Behlül Dana

Aysel Ayşe Aygün Özer

Bileniniz var mı bilmiyorum. Bende babamdan dinledim hep anlatırdı. Bende severek ve ibret alarak dinlerdim. Behlül Dana’yı.

Bir rivayete göre Harun Reşid’in akrabası, bir başka rivayete göre ise, Kûfeli olup, Bağdat’a bir vesileyle gelen, sonra da Halife’nin gösterdiği yakınlık üzerine ayrılamayarak Bağdat’ta vefat edinceye kadar kalıp, Dicle kenarındaki (Şunuziyye) kabristanına defnedilen bu deli görünüşlü akıllı zat, insanları güldürerek yola getirmeyi denemiş, tebessüm ettirirken de düşündürmeyi tercih etmiştir.

Behlül Dana tefekkürü çok sever. Yalnızlık ister. Halife ise hep halkla, insanlarla olmak ister. Buna bir ders vermek isteyen Behlül, bir gün sarayın tuvaletine girer. Söylenmeye başlar. Sesi duyanlar ne yapıyorsun diye sorarlar: -“Kuburdaki pisliklerle konuşuyorum” der ve ilave eder: -“Pislikler diyorlar ki, sakın insanların içine girmeyin, sonra bizim gibi olursunuz. Bizim her birimiz ne güzel meyve, sebzeydik. Fakat içine girdiğimiz insanlar bizi bu hale soktular.”

Harun Reşit şaşkındır. Doğru söylüyorsun der. Ve Behlül’ün her anlattığı hikayelerden kendine bir ders çıkarır.

Bugüne geldiğimiz bu nokta da gördüğümüz şu ki herkes herkese akıl veriyor. Herkes kendi işi ile değil başka insanların işlerine hayatlarına karışıyor. Aslında kendi hayatımızda düzeltmemiz gereken o kadar çok şey var ki.

Bunu bilmiyoruz. Her yapılana bir yorum bir eleştiri yapıyoruz. Bu bizim için ne kadar olumlu ya da olumsuz düşünmüyoruz. Bilinçsiz bir şekilde yaptığımız her şey bize kendi hayatımızda eksi olarak geri dönüyor.

Bende Behlül Dana gibi diyorum ki kendimizle ve kendi dünyamız la ilgilenelim. İnsanların işine ve içine fazla karışmayalım ki kendimizi ve kalbimizi temiz tutalım...