Merhaba sevgili Anadolu Gazetesi okuyucuları bir kuru ekmek diyelim bugün ki yazımızda.
Bir kuru ekmek kimileri için şükür kimileri için imkansız kimileri için aç denilemeyecek kadar tokluk anlamına geldi.
Zor zamanların içerisinden geçerken millet olarak hem ekonomi hem işsizlik hem de açlıkla savaşımız bitmiyordu.
Ama kime göre ne kadar açtık
Bir kuru ekmeği milletine yakıştıran bir milletvekili o zaman aç değiller. Lafı beni
Çok üzüldü milletim adına çok kırıldım çok utandım yediğim lokmalardan utandım o kuru ekmeğin üzerine çikolata süremeyen çocuklar var olduğu için utandım kuru ekmeğin içine peynir bulup koyamayan aileler için utandım o kuru ekmeği çöpten toplayan insanlar için utandım hatta yerin dibine geçtim.
Bir kuru ekmeği bile bulmak bazen o kadar zordur ki.
Topluma örnek olan bir milletvekili şaka da olsa ya da her ne anlamda olursa olsun böyle bir şeyi nasıl söyledi hala şaşıyorum.
Nasıldı o cümle: Aynen böyleydi
CHP’li Engin Altay’ın “Millet aç midesine sadece kuru ekmek giriyor” sözlerine AK Parti’li milletvekili Şahin Tin’den şöyle bir yanıt geldi. Tin, “O zaman aç değiller” dedi.
Kime göre ve neye göre aç değillerdi aslında. Düşünüyorum başka bir ülkede mi yaşıyorum diyorum Kendi kendime soruyorum bu soruyu.
Pazarın toplanma saati gidip pazardan sebze meyve toplayanları görüyorum.
Kuru ekmeğin yanına peyniri zeytini katıp edip yiyemeyenleri biliyorum.
Kendi kendime git gelleri yaşıyorum işsizlik sorunu olmayan bir ülkede yaşıyoruz ekonomik sıkıntı bitti deniliyor ya ama benim yaşadığım bu ülkede bunların hepsi devam ediyor.
Biten ney biliyor musunuz zaman biten ney biliyor musunuz insanların hayatları hayallerinde yaşadıkları değil ama gerçekten Bir kuru ekmeğe bile muhtaç olduğu bu hayatları bitiyor.
Yazıma Hazreti Ömer ile devam etmek istiyorum.
Hz. Ömer büyük mecliste fakirlere yemek dağıtmakla meşguldür İslam'ın adil ve cesur reisi son derece aciz ve fakir olanlara her gün Beyt'ül maldan bir deve kestiriyor.
Pişirtiyor sonra büyük mescidin yemekhanesinde onlara yediriyor.
Kendisi de yemiyor ayakta bekliyor açları doyurmak için onlar doyduktan sonra o da evine gider ve Allah ne verdiyse eşiyle beraber karnını doyurur.
O esnada bir müjdeci yemekhaneye gelmiştir selam veriyor ve içeri giriyor bu bir yabancıdır halifenin gözünden kaçmıyor fakat mademki yemek zamanı fakirlerin yemekhanesine gelmiştir o da bir muhtaçtır ve karnı açtır buyur otur yemek ye diyor halife.
Hanife'nin işi bitmiştir evine gidiyor kendi karnını doyurmak için yabancı adam da arkasında Hz. Ömer'i evinin kapısına kadar takip ediyor.
Hayrola diyor karnını doyurmadın mı?
Doyurdum ya Ömer
Ne istiyorsun diye soruyor
Evinize misafir kabul etmez misiniz
Peki o halde buyur diyor Hazreti Ömer
Halife eşine selam verdikten sonra karnım çok aç lütfen sofrayı hazırla da yemek yiyelim diyor.
Halil Efe'nin eşi sofrayı kuruyor ve misafirine tekrar sofraya buyur diyor.
Yabancı adam teşekkür ederim diye cevap veriyor.
Siz afiyetle yiyin.
Halife'nin eşi de sofraya oturuyor adam bir kenara çekiliyor ve sofraya bakıyor sofrada halifenin sofrasında İslam devleti reisinin sofrasında yemek denilen şey şudur...
Arpa ekmeği
Biraz zeytinyağı
Ve tuz.
Halife eşine soruyor hanım sıcak bir şey bugün pişirme din mi?
Hayır diyor.
Bugün biraz fazla acıktım galiba ama zararı yok diyor buna da şükür diyor halife. Halifenin eşi üzülüyor...
Hz Ömer gelen yabancıya soruyor.
Şimdiye kadar kim olduğunu söylemeyen Adam
Ya Ömer ben Hazreti Sariye tarafından geliyorum fetih haberini ve ganimetleri getirdim.
Hz. Ömer Allah'ım sana hamd olsun der.
Müjdeci gelirken beraberinde getirdiği mücevher dolu sandığı halifeye uzatıyor buyurun diyor bunu da size Sariye gönderdi.
Halife sandığı açıyor elmaslar pırlantalar yakutlar çeşit çeşit mücevherler.
Hz Ömer'in canı çok sıkılmış tır.
Bir saniye konuşmadan susar sandığı kapıyor ve getiren Müjdeciye
Bu sandığı al getirdiğin yere geri götür Sariye ye ver der.
Bunları kendisi ile beraber harbeden askerlere Taksim etsin.
Evet sevgili Anadolu Gazetesi okuyucuları ne güzel bir devlet reisliği ne güzel bir idarecilik öyle değil mi.
Kendi kendime soruyorum bu zaman mı yoksa o zaman da mı yaşamak isterdim diye o zamanı istiyorum o zaman da yaşayamadığım için de çok çok üzülüyorum.
İnsanlığın unutulmuş açlığın yok sayılmış bir zamanda yaşamak çok acı çok kötü bir şey.
Ve soruyorum sahi insanlık neydi ve neyi gerektirirdi?
Şunu da yazıma bir not olarak eklemek isterim burada hiçbir partiyi savunmuyorum yazdığım hiçbir yazıda savunmuyorum doğru olanı anlatmaya ve yazmaya çalışıyorum milletin sesi olmak istiyorum tarafım yok yolum sadece Allah'ın yoludur...
Saygılarımla Allah'ın selamı merhameti sevgisi bizlerle olsun…