Orta Doğu’da güç dengeleri ve buna bağlı stratejiler hızla değişiyor. Dünün ‘doğru’ olan politikaları, bugün ‘amacı karşılamaz’ hale geliyor. Bu, sadece Türkiye için değil, bölgeyi yüz yıldır kaşıyan/karıştıran emperyalistler için de geçerli.
İran, Irak ve Suriye bağlamında çok önemli gelişmeler yaşıyoruz. Her durumda bu gelişmeler, Türkiye’nin elini güçlendiriyor, önünü açıyor.
Biz de konuyu biraz açalım:
Ukrayna Savaşı, Rusya-Çin ekseni ile ABD-AB ekseni arasındaki tahterevallinin dengesini iyi tutturan Türkiye’yi, her iki blok arasında güçlü bir konuma taşıdı. ABD ve AB ülkeleri her ne kadar Türkiye’ye karşı dişlerini gıcırdatsa da köşeye sıkıştıracak bir eyleme girişemiyor.
Bu da Türkiye’ye, Ukrayna’daki Doğu-Batı kapışmasında geniş bir hareket alanı sağlıyor.
Kardeş Azerbaycan’ın Karabağ Zaferi ve 30 yıllık Ermeni işgalini sonlandırması, Kafkaslar’da ‘kimin patron olduğunu’ herkese gösterdi. Başı Ukrayna’da dertte olan Rusya da bu yeni gerçeği kabullenmiş gibi görünüyor. Bir sonraki adım, Zengezur Koridoru üzerinden kurulacak Kafkas Barış ve Ekonomik Kalkınma Bölgesi olursa, hiç şaşırmayız. Çünkü çökmüş ve Avrupalı emperyalistlerin oyuncağı haline gelmiş Ermenistan’ın da tek kurtuluş yolu budur. Tabii, paçalarından asılanlardan kurtulabilirlerse…
Kardeş Azerbaycan, hem Türkiye ile güçlü bağların, hem de Türk Devletleri Teşkilatı’nın oluşturduğu sinerjinin de etkisiyle, üzerine serpilmiş ‘İran toprağını’ büyük ölçüde atmış görünüyor. Sonrası, Türkiye-Azerbaycan-Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ekseninin ayağa kalkmasıdır.
YÖN DEĞİŞTİREN İRAN
Tarih boyunca Türkiye ve Türk Dünyası önünde bir takoz ve Batılı müttefiki rolüne gönüllü olan İran, bugün gelinen noktada ‘akıl çizgisine doğru’ hareketlenmiş gibi... Bir önceki Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin kuşkulu bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi… Akabinde yapılan seçimi, bir Azerbaycan Türkü olan Mesud Pezeşkiyan’ın kazanması… Dahası, Pezeşkiyan’ın Türk kimliğini saklamayıp, hatta bunu bir gurur vesilesi olarak beyan etmesi, İran’da dikkat çekici bir değişimin başladığının işaretlerinden…
Denilebilir ki, diğer adaylar karşısında Pezeşkiyan daha kaliteli bir adaydı ve İran halkı onu seçti… Söz konusu İran ve rejimi ise, Cumhurbaşkanı seçimi ‘halkın tercihine’ bırakılmaz. Nitekim sadece Cumhurbaşkanı adayları değil, milletvekili adayları bile Dini Lider Ali Hamaney’in başında bulunduğu Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin onayından geçmekte; uygun görülmeyenler veto edilmektedir.
Dolayısıyla, Türk kökenli ve reformcu kimliğiyle bilinen birinin Cumhurbaşkanlığı yoluna taş konmamışsa, rejim, bilinçli bir tercih yapmış demektir. Bunu, bir önceki Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümünde rejimin de olağan şüpheli olduğuyla birlikte düşünelim.
Hepsini tercüme edersek, İran’ın, bölgedeki en büyük rakibi kabul ettiği Türkiye’ye karşı politikalarının değişmekte olduğunu; bundan sonrasının daha olumlu seyredeceğini söylemek mümkün.
ORTA DOĞU’DA ÇANLAR BATI İÇİN ÇALIYOR
Doğal olarak Rusya ve İran’ın Türkiye’ye karşı daha makul ve daha akılcı bir çizgide yürümesi, Batılıların bizim için kurduğu en büyük tuzaklardan birisi olan PKK ve türevleri terörünün, hem Irak’ta hem de Suriye’de dumura uğratılması demektir.
Türkiye, son yıllarda Irak Merkezî Hükümeti ve Kürt Bölgesel Yönetimi ile mutabakat halinde, Irak’ın kuzeyindeki alan hâkimiyetini iyice pekiştirmiş durumda. Millî Savunma Bakanlığı’nın son açıklamalarında yer alan ‘kapan kilitleniyor’ anlamındaki açıklamalar, Irak’ta PKK varlığının bitirilmesinin belki aylar belki de haftalar meselesi olduğunu işaret ediyor.
Sırada Suriye var. Türkiye, biraz da Batılı emperyalistlerin kurguladığı oyunu tam okuyamaması sonucu, Suriye meselesinde çok ağır bir yük altına girdi. 12-13 senedir, 3 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacının getirdiği ekonomik ve sosyal maliyetler, hiç de azımsanacak gibi değil.
Diğer yandan, ABD ve şürekâsının, Suriye’nin yarısını işgal ederek kurmaya çalıştığı ‘Teröristan Devleti’, hem Türk Dünyası ve hem de Fars ve Arap dünyası için büyük bir beka sorunu oluşturuyor.
Türkiye, son yıllarda ilmek ilmek dokumak suretiyle, Batılı emperyalistlerin bu çirkin oyunları konusunda İran, Irak ve Rusya yönetimlerini uyandırmış gibi görünüyor. Ki, gerek Irak yönetimiyle girişilen teröre karşı ortak mücadele, gerekse Kalkınma Yolu Projesi… İran’ın, daha dün denilebilecek tarihte Azerbaycan’a karşı Ermenistan’a payanda olmuşken, bugün Türkiye ve Azerbaycan’a yaklaşması… Ve nihayet Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in, Suriye meselesinde Türkiye ile müşterek ve doğru bir çıkış yolu araması bağlamında, Rejim lideri Beşşar Esat’ı ikna gayretleri…
BEŞŞAR ŞAŞMAZ İSE
Tüm bu yaşananlar bir potada değerlendirildiğinde, Türkiye’nin öncülüğü ve Rusya’nın da olumlu gayretleriyle, bölge ülkelerinin, Batılı emperyalistlere karşı samimi bir ittifak yolunda ilerlediği anlaşılıyor.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın akılcı liderliği ve Dışişleri Bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ve Hakan Fidan ile MİT’in usta diplomasi hamleleri, Beşşar Esat’ı da çözüme rıza göstermeye zorluyor.
Suriye meselesinin makul bir çözüme ulaştırılmasında, tüm bölge ülkelerinin ittifak halinde olması fevkalade önemli. Çözümü akamete uğratabilecek 3 risk ise; Beşşar’ın ‘şaşma ihtimali’ ve Batılı emperyalistlerin suyu bulandırma çabaları olabilir. Bunlara, İsrail’in, ‘Vadedilmiş Topraklar’ saçmalığı yolunda giriştiği kirli oyunları ve soykırım politikalarını da eklemeliyiz.
Biraz daha açalım… Neredeyse üzerinden asır geçmiş olan Hatay meselesini bir sorun olarak masada tutan, hatta ülke haritasında kendi toprağı gibi gösteren Esat kafası, ülkesinin yarıdan çoğunun ABD ve PKK işgalinde; kalan yarısının da Rusya ve İran ipoteği altında olmasını pek de sorun yapmıyor. Buna mukabil, Batılıların kurmaya çalıştığı Teröristan’ı engelleyen, dahası Suriye’nin bütünlüğünü korumaya çalışan Türkiye’nin, ülkeden çekilmesi gibi tuhaf taleplerde bulunuyor.
Adını doğru koyalım: Suriye’nin bütünlüğünü biz ne kadar önemsiyorsak, Beşşar Esat da o kadar umursamıyor. Rejimin derdi, iç savaş öncesinde yüzde 90’a yakını Sünnî Müslüman olan Suriye’nin etnik yapısını değiştirmek, Sünnî nüfustan olabildiğince ‘arınmak’ (!), bunun için gerekiyorsa Şam-Halep-Lazkiye eksenli bir Nusayrî devletiyle yetinmek… İşin özeti bu.
Beşşar’ın küçük hesapları ile Batılı emperyalistlerin karıştırma gayretlerinin bileşimi, Beşşar’ın şaşma riskini artırıyor.
Dolayısıyla Beşşar’ın doğru istikamette tutulması anlamında Türkiye, Rusya ve İran’ın ciddi gayret göstermesi gerekiyor.
Mevcut risklere rağmen, uluslararası konjonktür ve yeni denklem, Orta Doğu coğrafyasında suların durulması için önemli bir fırsat sunuyor. Türkiye-İran-Rusya ekseni, bu fırsatın kıymetini bilecek ve en iyi şekilde değerlendirecek deneyime sahip.
Moralimizi yüksek tutalım; ABD ve diğer Batılı emperyalistlerin bir asrı aşkın süredir hükümran oldukları Orta Doğu’daki varlıklarının sonu geliyor. Tası tarağı toplayıp gidecekler.