Başkasının çocuğuna kendi çocuğumuz gibi merhamet etmediğimizde.
Otobüse bizden yaşlı insanın önüne geçip son boş yere oturmayı marifet sandığımızda.
Payın büyüğünü, lokmanın sonunu yediğimizde.
Uyanıklığı akıllı olmak bildiğimizde.
Park yeri ararken bekleyenin yerine ondan önce girmeyi şans sandığımızda.
Aç olanın karşısında yemek yediğimizde.
Nezaketsizliği kişilik gördüğümüzde.
Yaşlılarımızı huzurevlerine bıraktığımızda.
Beslemek için ayıla bayıla aldığımız hayvanları sıkılınca sokağa attığımızda.
Bayram ziyaretlerini tatile değiştiğimizde.
Komşumuz aç yatarken tok yattığımızda.
Hatamızı gösterene minnet duymadığımızda.
Darda kalana akıl verdiğimizde.
Kendi gözümüzdeki merteği görmeyip elin gözündeki çöpü gördüğümüzde.
Sus küçüğün, söz büyüğün atasözünü su yaptığımızda.
Verilen selamı almadığımızda.
Kabalığı ve küstahlığı hak gördüğümüzde.
Cenaze evlerini yeme içme mekânı bellediğimizde.
Saygısızlığın her çeşidini ben böyleyim’e indirgediğimizde.
Vefa gösterene vefasızlık yaptığımızda.
Kendi hakkımızı yetimin hakkından önde tuttuğumuzda.
Gülümsemeyi cıvıklık, samimiyeti sınırları aşabiliriz mesajı olarak algıladığımızda.
İçi boş özgüveni karakter yapısı olarak değerlendirdiğimizde.
Bana ne’ci olup insana değer vermediğimizde.
Adabımuaşereti eski kafalılık gördüğümüzde.
Çocuklarımızın her terbiyesizliğini alkışladığımızda.
Gençlere bencilliğini onayladığımızda.
Haklıyı ezip güçlünün yanında durup zalimi desteklediğimizde.
Yüreğimizle değil çıkarımızla baktığımızda.
Kaanatkârlığı saflık gördüğümüzde.
Bir çocuğun başın okşamazken en ateşli hayvan hakları savunucusu olduğumuzda.
Biz ne zaman mı böyle olduk?
İnsan doğmakla insan olmak arasındaki zamanı doğru doldurmadığımızda…