İnsan yapısı gereği yalnız başına yaşayamaz. İnsanlar bir araya gelerek toplumları ve ulusları oluşturur. İşte bu insanların ortaya verimli, güzel ürünler koyabilmeleri ve kolay yoldan başarıya ulaşabilmeleri ise yardımlaşarak birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarına bağlıdır.
Ülkemizde son yıllarda bu birlik ve beraberlik olma gereği kendini oldukça belli etmiş bulunmaktadır.
Şu canım Ülkemde birlik ve beraberliği bozmak adına o kadar çok olaylar olmuştur ki… Örneğin; 23 Ekim 2009 tarihinde Habur Sınır kapısında hakim ve savcıların teröristlerin ayağına kadar gidip seyyar mahkeme kurmaları, hukukçuları ve siyasileri ayağa kaldırmıştı. Tabi bahsi geçen şahısların ayağa kalkmaları bir şey değiştirdi mi? Elbette hayır. Sonuçta imam yine bildiğini okumuştu…
11 Mayıs 2013 tarihinde Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen bomba yüklü aracın patlatılması. Biliyorsunuz Hatay kozmopolit bir yapıya sahip ilimizdir. İşte bu özelliğinden dolayı Hatay özellikle seçilmiştir.
28 Mayıs-12 Haziran 2013 tarihleri arasında meydana gelen ve yaklaşık on beş gün süren İstanbul’daki Gezi Parkı eylemleri hala hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara tren garı önünde 102 kişinin ölümüne sebep olan canlı bomba patlatılması ve onlarca kişinin yaralanması da ülkedeki birlik beraberliği bozmaya çalışılan başlıca olaylardandır.
İşte bu olaylara bakıp daha sayamadıklarımı da düşününce Ülkemizin bilinçli olarak Ortadoğu’ya benzediğini hatta benzetildiğini söyleyebilirim.
Söz konusu olayların oluşmasında benim en çok dikkatimi çeken bu hadiselerin mezhep çatışması, özellikle de Alevi ve Kürt kardeşlerimiz üzerinden iç savaş çığırtkanlığı yapılmış olmasıdır.
Yukarıda saydığım Gezi Parkı olayları, Ankara tren garındaki patlama ile Hatay-Reyhanlı’daki bombanın patlatılması buna açık bir örnektir.
Önceden bilinen, sonradan da malumun ilanı olarak iyice açığa çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyetteki Fetö yapılanması da dikkate alındığında nasıl el ele, kol kola yürütülen bir kumpasın içinde olunduğu rahatlıkla görülmektedir.
Bu kurumların içinde öyle bir tanesi var ki, işte onun bağımlı olması, yok olması herkesin canını son derece yakmıştır. Hakimler ve Savcılar Kurulu’ndan, adaletten bahsediyorum tabi ki…
İşte bütün bunlardan bahisle Hacı Bektaş Veli’nin deyimiyle diyorum ki; “Bir olalım, diri olalım, iri olalım.” Bundan sonra ben, sen zamanı değil, biz, siz zamanıdır.
Biliyoruz ki çığ, kar tanelerinin birbirine kenetlenmesi sonucu oluşan ve büyük yıkıma sebep olan kartopluluğudur. Öyleyse, güçlerimizi birleştirip çığ olmalıyız ki, tepelerine balyoz gibi inebilelim, bizi yıkıp, parçalamalarına izin vermeyelim...
Ayrıca; kardeşlik sözlerini söylemekten ziyade kardeşliğimizi pekiştirecek davranışlar yapmalıyız. İşte bununla ilgili olarak Hz. Mevlana’nın “Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez” sözü bu konuya ne de güzel ışık tutmuştur...
Yüce Allah’ın yarattığı insanın, kendi vücudundaki uzuvları bile birlikte hareket ederken, bizlerin ayrı gayrı durması nedendir bir türlü anlayamam doğrusu.
Vallahi biz bütün olup bitenleri anlayana kadar, birileri bizim filmimizin son perdesini çekip sahneye koymakta hiçbir beis görmedikleri gibi izlemek için de sabırsızlandıklarını söylememe gerek yoktur sanırım…
Bir ağaç misali kökünden, bedenine, bedeninden dallarına, dallarından yapraklarına kadar birlik ve beraberlik içinde yaşayacağımız günlerin tez vakitte, hemen şimdi olması temennisiyle…