Bir zamanlar Osmanlı

Bahattin Demiray

Osmanlı İmparatorluğu oğuz'un kayı boyundan Ertuğrul gazinin oğlu Osman gazinin kurduğu 1299-1922 yılları arasında varlığını sürdürmüş. 36 padişah ile en uzun yaşayan imparatorluklardan biridir. İmparatorluğu ayakta tutan her bir şehirde bulunan, medreseler, vakıflar ve kanaat önderlerinin dergahlar da nasıl insan olunacağını, ahi ve loncalar ticaret adabını öğretirdi. Üç kıtada çeşitli din, ırk ve mezheplere mensup insanlara huzur, barış güven içinde düzen, intizam adalet sağlayarak dinin güzelliklerini beş değerle (1. Din, 2.akıl, 3. nesil, 4. Can 5 mal güvenliği) huzur ve mutluluğu sağlamışlardı.

Tüm fertlerinde, tevâzû ve ağırbaşlılık, ciddiyet ve vakarları ile de gevezelikten hoşlanmaz, fikirlerini kısa ve vecîz olarak ifâde ederlerdi. Ağırbaşlı oldukları için, kadere imana ile her şeyin Allahtan geldiğine inanırlar, hâdiseler karşısında gereğinden fazla heyecanlanmazlardı. Kul hakkından korktuklarından gürültü patırtı etmeyi ve bağırıp çağırmayı, insanlara, zarar vermeyi sevmezlerdi. Her işlerinde Allah c.c.rızasını gözeterek yaparlardı.

Allah'ın yarattığı bütün varlıkların hayatlarını, fıtratlarına uygun sürdürmelerine yardımcı olmak adına; yüce kitabımızda (ahzap 35 - Şüphe yok ki Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. hadid 18 - Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükâfat vardır.) sadaka, öşür, zekatlarla, insanların ihtiyaçlarının sıkıntılarının giderilmesini ilke edinmişler. Şehirlerin, tekke, türbe, mezarlık civarlarında, camilerin yakınlarında avlularına fakirler için konulan sadaka taşları ve sadaka,zekat küpleri ile durumu iyi olanlar, fakirlere rencide etmeden yardımda bulunmak için sadaka taşı içine para, sadaka zekat küpü içine ise gıdalar koyup. Fakirler, mağdurlar, öksüzler, garipler, ihtiyaç sahipleri, ortalık karardıktan sonra gelir, fark edilmeden yardımını alırdı. Sadaka, zekât küpü ve taşlarından, kimin yardım aldığını, koyanlar bilmezdi. Komşusu, akrabası, herhangi bir tanıdığı karşısında küçük düşmesine ve utanıp sıkılmasına yol açabilir ve veren el olmakla da, gururlanmaya, kendini büyük görmeye, başa kakıcı olma ve buyurgan bir tavırla hareket edilmesine yol açabilirdi.

Ramazan ayında, Hali vakti yerinde olanlar kılık-kıyafet değiştirerek, hiç tanımadıkları mıntıkalara gidip, bakkalın manavın, kasabın giyim mağazalarını tenha zamanlarını seçerek sorarlar: 'Zimem defteriniz var mı? diye, esnaftan borcunu yani veresiye mal alan mahalle sakinlerine ait hesap defteri: Borçlu ile borcunun miktarı yazılı olan defter... Esnaf bu defteri çıkarınca, gelen ‘’lütfen baştan, sondan ve ortadan şu kadar sayfanın yekununu yapınız.’’ Esnaf bu kadar sayfanın yekununu yapar, söyler, gelen de kesesini çıkarır, onu öder: 'Silin borçlarını, ALLAH kabul etsin' der, çeker gider. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu, borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmez. İşte, hiçbir maddi çıkar düşüncesi gözetmeksizin sırf ALLAH'ın rızasını kazanmak ve din kardeşinin sıkıntısını gidermek amacıyla karşılıksız, riyasız, gösterişsiz, verdiğini unutarak, bu şuurla verebilmenin de bir mazhariyet, ALLAH'ın bir lütfu olduğunu bilirler ve buna şükrederler. Esnaf borç batağına girmez, evlilikler yıkılmaz çocuklar öksüz veya yetim kalmaz. Toplum huzuruna katkı sağlarlardı. Mahalledeki farklı inanca sahip insanlara model olarak dini sevdirmek için yarış içinde bulunurlar. Farklı dine mensup insanlarla dışlamadan ve hor görmeden güzelce yaşar, onlarda Müslümanların ramazan ve bayram günlerine hassasiyet gösterirlerdi

Hadisi şerifte: Sadakanın her hastalığı tedavi ettiğini, belâları önleyip def ettiğini, insanı kabir azabından koruduğunu, sahibini himayesi altına aldığını, suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları giderip insanı kötü ölümden koruduğunu, mallardaki günah kirlerini temizlediğine, yetmiş kötülük kapısını kapattığına, rızıkları artırıp duaların makbul olmasına vesile olduğuna canı gönülden inanıyorlardı. Bu yüzden, amel defterini sevaplar adına açık tutan vakıflar kurmuşlar, öldükten sonra da hayır hasenatının devam etmesi savaşta askerleri üzüm bağlarından üzüm yediğinde, o bağa kese ile altın koyan, dükkânından alış veriş yapan birisine ikinci alacağı için karşıdaki dükkandan alışveriş etmesini öneren, ayrıca, Darülaceze de ibadethane olarak; cami, havra ve kilisenin bulunması, din ve ırk ayrımı gözetmeden, düşkünleri barındırmak, kimsesiz çocuklara bakmak, iş sahibi yapmak, bu gibi aciz ve zavallı kimselerin rahat bir hayat sürmelerini, ümitlerini kaybetmemelerini sağlamakla gönüllere bir fayda olmasına çalışmışlardır.

Sivil toplum, insan haysiyetinin ve hayatının korunması, güzelleştirilmesi, sosyal düzenin her türlü tehlike ve sarsıntılardan korunması amacıyla vakıf yolu ile camiler, medreseler, dergahlar, aşevleri, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, bedestenler ve köprüler yaptırdı.

Merhamet ve sevgi medeniyetine sahip olan Osmanlı, kendi kişisel imkânlarıyla hiçbir menfaat gözetmeksizin binlerce hayır kurumunun temelini attı, yeri geldiğinde de tüm birikimini bağışlamasını bildi. Çok özel konulara bile el atılması ise vakıf medeniyetinin nasıl bir incelik üzerine yaptığını vakıf isimlerinden anlamaktayız. Helalleşme Vakfı", sevap, vakfın (yani kendisinin) üzerinde hakkı olup da helalleşemediği kimselerin olsun diye kuruldu. Bir şekilde gıybetini yapıp, bilerek ya da bilmeyerek üzmüş olabileceği, helalleşmek istediği ama helalleşemediği kimseler olacağı düşüncesiyle kazanacağı sevabı (helalleşmek ümidiyle) onlara bağışlıyor. Bu durum medeniyetin ilim adamlığı anlayışını da gözler önüne seriyor. "Meyve Yediren Vakıf", vakfa ait bağdan, ahaliye, çocuklara meyve dağıtırdı. Doktorların Güzel Huylu Olmasını İsteyen Vakıf, İsrafı Önleyen Vakıf, Yaz ve Kışta İnsanların İstirahati İçin Kamp Tesis Eden Vakıf, Camilerdeki Saatleri Tamir Eden Vakıf, Kışın Abdest Alanlara Sıcak Su Temin Eden Vakıf, Zararlı Haşaratı İmha Eden Su Vakfı, Göl Temizleyen Vakıf, İflas Eden Tüccarlara Yardım Eden Vakıf." "Kızlara Çeyiz Hazırlayan Vakıf" çeyize ihtiyacı olan kızları tespit edip, çeyizlerini üstlendi. "Duvar Yazılarını Silen Vakıf", her an cami, medrese, kışla, çeşme, han, hamam, bahçe gibi yerlerin duvarlarının çirkin yazı ve resimlerden temizlenmesini ve çevrelerinin bakımlı kalmasını sağladı. "Sıcak Pide Dağıtan Vakfı", vakıf sıcak pide alıp müezzinler vasıtasıyla fukaraya sadaka olarak dağıttı.

Dağ başlarında insanların, kurdun kuşun susuz kalabileceğini düşünüp, onlar için çeşmeler yapan, binaların çatılarına kuş evlerini ihmal etmeyen, yol kenarlarında, suyu olmayan yerlerde bir kulübecik inşa edip, içine de bir küp veya testi koyan, bahçelerinde yer alan belli ağaçlara işaretler koyarak, herkese o ağaçların vakıf olduğunu söyleyip gelen geçenlere meyve ikram edip, insanlara yardım etmede bile nezaketi elden bırakmayan, köy odalarında yolcu ve garip misafir geldiğinde, ilgili aileye duyurulur, yemekler hazırlanırdı. Selam ve duayla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.