Şimdi bu satırları okuyorsunuz ya, önce arkanıza yaslanın. Birkaç kez derin nefes alın. Size bir masal anlatacağım. Her masal bir varmış bir yokmuş diye başlar ama bizim masalımız bitmiyor, o yüzden bir varmıışş, bir daha varmış…
Güneşin altın ışıltılarının, okyanusun sularıyla raks ettiği bir ülke varmış. Çocuklar sahil kenarında cıvıldaşırken, babalar tarla bostan çalışırlarmış. Anneler ekmek yapa dursun dere yatağı, nehir kenarı etrafında dolaşırken ayaklarına batan renkli parlak taşların ne olduklarıyla ilgilenmezlermiş. Nereden bileceklerdi ki tabanlarına batan o taşların daha sonra yüreklerine batacağını. Yaşadıkları dünyanın kirli yüzünden uzak kendi yağlarıyla kavrulurken dünyanın ağababaları o taşları fark etti. İsmine yakut dediler, elmas ya da zümrüt ya da her ne haltsa! Önce İngiltere geldi o topraklara sizi artık ben yöneteceğim dedi ve tabi ki taşlar da İngiltere’nin olmalıydı. Sonra İngiltere sıkıldı kavruk benizlilerden, yamağına al hadi sen idare et buraları ama insanca değil! Dedi. Sonra, bir gün bir baktılar ki dün aynı sofrada oturdukları komşuları bugün ellerinde baltalarla evlerine saldırıyor. Ne olduğunu anlayamadılar. Onlar anlayana kadar tam 150 bin Müslüman katledilmişti. Hem de ne katl! Hani kazıklı voyvodaya rahmet okutacak cinsten. Önce baltalarla saldırdılar, renkli taşları az getirdi diye babalarının gözü önünde çocukların ellerini kestiler. Sonra Nemrut da kimmiş be ateş böyle yakılır deyip kocaman ateşler yaktılar. Tek tek ya da toplu halde kadın erkek ya da çocuk attılar ateşin içine. Hikaye bu ya ateşten kaçmak isteyenleri demir sopalarla döverek tekrar ateşe ittiler. Ortalığı yanmış et kokusu sarmıştı, köpeklerin en sevdiği cinsten.
Nasıl olduysa 2 anne ve çocuğu ayırmaya yürekleri dayanmadı. Anneyi öldürseler çocuklar kalacak, çocuklar ölse anneye yazık karar verdiler uzunca bir ip alıp üçünün birden boynuna bağladılar sonra da yüksek bir yerden astılar böylece anne ve çocuklar ayrılmamış oldu. Merhamet böyle bir şeydi işte siz nereden bileceksiniz! Ya yakılmış, ya asılmışlardı. Ya boğazları kesilmiş, ya tecavüze uğramışlardı. Bu olanları herkes görüyordu fakat kötü kalpli kral hayır sadece 20 kişi öldü diyordu. Abartıyorsunuz! Onlar da soba yakarken yandılar, çamaşır asarken asıldılar. Tecavüz mü? Aa darılırım! Hem siz, demek bize iftira atıyorsunuz o zaman hadi gidin kendinize başka ülke bulun dedi göbekli, turuncu pelerinli, kötü kalpli kral! Getirin, dedi benim inek heykelimi! Ohh Tanrım görüyor musun nasıl da iftira ediyorlar!
Bu hikayede dile benden ne dilersen diyen bir lamba cini olmadı hiç ya da uçan halı! O yüzden yürüyerek ya da tekneyle terk edebilirdi ülkeyi geri kalanlar, tabi kaç kişi kaldıysa. Yürüyerek giderken bomba isimli dev bir ejderha toprağın altından fışkırarak kol, bacak, kafa ne bulduysa koparıp yuttu. Denizdeki korsan dalgalara dayanamayan tekne alabora oldu içindekiler de köpüklere karışıp yok oldular.
Geriye dönüp baktıklarında üstünden dumanlar yükselen ülkelerinde yüzbinlerce kişi ölmüş kalanlara da her şey yasaklanmıştı. Evlenmek isteyenlerin tiiizz kellesi vuruluyor, okumak isteyenler asılıyor.
Her hikayenin kahramanı olur tüm ülkeyi kurtarır, kötü kalpli turuncu pelerinli göbekli kralı ülkenin dışına sürer. Bu hikayede kahraman yok! O yüzden bu hikaye hiç bitmedi! O sebeple de bir varmış, bir daha varmış!
Bu okuduğunuz hikaye size bir şey hatırlattı mı yoksa biraz Testere biraz Walking Death’i andıran korku senaryolarının sonu gibi ohh bitti deyip rahatladınız mı? Rahatladıysanız ayıp size!
Bu sahneleri neden önünüze serdik biliyor musunuz? Çünkü Arakanlı Müslümanların bunca zulüm içinde en büyük toplu katliama uğradığı zamanın üzerinden tam 1 yıl geçti. Büyük Arakan Katliamının yıldönümü olan şu günlerde Hinduların yaptığı ve bizim bir masal gibi dinlediğimiz zulmü ben de size masallaştırmışım çok mu? 1942 yılından beri devam eden zulme dur diyemedikten, hiç olmadı dualarımıza ekleyemedikten sonra Arakan’da öldürülen bir rohingya Müslümanının canı, Rusya’da takma tırnağın içine hapsedilen karınca kadar ses getirmedikten sonra Hindular bizi masal dinleterek uyutuyorlar demektir. E o zaman… Beyni uyuşmuş dünya halkları olarak iyi uykular size de!