Cumhuriyet, özgün Türk devlet felsefesine dönüş girişimidir aynı zamanda. Devletin zamanla kaybettiği olumlu vasıflarını, keskin bir dönüşle güncelleyerek uygulamak istemiştir Atatürk. Çünkü devlet ya da yönetici olmanın temel ilkeleri değil, bu temel ilkelerden sapma bozmuş ve yıkmıştır öncekileri.
İnsan, uygulama, teknoloji, biçimler değişebilir ama toplum düzeni, insanı yaşatmaktır aslolan. Başı İran’da gövdesi Anadolu’da Safavi Devleti’ni de sayarsanız 17 devlet, akla zarar geniş sınırlara hükmeden imparatorluklar kurulamazdı yoksa. Her defasında temel ilkeleri merkeze koyup, kendini güncelleyerek küllerinden yeniden doğmuştur devlet.
‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ en temel ilkedir.
HANIMIZ, KARIMIZ
Kadın-erkek ayrımı yoktur eski Türkler’de, düzen için gerekli görev dağılımı vardır. Bu ‘güç’, kırılması zor direnç demektir.
İdarede hakanın yanındadır katun (hatun), akıl verir, yeri gelir orduların başına geçer, yeri gelir savaşır, bağımsızlık mücadelesinde çete lideri olur, başsız köye muhtar… Hayatın en içinde, sokağın ortasındadır.
Hakan ona ‘Hanım’ der, hanın hanıdır. Erkek dağdır, kadın, onun da üstündeki kar. ‘Karım’ kadar güzel, yücelten bir yakıştırma, aşağılama ifadesi sayılıyor bugünkü yoz algılayışımızda.
Boarık Hatunlar, Meracil Hatunlar, Dilşad Hatunlar, Altuncanlar, Ipar Hanlar, Büyükeler, Süyüm Bigeler, Emine Banular, Tomrisler, Nilüferler, Melekler, sadece bunlardan birkaçıdır 1500 yıldan bu yana.
ANADOLU BACILARI
800 yıl önce Anadolu Bacıları’nın (Bacıyan-ı Rum) teşkilatı vardı. 1205’de Kayseri’de kurulan ‘Ahilik Teşkilatı’nın kadın koludur. Yüksek kalitede çadırcılık, keçecilik, boyacılık, değerli halı ve kilimcilik, dokuma ve örgücülük, nakışçılık, çeşitli kumaş imalatı, giysi dikimi gibi işlerle uğraşırken yetim ve kimsesiz genç kızları himayeleri altına alır, onların eğitimlerinden, evlenmelerinden, ev bark sahibi olmalarından sorumlu olur, kimsesiz ihtiyar kadınların bakımını üstlenirlerdi.
Ahiliğin kurucusu Ahi Evren’in eşi ‘Fatma bacı’, namı diğer ‘hatun ana’ ya da ‘kadıncık ana’ başlarındaydı. Hacı Bektaş’ın meclisine girebilen, hünkarın da saydığı kadındır. Polatlı’da, Temelli yakınlarındaki Bacı Köyü’nde yatıyor.
NE ÇARŞAFA NE EVE SIĞAR
Çarşaf, peçeyle kapatılıp sokaktan çekilmeye çalışırken bile işten güçten, etkinliklerden uzak kalmadılar. Ne çarşafa ne eve sığdırılamayacak kadınlarımız, Kurtuluş Savaşı’nda, kimse talep etmemişken evini, ocağını, bebeğini beşikte bırakıp cepheye gitti gönüllü.
Nakiye Elgünler, Erzurumlu Kara Fatmalar, Tayyar Rahmiyeler, Onbaşı Nezahatler, Nene Hatunlar, Ayşe Aliyeler, Senem Ayşeler, Halime çavuşlar, Safiye Ünlüler, ana kız Soyyanmazlar, Gördesli Makbule hanımlar, Satı Kadınlar, o ana ve ninelerimizden.
KADINLARIMIZIN AKLA İHTİYACI YOK
Bizim kadınlarımız bunları yaparken kadınlarını cadı diye yakan Batı, şimdi akıl veriyordu bize ‘kadın-erkek eşitliği’ falan diye. Seçme-seçilme haklarını bile bizim kadınlarımızdan çok sonra aldı bize akıl verenler.
Onların aklıyla hareket eden, onların ağzıyla konuşan, bizim kadınlarımızı terbiye etme cüretinde derneklerimiz, vakıflarımız var şimdi; kültürü ve tarihinden kopuk, kafa bulandırma kurumları. Bizim kadınlarımızın akla ihtiyacı yok, yeri ve zamanı geldiğinde kullanacağı binlerce yıllık birikimi var.
Birinci yumruk kadın-erkek eşitliğimiz, ikincisi devletti düşmanı yıkmasa da sersemletecek. Kültürümüz ve tarihimize yakışacak haliyle hanımız ve başımızın üstünde karımızı, yeniden yakıştığı yere oturtuyoruz. Gerekirse kadınlarımız, bileğinin hakkıyla söke söke geri alıyor binlerce yıllık ünvanı ve doğasının gereği bağımsızlığını.
Türkiye, kadını erkeğiyle Atatürk’ün bıraktığı yerden eksik gücünü tamamlamaya, geri almaya çalışıyor özgün devletini.