Belediyelere çağrım: Gelin bu seferberliği başlatın

Adem Yavuz Irgatoğlu

Türkiye tam bir yıl önce sabaha doğru saatleri 04.17'yi gösterdiğinde 'asrın felaketi' olarak nitelendirilen büyük depremleri yaşadı.

Kahramanmaraş başta olmak üzere Hatay, Malatya, Adıyaman, Osmaniye, Şanlıurfa, Gaziantep'in de aralarında olduğu 11 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler (resmi açılamalara göre) 53 bin 537 vatandaşı hayattan kopardı. 107 bin 213 vatandaş ise bu depremlerde yaralandı.

Bu depremlerde insanlar sadece evlerini değil, canlarını, anılarını, geleceklerini de kaybetti. Depremlerde bir yandan ölü sayıları verilirken, bir yandan da mucize kurtuluşları hep birlikte takip ettik. Türkiye'nin deprem ülkesi olduğunu bir kez daha en acı şekilde yaşadık. Peki, ders aldık mı?

ASIL MESELE YAŞANANLARDAN DERS ALMAK!

Asıl mesele yaşananlardan ders çıkarmak değil mi? Şimdi yerel seçimlere gidiyoruz ve göreve talip olan adayların hepsi "Şehirleri inşa etmek, vatandaşların yaşam kalitesini arttırmak, daha iyi hizmet sunmak" istediklerini söylüyor. Yaşanan her güzellikte nasıl ki yöneticilerin katkısı varsa, maruz kalınan olumsuzluklarda da her yöneticinin vebali ve sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk bundan sonra da olacaktır.

Türkiye'nin 'Deprem dede' olarak tanıdığı rahmetli Ahmet Mete Işıkara hep şunu söylerdi: "Deprem öldürmez, bina öldürür!" Bu depremlerde de bir kez daha gördük ki deprem değil ihmal öldürdü.

O depremlerde hafızalara kazınan birçok görüntü, ses ve fotoğraf oldu. Bunlardan bir tanesi Hataylı Nuri Amca'nın yürekleri dağlayan şu cümleleriydi: "Ben ve torunum hayatta kaldık. Bana da kanser teşhisi kondu. Ben ölürsem çocuklarıma kim dua eder?"

Öte taraftan gazete manşetlerinde, televizyon haberlerinde, internet sitelerinde en çok gördüğümüz fotoğraflardan biri de enkaz altında kalan kızının elini üç saat boyunca tutup acısını içine gömen babaydı.

Acıyı yansıtan tablo sadece bunlar mıydı? Elbette değil... Öyle bir an vardı ki onu unutmak da mümkün değil. Başına kül döküp sonra da o külleri yiyen bir baba vardı. Kürtlerde başına kül dökmek ve yemek "kimi kimsesi kalmayıp, kül olmak." demektir. İnsanlar o anda acısını dindiremeyecek küllere bulanıp yanıp kül gibi yok olmak ister. Bu tablo aslında yangın yerine dönen yüreğin tarifsiz ve dermansız halidir. Depremler bir kez daha gösterdi ki yürek yangınının, kalp acısının tarifi yok…

BU ENKAZI BİRLİKTE KALDIRALIM

Binaların enkazını kaldırmak belki kolay olacak ama yitip giden insanların ağır yükünü kaldırmak belki on yıllar sürecek.

İnsana dokunmak, insanlarla muhabbet etmek, insanların rahatlamasını sağlamak gerekiyor. Belediyelere çağrımdır! Gelin yarından itibaren "kültür gezileriniz"de rotayı deprem bölgelerine çevirin. Yeni kampanyanızı "asrın dayanışması"na dönüştürün. Gençleri, kadınları, esnafı alıp deprem bölgelerine taşıyın; insanları buluşturun, kaynaştırın, konuşturun ve bu yükü hep birlikte kaldıralım.

Gelin hep birlikte insanları dinlemeye, insanları anlamaya, oraya katkı vermeye çalışalım. Evet, deprem sürecinde çok gayret ettiniz, çok çaba sarf ettiniz; gece gündüz demeden tüm imkanlarınızla buralarda çalıştınız, yardım götürdünüz... Tüm bunları da iyi niyetle yaptığınızı düşünerek sizlerden bir iş daha bekliyoruz.

Deprem binaları yıkar ama milletimizin dayanışmasını asla yıkamaz. O nedenle deprem bölgelerini asıl bundan sonra ihmal etmeyelim, depremzedelere dokunalım, onları dinleyelim ve bu ağır yükü hep birlikte hafifletelim...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.