Benim annem!

Alaattin Karaer

Bu Pazar anneler günü!

Her anneler gününde, bende dahil övücü sözler ve kelimelerle süsleriz bu günü!

Evet, anneler günü diğer günlerden ayrı bir özellik ve güzellik taşır.

Yazılanları okuyorum, hiç eleştirili bir yazı yok.

Anne; Çocuğunu 24 saat karşılıksız özveriyle büyüten, ağrılarını ve sızılarını dindirebilmek için tüm fedakarlıklara katlanan bir doktordur.

 Anne; Çocuğu haksız da olsa, ona toz kondurmayan bir savunucudur. Avukattır, hakimdir, savcıdır onun için.

Anne; Çocuğu için bir sabır taşıdır. Usanmadan, bıkmadan her ihtiyacına karşılık verendir.

Anne; İyi bir öğretmendir. Bize can verendir, hayat verendir.

Tüm bunlara rağmen, anne olmak elbette tartışılmayacak kadar kutsaldır desek de,  eleştirilmeyecek anlamına da gelmez.

Neden böyle bir kanıya vardın diyebilirsiniz.

Yaşamdaki gerçek bu mu diye dönüp kendimize baktığımızda, aramızda konuştuğumuzda, okuduklarımızda, hiçte öyle olmadığını görüyoruz.

Anne, sonuçta bir kadındır. Kadınlarda kendi cinslerine daha acımasız olduklarını yaşamda görmemek yanlış olur.

Toplumsal bir gerçek mi, yapısal bir durum mu bunu ifade edecek kadar uzman değilim.  Ancak, erkek çocuğu düşkünlüğünü de görmemezlikten gelemeyiz.

Kendi yaşamım göz önüne geldi. Yıllar önce, Kayseri’den gelen annemle doğum sancısının son anlarına gelen eşimi Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine götürdük. Bende hastaneye 200-300 metre ilerde çalıştığım Un fabrikasındaki işime gittim. Öğle paydosunda hastaneye doğumhanenin kapısına gittiğim de annemi beni beklerken bulmuştum. Kızın oldu, canın sağ olsun, üzülme dediğini hatırlıyorum. Erkek çocuk isteği yerleşmiş olan beynimizde başka bir alternatifimiz yoktu. Yürürken ayağı takılıp tökezleyen insanın acı gülüşü gibi bir tebessüm, yüzümün ve kulaklarıma kadar kızardığını hisseder gibi olmuştum. Sanki utanılacak bir iş yapmış insan gibi kendimi suçluluk içinde hissetmiştim.

Hastane odasına girdiğimde, eşimin yüzüne hiç bakmayışımı her defasında söyler. Şu anda düşünürken dahi kendimi suçlu hissediyorum. Haksızdım. Kimsemizin olmadığı koca İzmir de eşim, ben ve annem şimdi ise, bize ilk anne ve baba olma heyecanı yaşatan, canımızdan bir parça kara gözlü, özlemle beklediğimiz çocuğumuz kızımız gelmişti dünyaya! İzmir’ de dört kişi olmuştuk. Annemin isteği olmamıştı, ne kadar erkek çocuk istesek de.  Doğmadan öyle bir erkek çocuk beklentisi ile yoğruluyoruz da, olduktan sonra hiç de öyle olmuyordu. Ne kadar tatlı ve sevimli bir çocuktu kızımız. Gerçi kuzguna da yavrusu güzel gelirmiş. Hiçte öyle değildi. Otobüste, yolda, vapurda sevmeyen ilgilenmeyen yoktu. Fakat kısa sürecekti. Annelik ve babalık duygusunu tatmadan, bir kuş gibi uçacaktı elimizden. Çünkü eşimle ben öğrenciydik. Annem Kayseri’ye götürecekti. Aylarca özlemle kavuşacağımız günleri bekleyecektik. Nitekim de öyle oldu ilkokula başlayana kadar. Aynı özlem devam etti bugüne kadar. İlkokul-Anadolu lisesinden sonra Çankırı Fen Lisesi, Üniversite… İş hayatı… Evliliği… Hep ayrılık… Hep hasretlik… Yaşam buydu demek ki.

Evet anne!

Daha sonra, erkek torunun da oldu. Fakat senin bakış açını çok iyi biliyorum. Kız torunlarında olsa, erkek torunlarına bakış açın çok farklı, bunu sakın inkar etme!

Küçük yaşta yetim kalmanıza rağmen, sizleri okutmayan ağabeyiniz dayıma da toz kondurmadınız. 86 yaşındasın. Evlendiğinden sonra, ağabeyin ölene kadar, seni yaşamında toplam bir ay gördü mü? Ziyaretine geldi mi?

Fakat kız kardeşlerinle, teyzelerimle hep didiştiniz. Yine de bir şey olduğunda, onlar koşup geldiler.

Kendi evlatlarında da bu böyle oldu!

Biz erkek evlatlar, özellikle en küçük hayırsız oğluna toz kondurmadığını biliyoruz.

Bizler yanında olamıyoruz. Hep eleştirdiğin kızın, iyi kötü yanın o oluyor. Seni hastaneye, haftada üç kez diyalize o götürüyor.

Uzakta olunca hasretlik, gece geç saatlerde gelen telefon sesi bizleri, sevdiklerimize olan özlemimizle tedirgin etmeye yetiyor.

Yıllarca ayrılık ve hasretlik içinde geçen yaşamım. Yaşamımın getirdiği zorunluluk, geçim için yıllarca ayrılık, yılda birkaç kez görüşmenin dışında…

Evet! Annelerin yeri gerçekten ayrı. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” demiyor muydu türkülerimiz.

Onlar toplayıcı, onlar barış simgeleri, onlar baba ile çocuklar arasındaki köprü, dengedir. Organik bir bağdır. İyi ruh sağlığının iyi bir annelikten geçtiği bilinmektedir. Anne sevgisinden yoksun çocukların, toplumda problemli kişiler olabildiğini unutmayalım.

Onlarsız bir aile, onlarsız bir dünya düşünebilir miyiz? Elbette hayır. Erkek-kız demeden, çocuğunu seven bir anne olmalı, ancak onlara bağımlı veya onları bağımlı kılmamalıdır.

Her gün aradığım annemi Pazar günü de arayacağım. Seneye sesini duyabilecek miydim, bilemiyorum. Yaşlanmıştı çünkü, küçülmüştü, vücuduna hakimiyeti zayıflamıştı, hafta da üç kez diyalize gitmeye başlamıştı.  Yine de uzun ömürler diliyorum

Anne seni sevdiğimi biliyorsun, sevgimi belki belli etmiyorum ama sen bunu biliyorsun.

Anneler günün kutlu olsun!

Kendi annemle birlikte tüm annelere saygılar sunuyor, ayrıca çocuklarımın annesi eşimin, bize kar gözlü bir torun veren gelinimin de anneler gününü kutluyorum!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.