Bir verip iki kazanılan sevap!

Süleyman Göksu

Peygamber Efendimiz zaman zaman kadınlara vaaz ederdi. Bu vaazların birinde onlara sadaka vermelerini emretmiş, verecek bir şeyiniz yoksa ziynet eşyanızı veriniz, buyurmuştu.
Başka rivayetlerden öğrendiğimize göre Peygamber Aleyhisselâm bu konuşmalardan birinde hanım sahabilere yine aynı şekilde hitap etmiş, onlar da kollarındaki bilezikleri, kulaklarındaki küpeleri, parmaklarındaki yüzükleri çıkarıp atmışlardı. Peygamber Efendimiz’in emriyle bunları toplayan Bilâl-i Habeşi’nin eteği ziynet takımlarıyla dolmuştu.
Yine bir rivayetten öğrendiğimize göre Peygamber Efendimiz Abdullah İbni Mesut’un hanımı Zeyneb’i Mescit’de görünce, ona hitaben:
– “Ziynet eşyanızdan bile olsa sadaka veriniz!” buyurmuştu (Müslim, Zekât 46).
Zeynep sanatkâr bir hanımdı. Elinden iş gelir ve para kazanırdı. Fakat kocası Abdullah fakirdi. Bu sebeple Zeynep kazandığını kocasına ve oğluna harcardı.
Buhari’deki bir başka rivayetten öğrendiğimize göre (Zekât 44), bir bayram günü Hz. Peygamber kadınlara vaaz ederken, onlara sadaka vermelerini emredince, Zeynep ziynet eşyasından bir kısmını sadaka etmek istedi. Kocası Abdullah İbni Mesut ise, onu kendilerine harcamakla sadaka sevabı kazanacağını söyledi. İbni Mesut Dört Halife’den sonra en iyi fıkıh bilen sahâbi olarak tanınmasına rağmen, Zeynep bu konuda iyice emin olmak istedi. Sadece kocasına ve oğluna değil, aynı zamanda kardeşlerinin yetim kalmış çocuklarına da yardım ediyordu. Acaba bu yardımları sadaka yerine geçer miydi?
İkisinin adı da Zeynep olan iki hanım sahabi, bu meseleyi bizzat Hz. Peygamber’e sorarak öğrenmek istediler. Bunlardan biri Abdullah İbni Mesut’un karısı Zeynep, diğeri Ebu Mesut el-Ensari’nin karısı Zeynep idi. İkisi de birbirinden habersiz Resul-i Ekrem’in evine geldiler. Peygamber aleyhisselâm’ı soru yağmuruna tutmanın Allah Teâlâ tarafından yasaklandığı dönemde olmalı ki, bu hanımlar Efendimiz’in huzuruna girmeye çekindiler. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz pek mütevazi olduğu halde bütün sahabiler ona duydukları derin hürmet sebebiyle kendisini rahatsız etmekten çekinirlerdi. Huzuruna girince, sanki başlarında bir kuş varmış da onu ürkütmek istemiyorlarmış gibi saygıyla otururlardı. Derken Bilâl’in dışarıya çıktığını görünce sevindiler. Sorularını Hz. Peygamber’e arz etmesini, fakat adlarını vermemesini istediler. Bilâl-i Habeşi onlara adlarını saklı tutacağına dair söz vermekle beraber, Resûl-i Ekrem “Kim onlar?” diye sorunca, söylemek zorunda kaldı.
Efendimiz bu hanımlara verdiği cevapta, yakınlara verilecek sadakanın çok makbul olduğunu ve insana iki misli sevap kazandırdığını belirtti. Zira fakirlere sahip çıkılıp onlara yardım edilmesini emreden İslâm dini, aynı zamanda akrabanın korunup gözetilmesini de emrediyordu. Durum böyle olunca, bir insan sadakasını akrabaya vermekle, bu iki emri birden yerine getirmiş oluyor, bir taşla iki kuş vuruyordu.