“Herkese merhaba, ben zeytin… Yeşil zeytin… Galiba insanoğluna ilk kez hikayemi anlatıyorum. Gerçi nice topraklarda nice insanla dertleşmişliğim var ama bu, kendi hikayemi ilk dile getirişim. Her şeyden önce size şunu söylemek istiyorum, peygamberler olmasa işimiz yaş. Kimin aklına gelirdi ki bir ağacın dalından salkım salkım asılan sert, acı mı acı tanecikleri tuzlu suda bekletip acısını attıktan sonra yemek?
Gerçi insanoğlunun tuzlu suda bekleyince acısını suya bırakma işini nasıl bize kaptırdığını aklım almıyor ama neyse geveze bir zeytin olmaktan vazgeçip size hikayemi anlatayım. Aslında ben tıpkı diğer bitkiler gibi bir bitkiydim. Vakti gelince yeşillenir, bir süre sonra kararır ardından da sararır giderdim. Birkaç hekimin şifamı keşfetmesinin dışında çok da bir özelliğim yoktu. Derken bir gün Allah, incire ve bana yemin etti Tin Suresinde. Zeytin, zeytin olalı böyle bir iltifat görmedi.
Çok geçmedi üstünden Allah Rasulünün mübarek ağzından benimle ilgili hadisler inci taneleri gibi dökülmeye başladı. Düşünebiliyor musunuz hissettiğim gururu? Dalımda duramıyordum. Bir o sofraya gidip yemiş olasım, bir bu taşın altına girip yağımı bırakasım geliyordu. Öyle ya Allah ve Rasulü beni övmüştü! Sonra bir gün Rasul’ün ağzından bir söz daha döküldü. Ardından ben artık sadece bir bitki değildim.
O günden sonra barışmak isteyenler birbirine benden bir dal uzattılar, ilahi vahyi dinleyen artık ve’t-tîni ve’z-zeytûn denilince benimle birlikte bir coğrafyayı düşünür olmuştu. Oysa ben Akdeniz ikliminde yetişen miniminnacık bir bitkiciktim, hangi ara siyasî bir olgu haline gelmiştim, omuzlarım bu kadar büyük yükü kaldırabilir mi? Sahi benim omuzlarım da yok! Ama bu ne kadar şerefli bir yük! Allah Rasulü bir bölgeden bahsetti benim ismimle beraber.
Dedi ki: “Mescid-i Aksa’da muhakkak namaz kılın! Buna gücü yetmeyen oranın kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı göndersin” evet evet benden bahsetti. O günden sonra ben var gücümle kendimi Beytülmakdis sınırlarına atmak için çırpındım. Hani derler ya az gittim uz gittim. Kah yuvarlandım, kah bir dervişin heybesine saklandım… Ve bir gün kendimi Mescid-i Aksa’da buldum. Son kalan takatimle yeniden dirilmek ve bu sefer diriltmek için kendimi toprağa gömdüm.
Tüm insanlığın haşri gibi benim haşrim bu topraklarda olacak. Yazın kavruldum kışın üşüdüm, kupkuru kemiklere can verecek olan Allah, benim kurumuş çekirdeğime de can verdi ve ben filize döndüm. Beytülmakdis’in mübarek toprağını hafif aralayıp masmavi gökyüzünü gördüm. Her geçen gün biraz daha büyüdüm, yaz gördüm kış gördüm ve ben milyonlarca kez Mescid-i Aksa’yı gördüm. Senin için ey Aksa bu çabam, hasretinle yanmıştım, şamdanlarında da yanacağım!
Arada gözüm Zeytin Dağı’na da takılıyor. Allah’ın bana yemin ederken aslında bu mübarek beldeye yemin ettiğini anlıyorum, göğsüm kabarıyor, kendimi sıkıyorum buraların en çok zeytin veren ağacı ben olmalıyım. Sonunda oldu. İlk meyvelerimi verdim. Beni toplayan çiftçinin alnından öpmek istiyorum, beni öğütecek taşın altına tıpkı bıçağın altına yatan İsmail (as) gibi teslimiyet içinde yatıyorum. Az kaldı ey Aksa, senin için yanmaya geliyorum! Şamdanlarında bana da yer var mı?
Gün bugün oldu ben bu şekilde yüzyıllardır yanıyorum. Yangınım her yüzyılda şekil değiştirdi. Rasüller mekanı Aksa, bir saldırı sonrası cayır cayır yanarken ben de yandım. Elektrik geldi şamdanlar kalktı ama ben yanmaya devam ettim çünkü Aksa işgal altındaydı. Oysa ben şamdanlarda yanmayı tercih ederdim! Ve yüzyıllar sonra anladım ki, Allah Rasulü beni yön tabelası seçmişti, Kudüs’ü işaret eden bir tabela. Aslında ben araçtım, amaç dikkatleri el-Aksa’da tutmaktı. Bunu yapanlar oldu. Eski güzel günlerde birçok Müslüman buraya benim gibi binlerce zeytin ağacı dikti, Allah ve Rasulünü çok iyi anlayanlarsa sadece zeytinle yetinmediler aş evleri, imarethaneler, Mescid-i Aksa için vakıflar ve birçok hizmet birimleri kurdu. Dedim ya ben araçtım amaç Aksa’ya hizmete teşvik etmekti.
Ben yüzyıllardır el-Aksa’ya giderken solunuzda, oradan çıkarken de sağınızda kalan zeytin ağacıyım. Ben dallarında barışı aradığınız ama huzurun fitilini ancak Aksa’da ateşleyen zeytin ağacıyım. Ben, Filistin’in biricik geçim kaynağı, siyonizmin düşmanı… Siyonistler beni bildikleri için benden nefret ederler. Bazı arkadaşlarımın haberini aldım İsrailliler onları sökmüşler, Kudüs Müslümanları aç kalsın diye, Mescid-i Aksa’yı terk etmek zorunda kalsın diye. Onlar vazgeçmiyor. Siz de vazgeçmeyin! Ben ve arkadaşlarım burada sizin adınıza nöbetteyiz…”
Zeytinin hikayesini okudunuz. Bugün İsrail tarafından kapıları kapatılan Mescid-i Aksa’yı bizim adımıza savunan kardeşlerimize borcumuz var. Bugün Allah Rasulünün işaret ettiği topraklara borcumuz var… ve bugün siz Filistin’e bir zeytin ağacı dikin! Nasıl mı? Aşağıya bırakacağım mail adresinden bana ulaşın ama bu sefer biraz acele edin…