İttifaklar sanki iki ayrı devletmiş, savaşıyormuş mantığı ve üslubuyla ilerlemektedir. Bunlar çirkin şeyler. Dün kötü dediğini bu gün öven dün iyi dediğine bu gün söven siyasetçileri ibretle ve hayal kırıklığı ile seyretmektedir millet. İttifak isimler üzerinden yapılan hakaretler, yakışıksız sözler, ne kötü bir senaryodur. Bunca gürültünün arasında kimse adayların özelliklerinden bahsetmiyor. Şu şehir senin burası benim mantığı il ve ilçe kapmaca oynanmaktadır. Bu şehir benim olsun da istersem kesek koyarım istersem… koyarım mantığı da kötü bir mantık.
Belediye başkanlarının birinci vazifesi, milletin bütünlüğü, refahı, yaşanan yerin huzur verici bir yer olması, yaşayanların huzur buldukları bir yer olması için çalışmak olmalıdır. Kendi partisinden olan mahalleye daha çok hizmet diğerine daha az hizmet bu bütünlüğü bozan şeytanca bir iştir. Ama gerçek öyle değil elbette. Genel merkezde bir adamı olan veya genel başkana iyi yalakalık yapan birisini elde etmiş olmak belediye başkanı olmaya yeterli kriterdir. Sayın Erdoğan, “yandaşlık, adam kayırmacılık, kardeş akrabalık istemiyorum” dese de bu mevzuda şikayetler çoktur. Evet başkanın kim olduğu nasıl bir insan olduğu geçmişi müktesebatının nasıl olduğu araştırılmalıdır. Hele bir de ikinci dönem aday ise onun yaptığı işler yeterli olmamalıdır. Ne kadar yurt dışına çıkmış, ne kadar kendi şehrinden ne kadar süre ile ayrılmış bakılmalıdır. Eski bir milletvekili “seçim sonuçlarının sürprize gebe olduğunu çünkü bazı yanlış adamaların tercih edildiğini” söylüyor. Bir belediye başkanı, şehrinin zenginliği ve büyüklüğü ile orantılı bir makam aracına sahip olmalıdır. Ankara’nın en küçük en fakir ilçelerinden birisin başkanı birkaç defa da başkanlık yapan birisi TRT-1 de soruları cevaplarken spiker hanım, “size süper lüks bir makam aracına biniyor yazık değil mi, kendi işyeri olsa o araca o kadara parayı veriri mi diyorlar” diye soruyor. Kendisi de bahaneler bularak geçiştiriyor. Buna işte İç İşleri Bakanlığı müdahale etmelidir. Alımına mani olmalıdır. Bir başka küçük ilçenin başkanı sekreterine ziyaretçi kabul etmediğini bahane olarak da “toplantıda olduğunu” belediyeye gelemediği yalanını söylemesini istiyor. Mahalleli Cumhurbaşkanı’na mektup yazıyor. Bu başkan bu defa ayaklarına kadar varıp “ne işleri varsa yapacağını” söylüyor. Bu adama mahalleli oy verecekse çokça düşünmeli. Çünkü Çarşamba’nın geliş Perşembe’den bellidir.
Başkanların Hollanda, Norveç, İsveç ve Finlandiya gibi ülke başbakanlarının yaptığı gibi bisiklete binsinler demiyoruz. Hatta güzel bir örnek olan Tunceli Ovacık belediye başkanı gibi bisikletle gidip komün kurup proleter gibi çalışıp üretsinler de istemiyoruz. Lakin bir başkan kendi ticarethanesinde üç trilyonluk araca binebiliyorsa temsil ettiği ilçede, elbette o zaman diyecek yok. Yurtdışı gezilerinde ahbap-çavuş ilişkileri içerisinde birilerini gezdirip eğlendirirken şişirilen faturalar da elbette milletin sırtından çıkan paralardır. Gezi sonundaki raporların gerçek olup olmadıkları da dikkatle kontrol edilmelidir. Bu kadar yanlış olanlar yeniden aday yapılmamalıdır. İşin başındayken hırsız, yolsuz, ahlaki değerlere uymayan davranışları olan başkan adayları şimdiden ayıklanmalıdır. “Harcadığını çıkartmak” için seçilen bir başkan kaç yılın milletin istihkakını cebine attığı hesap edilmelidir. Başkanların hortumlama ile zenginlikten çok imar dalaveralarından zengin oldukları da bir diğer gerçek. Bunu nasıl engellersiniz bir yolu vardır elbet. Spor kulüplerinin başkanları gibi belediye başkanı da belli bir orandan sonra borçlanamamalıdır. Aksi takdirde kendisinden alınacağını bilmelidir. Marketten canı çektiği için bir çikolata alan İsveç başbakanının tepesine binen maliyeciler de bu adamlardan hesabını sormalıdırlar.
Şimdi el’an zarf ile meşgulüz. Mazrufa bakanımız yok. Zarfı okuyan halk inşallah doğru okur. Hesabını doğru yapar. Parti taassubuyla yeni olumsuzlar yaratmaz umulur ki…