Özel günlerini kutlayamayan ya da coşkusuz, özensiz, yasak savma kutlamaları yapan bir millet oluyorduk. O günün özüyle ilişkisi kopmuş, millette etkisi zayıf, sığ etkinliklere indirgenmiş, çocuklarımızın zihninde hiçbir iz bırakmayan baştan savma geçiştirmelere dönüşüyordu ‘kutlama’ denilen. Bayramlarımızın adı bayram, içi böyle böyle boşalıyordu. “Boşaltılıyordu” demek daha doğru belki.
Sonra dini bayram milli bayram ayrışması başladı. Kimi birini kimi diğerini bayramdan sayıyor, hatta bunlar da kendi arasında yeni ayrışmalar üretiyordu. Hepsi de kutlama ya da bayramın insan içinde yarattığı yaşam sevincini, coşkuyu karartan, zihnin arınma ihtiyacını köstekleyen, aksine olumsuz his ve simgelere dönüştüren bir işlev görüyordu bu özensizlik ve ayrışmalarla.
BAHAR BAYRAMI BİLE AYRIŞTIRMA ALETİ OLDU
Yahu binlerce yıldır kutladığımız yeniden doğuş ve tazelenmenin simgesi ‘Bahar Bayramı’nı kutlamayı beceremez olduk; siyaset ve ayrıştırmaya alet edildi. Nasıl birlik olacak toplum, nasıl zihin sağlığını koruyacak, nasıl yetişecek yaşamı ve insanı seven çocuklar bayramı ve kutlamayı bilmeden?
İnsanlıkla ilgili bir şey bu; siyaset, ideoloji ya da bazı toplumlarla ilgili bir şey değil, yaşam döngüsünün ayrılmaz parçası.
Her milli ya da dini bayramda, her millet kutladığı gibi bizim de kutlamamız gereken özel günlerde bu eksikliği hisseder ve çok rahatsızlık duyar olduk. Bir toplumu çözmenin, bir insanı kişiliksizleştirmenin, yaşam direncini kırmanın yöntemi bu. Kendi elinizle kendinize yapıyorsanız ‘toplumsal intihar’dır bir başka tanımı.
ZAFER HAFTASINA GİRDİK
Cumhuriyetimiz’in Zafer Haftası’na girdik. 23 Ağustos’ta başlayıp 13 Eylül 1921’de zaferle sonuçlanan Sakarya Meydan Savaşı’nın anma ve kutlama günlerindeyiz. Önümüzdeki hafta 30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’la bağımsızlığın kapısını aralayan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlayacağız. Milletten kopuk, çok sönük geçiyordu, 6-7 yıldır bir can gelmeye başladı kutlamalara.
2011 yılından bu yana daha dikkatli gözlemlediğimiz gelişme ve etkinlikler, olumlu bir seyir halinde. Polatlı ve Haymana arasında yaklaşık 100 kilometrelik bir cephe hattında süren Sakarya Meydan Savaşı, hem ilçeler hem de Ankaralılar tarafından artan bir ilgiyle takip edilmeye başladı. Ankaralı kulüpler, dernekler, okullar ve kurumların sayısı, ilgisi ve katılımı ümit verici.
TAMAMEN BOZULMADIK
Meşaleli gece yürüyüşleri, şafak vakti yürüyüşleri, savaş bölgesinde kalabalık heyetlerle şehitlik ziyaretleri, bilgilendirme toplantıları yıldan yıla artıyor. Düzenlenen etkinlik ve konserler, kalabalıklaşıyor. Hatta 8 Şubat 2015’te bölge, ‘Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkı’ ilan edildi ve her geçen gün bulunan sahipsiz yeni şehitliklere, sahip çıkılıyor.
Daha yavaş da olsa aynı ilgi 30 Ağustos Zafer Bayramı’na da artmaya başladı. Dumlupınar’da bayraklarla uzun gece ve savaş güzergahı yürüyüşleri, şehitlik ziyaretleri, gençlerin artan katılımıyla gerçekleşen etkinlikler, özümüzün, tamamen de bozulmadığının göstergesi. Gençlere, bizim çocukluğumuzda yaşadığımız coşkuyu aşılayacak değeri anlatmak ve göstermek gerekiyor sadece. Siyaset ve bürokrasinin soğuk yüzüne hiç yer yok bu bayram ve kutlamalarda.
HER YIL YENİDEN YEŞERTİR
Çocukların kalbine çocukken atmalı bu tohumu. Her yıl goncaları yeniden yeşeren, her yıl yeni kökler ve dallar salarak toprağına tutunan, davası ve direnci olan kişilikli gençleri, bu bayramlar ve kutlamalarla tazeleyebiliriz.
Bayramsızlaştırılmak, dünyanın her yanına salınan bir nevi salgın virüsü. Kafaları içine kapatıp, yalnızlaştırıp, yaşam sevinci ve direncini kırma virüsü. Bu virüsün ilacı, bayram ve kutlamanı hakkıyla yaşayıp, yaşam sevinciyle her yıl yeniden canlanmaktır.
Dinisi, millisi, bizim bayramlarımız, bizim özel günlerimiz, bizim yaşam kaynağımız. ‘Bahar Bayramı’, insanlığı yaşatmak içindir, insanlığını unutturmak için değil.