması deyiniz isterseniz de Ortodoks aymazlığı deyiniz sonuç burada olmamızı hazmedemedikleri açık seçik ortadadır. Yani birinin diğerinden farkı yoktur. Daha önceki bir yazımda da ifade etmiştim “bizim için ABD’den daha çok Rusya tehlikelidir zarar vericidir” demiştim.
Bu teröristin hem Kiril harfleriyle yazması hem Kosova’daki olaya atıfta bulunması, hem İstanbul hakkındaki fikirleri her şeyi ile bir düşmanlık manifestosu gibi adeta. Ayasofya söylemi boğazın doğu yakası hepsi bir yerlerden çıkmışa benzemektedir. Zaten İŞİD militanları da “Peygamberin söylediği “Konstantiniyye elbette fetholuncaktır. Onu fetheden asker ne güzel asker onu fetheden komutan ne güzel komutan” sözünü de bizim için söylemiştir. Biz bu gün Türklerin işgalindeki bu şehri onların elinden alacağız” diyorlardı. Bu şahsın bir ara sakallı İŞİD sakalı olan fotoğrafını da gösterdiler. Aynı kafanın mahsulü de olabilir.
Türkiye her zaman tehlikededir. Her zaman savaşa hazır olmak durumundadır. Çünkü hiçbir batılı bize dost değildir. Lakin zaman ve şartlar gereği birilerine karşılık diğerlerinden yana gibi gözüküp kendi istikbalimizi varlığımız muhafaza altına almak durumundayız. Bu gün sözde Müslüman olarak sayılan ancak Rsuya ve ABD kadar tehlikeli bir İran yanı başımızdadır. Mezhepçi İran dün de bu gün de bizim için en büyük bir tehlikedir. Her an bizi satacak kabiliyettedir. Dünya konjonktürüne baktığımızda karşımıza çıkan tablo şöyledir:Bütün olaylar, bütün kavgalar, bütün kan akıtmalar İslam coğrafyasındadır. Mazlum da mağdur da zalim de Müslüman devletlerdir. Ya ABD’nin başını çektiği batılı devletlerin veya Rusya ve Çin gibi doğulu devletlerin tahriki ile birbirini kırmaktadır. Bu olanlara “Arap ve Balkanların masum Osmanlıya yaptıkları ihanetin bedelidir” diyerek seyirci kalamayız. O yaşanan gerçekleri asla unutmuyoruz ancak bu gün iç hesaplaşma değil karşıdaki esas düşmanla mücadele zamanıdır.
Seçim atmosferine zaman kalmadı. Seçim her zamanki gibi küfür ve hakaretlerle dolu bir söz kalabalığı ve söylem kabalığı ile devam etmektedir. Mahalli seçimin bir beka meselesi olduğu kandırmacısı ile insanların aklı çelinmektedir. Şayet beka meselesi varsa o zaman iktidar bu işten mesuldür. İyi yönetememektedir o zaman. Gereğini de yine iktidardan beklemek en tabii hakkımızdır. İnşallah başta Suriye krizi olmak üzere doğudaki bölücü örgütten temizleme işi ve haçlı saldırılarına karşı koyacak hem askeri hem insani hem de teknik olarak gücümüz vardır. Batı yoklama çekmektedir. İçimizdeki kalitesiz batı hayranı kendisine sosyal demokrat diyen, demokrat Müslüman diyen uşak ruhlu adamların gayretleri de boşa gidecektir. Seçimlerin kazasız belasız ama pek çok gönül yarası ile sonar ereceği zaman yakındır. Elbette ekonomi de karşıda hazır bir düşman edasıyla beklemektedir. Hemen devreye iktisadi problemlerimiz sokulacak ve döviz kuruyla bizi meşgul edeceklerdir. Meseleye basit bir kriz olarak değil esas beka meselesinin bu olaylar olduğunu idrak ederek hareket etmeliyiz.