TRT Belgesel kanalında tesadüfen bir belgesele rast geldim. Artık vahşi hayvanların birbirini boğazlamalarını seyretmeye doyduk. Bu vahşi hayvanlar gibi diğer hayvanları bıçakla parçalayıp lime edip yutan bir de kalkıp onlara “ne kadar acımasız ne kadar vahşi” diyorlar. İşte bu konulu belgesel kısa film adeta ağzımın tadını yerine getirdi. Baş tarafını kaçırdım ama takip ettiğim yerden itibaren duygularımı izah edeyim.
Olay Hindistan’ın kuzey batısında 4500m yükseklikteki Himalaya Dağları’nın güney tarafında geçiyor. Muhtemelen Tibet Yaylasına yakın bir yer. Zaten Tibet’in bağımsızlığı için mücadele eden lider Dalay Lama buralarda çok sevilen birisiymiş. Onun çeşitli yerlerden aldığı yardımlarla açtığı okullar başka yerde olmayacağı kadar modern ve sevilen okullar. Bütün veliler buralara göndermek istiyorlarmış çocuklarını. Lakin bu aile ile okulun bulunduğu yer arası 100 km. Yol olmadığından mecburen o kocaman ırmağın kenarından buzlara basarak gidebilecekler. Yer yer suyun az olduğu dağın geçit vermediği yerlerde diz kapağa kadar olmasına rağmen yine de içine suyun girdiği çizmelerle yürüyecekler. Gece sıcaklığı -30 derece. Islanmış suyu akan çizmelerden çıkarılan ayaklar ve soğuk. İki aileden toplam üç çocuk babalarıyla yola çıkıyorlar. Analar her yerdeki gibi sabaha kadar azık ve giyecek hazırlamakla meşgul. O gece uyku yok. Baba da suya girip ıslanarak bazen çocukları sırtına alıp geçirmek üzere hazırlanırlar. Çocuklar dokuz ay gelemeyecekler. İşte bunun için yedek çorap yedek iç giyim hazırlamış anası. İkisi erkek biri kız olan bu çocuklar üç günde okula varacaklar. Akşamları yarı açık bir mağarada yaktıkları otlarla ısınıp gaz ocağında kaynattıkları çayları yudumlamaktadırlar. Mevsim kış her taraf kar. Lakin yırtıcı hayvandan söz edilmemektedir. Yok mudur veya oraya mı yaklaşmaktan korkmaktadır bilinmez.
Arkada kalan anne gözleri nemli. Çocuklar üzülmesinler diye belli etmediği duygularını onlar gözden kaybolunca doğruca bir Budist tapınağına gidip sağ salim varmaları için dua etti. Küçük çocuk sırtında gitti tapınağa. Çeşmeden su içip dilek diledi. Hani bizim gidenin arkasından su serpmek gibi bir durum.
Okula vardılar. Şu çileye bakınız. Şu eziyete bakınız. Çocukların hayalinde pilot olmak, polis olmak, doktor olmak var. Bütün komünist ülke çocuklarında polis olma ideali en başta gelir. Buna ister yapılanların intikamını almak üzere bu işi istemektedir deyiniz, isterseniz de çok para kazanan çok itibarlı olduğu zannedişinden deyiniz.
Okula vardılar. Babalar yorgun çocuklar geçen yıl da burada okudukları için alışkınlar. Önce okulun girişinde kayıt-kabul heyeti kabul edip kayıtlarını hangi yatakhanede kalacaklarını belli edip kitaplarını teslim etti. Yatakhaneleri bizdeki cemaat yurtları gibi her yer taban halı döşeli. Çocuklar ayakkabılarını kapı dışında çıkarıp girdiler ranza tarzı olan yatakhanelerine.
Sabah okul açıldı ders başladı. Önce erkekler kendi aralarında çok uzaklarda olan kızlar da kendi aralarında bir öğretmen liderliğinde Budist duası okudular. Bizdeki andımız gibi. Bu duayı okuyan kendisini güçlü hissediyor bunca kalabalığın arkasında olduğunu hissederek daha kendine güvenli ve güçlü hissediyor. Andımızı okutmamak için çalışanların bahanesi ayrıştırıp yalnızlaştırıp yutulması kolay lokma haline gelmesi için çalışmak gibi. Bayrak dua ant ve topluca amin diyerek derse başlamak… Andımız benzeri uygulamaların başka zengin medeni ülkelerde de olduğu malum.
Buradan çıkarılacak dersler var elbette. 1967 yılında Yozgat’tan Çorum’a gidişimi hatırladım. Karlı yol kapanmak üzere. Haydar efendinin Thames kamyonundan başka giden yok. Şarampole bir girip bir çıkan kamyonda midem ağzıma gelerek Alaca’ya vardım. Oradaki minibüs çalışmıyor neyle geldiniz dediler. Haydar efendinin kamyonuyla dediğimde sarhoş muydu dediler. Evet dedim. Ölmediğine şükret. Daha sağbisin Allah korumuş seni” dediler. İşte aynı macera…
Çocuklara milli kimliğini anlatacak dua, andımız, nasihat gibi değerler öğretilmeli okutulmalı ve alışkanlık haline getirilmelidir. Çocuk da nereye mensup olduğunu bilsin. Bölücü çetelerin azgınlığına yıkıcılığına fırsat verilmemelidir.