Bir önceki yazımızda, seçime giderken Cumhur İttifakı partilerine yönelik yapmış olduğumuz bazı itiraz ve uyarılarımızı, ‘ben de demiştim’ üslubuyla dile getirmiştik. Malum, dingil kırılınca akıl veren çok olur. Lakin biz dingil kırılmadan önce, akıl vermesek de bazı uyarı ve hatırlatmalarda bulunmuştuk.
Bu defa, seçimler öncesinde, CHP ve DEMPKK ittifakının henüz inkâr edildiği demlerde dile getirmiş olduğumuz eleştiri ve uyarılar ile CHP-İP ortaklığının yaşadığı gerilimlere ilişkin yazdıklarımızdan, ‘ben de demiştim’ havasında bahsedelim.
CHP-İP: ÖKÜZ ÖLDÜ
Meral Hanım, daha bir yıl önce yüzünde ‘Rabbi Yessir’ görüp, ‘İstanbul’un İkinci Fatihi’ (kimden ve kimin adına fethettiyse!...) ilan ettiklerini, henüz daha ‘ihanet’ ve ‘hırsız’ gibi kavramlarla sıfatlandırmamışken, bakın neler demişiz:
“İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde görev yapan İP grubu da Meral Hanım ve Genel Merkezle yollarını ayırdı. (…) Bu ‘fedakâr’ politikacılar, herhalde 31 Mart seçimlerinde İP yerine CHP listelerinde yer alarak ödüllendirilirler artık. (…) Acaba son dönemde İP’ten istifa eden veya ettirilen zevatın, daha işin başında ‘İP içindeki CHP kontenjanı’ olduğunu düşünemez miyiz?” (‘Yerel işbirliği’ dedikleri bu mu acep? / 18 Aralık 2023)
“(…) İmamoğlu ve Yavaş, aday oldukları makamlara hiç de layık olmadıklarını herkesin gözüne sokmalarına rağmen seçildiler. (…) Mansur Yavaş da ‘hiçbir konuda hiçbir şey söylemeyen’ bir kasaba politikacısı profili çizmesine rağmen… Cumhur İttifakı’nın kaliteli adaylarına karşı seçim kazandı. (…) Seçim sürecini yakından izlemiş birisi olarak, naçizane kanaatimi dile getireyim: İstanbul ve Ankara’nın kaybedilmesinde ana etken, ‘yıldız aday’ gerçekliği olmuştur.” (2019 seçimleri doğru yorumlandı mı? / 20 Aralık 2023)
KENT UZLAŞISI: CHP-DEMPKK DEVRİM NİKÂHI
Yine, CHP ile PKK’nın siyasî uzantısı DEM Partisi arasındaki yerel seçim ittifakı özellikle CHP tarafından inkâr edilirken ve dahi ‘Kent Uzlaşısı’ kavramı devreye sokulmazdan önce, bu iki parti arasındaki yasak ilişkinin normalleştirilmesi ve ‘Ulusalcı-Atatürkçü’ (!) CHP tabanının buna hazırlanması adına da bazı tespitlerimiz olmuştu:
“CHP, daha önce HDPKK kimlikli metresle girdiği ilişkiyi, terör siyasetinin yeni sürümü olan DEMPKK ile de devam ettirmek istiyor. Fakat metres bu kez ‘resmî nikâh’ diye tutturdu. (…) Peki, çare yok mu? Elbette var. İlkesizliğin, omurgasızlığın dibini bulduktan sonra, bir yol bulunur. Mesela, resmî nikâh olmuyorsa ‘Devrim Nikâhı’ ne güne duruyor? (…) Kemal Kılıçdaroğlu’nun, genetiğini kökten değiştirdiği CHP, esasen son 10 yıldır PKK’nın siyasî temsilcileriyle özdeşleşmek üzere, kulak memesi kıvamına getirildi. Yani adını resmen koymamak kaydıyla, her türlü ilişki ve işbirliği için zemin müsait. ‘AKP ve Erdoğan’dan kurtulmak’ uğruna, ‘CHP’li her haneden HDP’ye bir oy’ kampanyaları yürütülmedi mi? Yani mesele sadece CHP üst yönetiminin ‘uyumundan’ ibaret değil; parti sosyolojisi de, adını başka türlü koymak kaydıyla, her türlü ilişkiye hazır vaziyette… (CHP’nin üst yönetiminde, milletvekilleri arasında (TR705 diyelim, siz anlayın), hâlihazırdaki belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ile delege ve sıradan parti üyeleri arasında hiç de azımsanmayacak sayıda PKK muhibbi var. Hatta kendisini oraya mensup olarak tanımlayanlar da… Sızıntı mebzul miktar… CHP içine yuvalanmış bu zevat içerisinden, DEMPKK’nın onay vereceği isimleri aday yapmak zor değil.” (Resmî olmuyorsa ‘Devrim Nikâhı’ da olur… / 29 Aralık 2023)
Bakınız, bu satırlar, CHP’nin Esenyurt adayı olarak bir PKK müzahirinin adı henüz zikredilmezken kaleme alınmıştı. Doğru yerden bakanlar için, gerçekler gün gibi ortadaydı.
“(…) CHP için, tüm riskleri göze alarak, DEMPKK ile masaya oturmak kaçınılmaz hale geldi. Geriye doğru baktığımızda, son 3-4 senedir CHP’nin, sürekli HDPKK çizgisine doğru kaydığı aşikârdı. (…) Özgür Özel/Ekrem İmamoğlu eşbaşkanları ise, Kemal Kılıçdaroğlu’dan devraldıkları tehlikeli mirası, bir kademe daha ileriye götürmek için gözlerini karartmış durumdalar.” (Düğün tamam, sıra nikâhta / 12 Ocak 2024)
“CHP tabanı hiçbir şey demez. O taban, ‘Türkiye düşmanlığını’, önlerine konulduğu şekliyle ‘Erdoğan düşmanlığı’ zannederek, öylesine enfekte edildi ki… Bundan sonra kolay kolay bu illetten kurtulamaz. (Ucuz pazarlık / 9 Şubat 2024)
CHP ARTIK BİR ULUSAL GÜVENLİK SORUNUDUR
Maalesef, Cumhuriyet'in kurucu partisi olma ve Atatürk’ün mirasını sahiplenme iddiasındaki CHP’nin savrulduğu yerlere dair ‘öngörü’ olarak ortaya koyduğumuz endişelerin tümü, hatta daha fazlası gerçekleşti.
Sorun yalnızca seçim kazanmaya dönük siyasî manevradan ibaret olsa, yaşatacağı tüm sıkıntılara rağmen, bir yerde tehlike bertaraf edilebilir. Lakin mesele o kadar basit değil. ABD ve Avrupa ülkelerinin kontrolü altına girmiş bulunan CHP (DEM’i saymıyoruz, o zaten Batı’nın Truva Atı), Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin bekası için, giderek bir ‘Ulusal Güvenlik Sorunu’ haline gelmiştir.
İşin daha da acı yanı, Ulusalcı-Atatürkçü olma iddiasındaki CHP tabanının, 31 Mart Yerel Seçimlerinde de görüldüğü üzere, her ne yaparsa yapsın CHP’ye olan bağlılığını asla sorgulamayıp, ‘tuvalet terliği’ söylemine uyumlu davranmasıdır.
Nasıl yapılır, bilmiyorum; Türkiye’yi yönetenlerin, CHP’yi, içine düştüğü bu tehlikeli durumdan kurtarmak için bir çözüm bulması gerekmektedir.
Evet, yeterince tuhaf; ‘Yerli ve Millî Muhalefeti’ oluşturmak da Başkan Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın görevi olmak zorunda. Başka da yol görünmüyor.