Tövbe kapısı açık dediyse Yüce Rabbimiz, yeni günahlarla yaşayarak tövbe mi etmek gerek? Bu işin Panzehiri Haddimi bilirimdir. Yani ya sus ya da hayır söyle hadisidir. Tartışmadan fitne ve fesattan uzak kalmak ahreti hesaba katmaktır. Kuran ve hadisin öğrettiği aynı duygu ve düşüncede olmalıyız. İbadet ve amelleri yapmaktır. Kılacağı namazda biri makam beğenmiyor, biri erkan beğenmiyor, biri halıya veya hasıra takmış kafayı, öbürü nakış deseni rengi oturacağı yeri beğenmiyor, Alim camiyi imam ise cemaati beğenmiyor imamı beğenen cübbeyi sarığı beğenmiyor. Kıldığı namaz jimnastik mi onu düşünmüyor. Tuttuğu oruç perhiz mi ona bakmıyor. Organlarını haraplayarak bunları yapıyor. Defalarca gittiği hac ve umre turistik gezimi bide oradan self iye yapıyor. Kesilen kurban et mi kurban mı hiç de oracalı değil görsen sanki rızayı kazandı sırat geçti… Kardeşler, bu kubbe aşağı bir inerse evde de dünyada da ahrette de ziyan olur.
Demoklesin Kılıcı halk arasında devamlı bir deyim olarak yerleşmişken duyarsızlığımız vurdumduymazlığımızın belirtisi de ondan Demokles, M.Ö. 400 yıllarında yaşamış, Siraküza hâkimi Diyonisyüs’ün yardımcısıdır. Her bir makamda ki görevlilerin makamlardan dolayı kibre düşmemeli tevazuyu kulluk görevini bırakmamalı aldatmalar ve aldanmamaları, o makamların büyüklüğünün, taşıdığı ağır yük ve sorumluluğun hem dünya için hem de ahret için insana imtihan için geldiğini, hiçbir zaman unutulmaması anlamındadır.
Demokles, sarayında sürülen eğlence şatafat vedebdebeden dolayı efendisinin herkesten daha mutlu olduğunu sağda solda ballandıra ballandıra anlatırmış. Diyonisyüs, görünüşte çok gösterişli olan bu saray hayatının aslında ne kadar ağır bir sorumluluk ve sıkıntı taşıdığını Demokles’e anlatmak istemiş.
Bir gün bir ziyafette, Demokles’i kendi yerine geçirmiş. Hizmetçilere, kendine nasıl hizmet ediyorlarsa Demokles’e de aynı şekilde hizmet etmelerini istemiş. Bu durumdan çok zevk alan, gururu okşanan Demokles, büyük bir keyifle kendinden geçtiği bir sırada, başını yukarı şöyle bir kaldırdığında; tepesinin üstünde, ağzı keskin, sivri bir kılıcın, bir at kılıyla asılı durduğunu birden bire görmüş ve heyecandan elindeki bardağı yere düşürmüş. Böylece iktidar koltuğunun, dışarıdan göründüğü kadar, rahat bir yer olmadığını anlamış.
Bu dünya hayatımızda; aklanmak için ibadetler ameller ve Allah’ın rızasını her yerde göstermek zorundayız. İbadeti zamanında mümkünse cemaatle camide yapmaya ve yaptığımız her davranış da daima ayet ve hadise duyarsız mıyız? Ahrette sıkıntımız olur muyu düşüneceğiz.
Abdullah b. Ömer (r.anh) şöyle anlatıyor:
Babam Hz. Ömer’in hilâfeti devrinde kardeşim Abdurrahman ile Ebu Servea Ukbe b. Hâris, Mısır’da bir gece içki içerler.
Sonra o gecenin sabahında Mısır valisi Amr İbnu’l-As’a giderek; “Biz içki içtik; bizi temizle” derler.
Benim bunlardan haberim yoktu. Nihayet kardeşim bana gelerek içki içmiş olduğunu söyledi.
Ona: “Eve gir de sana had vurayım!” dedim.
O zaman bana vali Amr İbnu’l-As’a gidip haber verdiklerini söyledi.
Ben de: “Eh madem öyle eve gir de seni tıraş edeyim; hiç olmasa halkın önünde tıraş olmaktan kurtulmuş olursun” dedim.
Çünkü o dönemde had vurulacak kişilerin başları da tıraş edilirdi.
İkimiz birlikte eve girdik ve onun başını tıraş ettim. Daha sonra da Amr İbnu’l-As bu ikisine had vurdurdu.
Bunu haber alan babam Ömer (r.anh), Mısır valisi Amr’a bir mektup göndererek
“Abdurrahman’ı eyerli bir deveye bindirerek bana gönder!” dedi.
O da Abdurrahman’ı babama gönderdi. Kardeşim oraya vardığında babam da ikinci bir had daha vurdurdu ve onu azarladı. Sonra da gerisin geriye Mısır’a yolladı. Orada bir ay kadar sıhhatli bir şekilde yaşadı ve nihayet ilahî kaderin yakasına yapışmasıyla vefat etti. Halk onun, babamın vurduğu had sebebiyle öldüğünü zannederse de bundan ölmüş değildir.
Sahih olan bilgiye göre, Abdurrahman -had esnasında değil- bir ay (bir rivayette birkaç ay) veya daha fazla bir muddet sonra başka bir hastalıktan dolayı vefat etmiştir. (Beyhakî, es-Sunenu’l-Kubra, 8/312;
Hepimiz binanın tuğlaları gibi aynı duygu ve düşüncede hareket edeceğiz farklı duygu ve düşünceler ayrışmaya tartışmaya ve kavgaya kin ve nefrete sebep eder.
Yüce yaratıcımız Saf suresi: 4 - Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.
Ebu Mûsâ, Basra'lı Kurrâ'lara haber gönderdi de 300 kişi yanlarına geldiler. Hepsi de Kur'ân'ı okumuşlardı. Basra halkının seçkini ve Kurrâsı siz misiniz? dedi ve Biz, teşbih ile başlayan sûrelerden birine benzettiğimiz bir sûreyi okuyorduk, ancak onu unuttuk, yalnızca ezberimde kalan o sûreden «Ey îmân edenler; yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?» kavlidir. Boynunuzda" şahadet yazılacaktır ve kıyamet günü ondan sorulacaksınız.
Bunun için Allah Teâlâ buyuruyor ki: «Muhakkak ki Allah; kendi uğrunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşanları sever.» Allah Teâlâ; kargaşa ortamında Allah düşmanlarıyla karşılaşmak üzere saf tutan ve Allah'ın kelimesi en yüce olsun, dini diğer dinlere en üstün olsun ve gâlib gelsin diye küfredenlerle Allah yolunda savaşan mü'min kullarını sevdiğini haber vermektedir.
Sevgili peygamber Efendimiz: Üç Allah üç kişiyi sever güler. Üç kişiye de buğz eder: Geceleyin uyku her şeyden kıymetli bir hal alır.. Biri kalkıp bana karşı tevazu ve tazarruda bulunur, ayetlerimi okur. namaz için saf tutan topluluğa ve savaş için dizilen düşmanla karşılaşır, hezimete uğrar. Ancak o ilerler, öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.. Bir adam bir cemaate gelir, darda kalanlardan Allah adına bir şeyler ister, (fakat) kendisiyle onlar arasında mevcut bir yakınlık sebebiyle isteyemez. Onun başvurduğu kimseler de istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece Allah ile ihsanda bulunduğu adam bilir.Allah’ın buğz ettiği üç kişiye gelince: Bunlar zâni (zina yapan) ihtiyar, kibirli fakir ve zalim zengindir.
Kâ'b el-Ahbâr der ki: Allah Hz. Muhammed'e buyurur ki: Seçkin ve mütevekkil kulum katı ve ağır değildir. Sokaklarda dolaşmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, ama affeder ve bağışlar. Doğumu Mekke'dedir, hicreti Kâ'be'dedir, mülkü Şam'dadır, ümmeti hamdedenlerdir. Her halükârda ve her yerde Allah'ı hamdederler. Seher vakti gökyüzünde arı sesi gibi ses çıkarırlar. Çevrelerini aydınlatırlar, vücûdlarnı örterler, savaşlardaki safları, namazlardaki safları gibidir. Sonra Kâ'b el-Ahbâr: «Muhakkak ki Allah; kendi uğrunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşanları sever.» âyetini okumuş. Güneşi gözetlerler. Vakti geldiğinde namazlarını kılarlar, deve sırtımda da olsa onu terketmezler. Bu haberi İbn Ebu Hatim nakletmiştir. Saîd îbn Cübeyr de: «Muhakkak ki Allah; kendi uğrunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşanları sever.» âyeti konusunda şöyle demiş: Hz. Peygamber, saf tutmaksızın düşmanla savaşmazdı. Bu; Allah'tan müminlere bir talîmdir. Bina sahibini, binasının birbirinden ayrı olmasını hiç sever mi? Allah Azze ve Celle de böyledir. O'nun emri birbirinden ayrılmaz. Allah Teâlâ müminlere savaşlarda saf tutturduğu gibi namazda da saf tutturmuştur. Allah'ın emri sizin üzerinize olsun. Çünkü o, ona sarılanları korur.
Ebu Bahriyye dermiş ki: Benim safta kaydığımı görürseniz, sakalımın bittiği yere vurun!
Beş şeyden sorumluyuz hadisinde ömrü nerede Tükettin de televizyonun karşısında, eğlence ve malayanilikle saatlerce tüketimde her halde ahrette sıkıntı edecek bir cevap olması gerek. Selam ve duayla…