Beklenmedik bir şekilde sona doğru yaklaşılıyor. Bir heyecan, bir umut, kahramanca bir nida, bir özgürlük tufanı.. ABD terk edip kendi politikalarını uygulamaya başladı. Yani sattı bizi. Biz de, fırsat bu fırsat deyip çullandık Suriye’ye. Esat ile aramız iyi iken ziyarete giden ekibe Çerkez olan Suriye Ticaret Bakanı “bunlara devlet diye bakmayın. Bunlar bir aşiretten başka değiller” demiş.
On sene sonra gelinen nokta “tekrar başa döneceğiz”ne kötü bir son. Bazıları buna benzer karşı çıkışları “Suriye ile diyaloğa karşı çıkanlar” olarak bahsediliyor. Kimse Suriye ile papaz olunuz demedi Ahmet Davutoğlu’ndan başka. Ama bir yanlış oldu hiç olmazsa sonu doğru olsun diye bekledik. Bunun için ABD’in ekonomimizi berbat etmesine de razı olduk. Bizim seçtiğimiz adamı ABD kim oluyor da değiştirmek istiyor, burası Nikaragua değil dedik. Buna rağmen bu hengameden eli boş, gözü yaşlı dönmeyiz inşallah.”
“İnsana pislediği bardaktan su içirir bu politika” diyor Sayın Cemil Çiçek. Tiksinerek de olsa içirecekler. İşte üç kuruşluk Suud ve onun türevi BAE bu kirli bardağın bazıları. En önemlisi kirli oluşuna tiksinmemize rağmen içmek istediğimiz, bir zamanlar Firavunbaşı “olan Sisi buna rağmen yaklaşmıyor. Evet bizim Mısırlılarla dargınlığımız yok ama onların lideri olan adamla kanlı bıçaklıyız yıllardır. Sisi de Birleşmiş Milletler toplantıları için gittiği ABD’de başkanın katılımcı başkanlara verdiği yemeğe Tayyip bey ile el ele girip Sisi’nin masasına gelince “burada oturacağız” diyor. Tayyip Bey de “ben bunun oturduğu masaya oturmam” diyordu. Bunca aşağılanmaya belli ki kin tutmuştur. Aynı istiskali yaşatmak istiyor olmasın?
Savaşın sonunda zaferle çıkacağımıza inanan ÖSO, şimdi hangi motivasyon ile ölümü göze alarak savaşacak? Allah korusun bu silah geri dönüp bir kargaşa, bir isyan ortamı yaratmaz mı? İyi şeyler olmuyor. Bunun yukarılarda daha da kötü yansımaları olacağını zannediyorum. Bunun hesabı Davutoğlu’ndan sorulmalıdır. “Stratejik Derinlik “burada sona ermiş gibi.