Bir ‘İnce’ sızı, açan ‘Sarıgül’ ve Kılıçdaroğlu türküsü

Dursun Erkılıç

Politika Kasabası tekin değildir! Meclis Başkanlığına aday gösterilen Tekin Bingöl bile adının hakkını alamamış, bu koltuğa oturamamıştır! İnsanın adının ‘Tekin’ olması, tekin olmayan yerde maksuda ermek için yeterli değildir!

Siyaset Kulvarında 45 yıldır gezindiğim Politika Kasabası, racona uymayanı önce Millet Bahçesine gönderir; orada bazı işlemlerden geçirdikten sonra Salooonun bodrumunda öğütür!

Buna direnen ve değirmen taşının altında ezilmekten kurtulup yeniden Siyaset Bulvarına çıkarak Mücadele Kulvarına giren az sayıda isim vardır. Bunlardan biri de Muharrem İncedir.

Bu alandaki her türlü inceliği bildiği için, kurulan kumpas ile atıldığı değirmen taşının altında öyle bir inceldi ki toz olmaktan kurtulup ‘İnce’leşip döndü aramıza…

BULVARDA RAST GELDİM…

Politika Kasabasının Siyaset Bulvarında kendi kendime;

“Kaşların ince mi’nce vaylele vayle / Ölürüm görmeyince…” diye türkü çığırıp yürürken;, “Yar yangınam ben vurgunam” diyecek oldum, bir ses yalayıp geçti kulak kepçemi:

İnce giyerim ince / Pembe yakışır gence / İnsan bir hoş oluyor / Gasteciyi görünce

Döndüm ki Muharrem İnce!

“Hayırdır” dedim…

“Uzun ince bir yoldayım” dedi…

Kaset kumpasından sonra pek ortalıkta görünmediğini belirtip ne halde olduğunu sordum. Büyük ozanın dizeleriyle devam etti:

Gidiyorum gündüz gece / Bilmiyorum ne haldeyim…

Oysa bildiğim Muharrem İnce hem ne halde olduğunu bilir hem de nerede durduğunu ve nereye yürüdüğünü…

“Memleket”e seslenirkenki, “Gençler, evlatlarım hazır olun” sözlerini hatırlattım… Duymazdan geldi! “Bayramdan sonra tekrardan yollara düşeceğiz dediniz” dedim; Aşık Veysel hallarına büründü:

Şaşar İnce işbu hale / Gah ağlaya gahi güle / Yetişmek için menzile / Gidiyorum gündüz gece

Yoldan alıkoymak istemedim…

MUSTAFA SARIGÜL VE TÜRKÜLER

Millet Bahçesine girip bir ceviz ağacının altına oturdum. Baktım, asmadan üzüm sallanıyor…

“Üç Gül Koşması”nı terennüm etmeye başladım:

Yarin bahçasında üç gül açılmış / Ağ gül gırmızı gül bir de sarı gül / Her üçü de birbirinden öymeli / Ağ gül gırmızı gül bir de sarı gül

Cevap gibi bir ses peyda oldu! Can Azerbaycan’dan Şemkirli Aşık Hüseyin sanıp döndüm. Değilmiş. Yamacımdaki Erzincanlı Mustafa Sarıgül idi! Türkünün son dörtlüğünü okudu:

Ağ gülü benzettim göy göyerçine / Şeker ezip dehmanının içine / Hüseyin müştag olup gülün üçüne / Ağ gül gırmızı gül bir de sarı gül

O, yan banka oturunca sordum:

- TDP’yi neden kapattınız?

- Öyle gerekiyordu…

“Yuvaya döndünüz…” deyince tebessüm etti. O soruyu patlatmanın tam zamanıydı:

- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olacak mısınız?

Kısa bir suskunluğun ardından, gölgesinde oturduğumuz ceviz ağacını ve asmadan sarkan üzüm salkımlarını göstererek cevap verdi:

- Erzincan’ın üzümleri ve cevizi son derece değerlidir…

Bir mana veremedim! Çoook uzaklardan Kemal Kılıçdaroğlu’nun sesi geldi:

Kırmızılar geyme dedim geymişsin / Yar yakanı oyma dedim oymuşsun / Sen kendi başına gelin olmuşsun / Niye ısmarladım elin oğlunu

***

Belli ki onun derdi benden büyüktü. Sarıgül, üzüm yolarken ben tüydüm!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.