Bölgesel görünümlü Millî bir kongre

İrfan Paksoy

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan mağlûben çekilirken imzaladığı Mondros Mütarekesi (30.08.1918) ile birlikte tüm ülkede olduğu gibi Erzurum ve çevresinde de millî hareketler oluşmaya başlamıştı. Mütâreke’nin hemen ardından (İtilaf Devletlerinin, Osmanlı ülkesinde güvenliklerini tehdit edecek herhangi bir stratejik noktayı işgâl etme hakkına sahip olacaklarına ilişkin 7. maddesi kapsamında) Türk toprakları mesnetsiz gerekçelerle yer yer işgâl edilmeye başlanmıştı. Türk topraklarını kendi aralarında paylaşmış olan İtilaf Devletlerinin Batı Anadolu'yu Yunanlılara, Doğu Anadolu'yu da Ermenilere verme ve Doğu Karadeniz'de de yönetiminde Rumların başat durumda olduğu bir Pontus [1] Devleti oluşturma fikir ve faaliyetleri Türk milletinin büyük tepkisini de beraberinde getirmiş, bunun üzerine ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi Doğu Karadeniz’in ve Doğu Vilâyetlerinin anavatandan koparılma ihtimâline karşı bölgesel savunmayı amaçlayan Müdafaa-i Milliye-i Hukukiye (Millî Hukukun Müdafaası) Cemiyetleri (MMHC) kurulmuştu. Bu cemiyetlerden birisi de İtilaf Devletleri tarafından Doğu Anadolu'nun Ermenilere verilmesi ve anavatandan koparılması ihtimâline karşı merkezi İstanbul olmak üzere 2 Aralık 1918 tarihinde kurulan (ve sorumluluk sahası Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Van, Bitlis ve Elazığ’dan oluşan) Vilâyât-ı Şarkiyye-i (Doğu Vilâyetleri) Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti (MHMC) idi. Bu Cemiyetin Erzurum şubesi de 10 Mart 1919 tarihinde Erzurum'da açılmıştır.

Mütâreke sonrasında meydana gelen bu önemli gelişmeler esnasında Güneybatı Kafkasya’da Elviye-i Selâse (Kars, Ardahan ve Batum) ve bu coğrafyaya mücâvir alanlarda da önemli gelişmeler oluyordu. Mütâreke’nin (Kuzeybatı İran’da ve Güney Kafkasya’daki Osmanlı kuvvetlerinin ivedi 1914 yılındaki savaş öncesi sınırlarına çekilmesine yönelik ) 11. maddesi gereği Elviye-i Selâse bölgesi Osmanlı Devleti’nin elinden çıkacak olmakla birlikte bölgenin en azından Türklerin elinden çıkmaması için bölgedeki Türkler tarafından bu bölgede isimlerinde “Şûra” kelimeleri yer alan değişik hükûmetler kurulmuş, 2 Aralık 1918’ta Kars’ta (Ordubad, Nahçıvan, Kamerli, Sürmeli, Serdarabad, Doğu Şuregel, Ahılkelek, Ahıska, Kars ve Ardahan topraklarını içerecek şekilde) “Millî İslam Şûrâsı Hükûmeti” kurulmuş, adı geçen hükûmet 17 Ocak 1919 tarihinde “Güneybatı Kafkas Geçici Millî Hükûmeti” olarak ismini değiştirmiş ve aynı gün “Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti” de ilan edilmiş, bu genç Cumhuriyet, bölgede, İngilizlerin de kendilerine destek verdiği Gürcülere ilaveten Ermeniler ile de mücadele etmiş, 12 Nisan’da Kars, İngilizler tarafından işgâl edilerek adı geçen Hükûmet ve Cumhuriyet yıkılmış, 30 Nisan’da da Kars’ın yönetimi İngilizler tarafından Ermenilere devredilmiştir.

Kars’ın Ermeniler tarafından işgâli, Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC Erzurum Şubesinin çalışmalarını daha da kamçılamış ve şehir içindeki teşkilatın sancaklara [2] ve kazâlara yayılarak, savunma fikrinin köylere kadar götürülmesine, bütün şark vilâyetlerinin aynı fikir etrafında birleştirilmesine ve mutlaka ordudan da yardım alınmasına karar verilmişti. Nisan ayında yapılan toplantıda Hoca Raif (Dinç) Efendi, Cemiyetin Erzurum Şubesinin Yönetim Kurulunun başkanlığına getirilmiş ve yeni bir teşkilat nizamnâmesi oluşturulmuş, hazırlanan bu yeni nizamnâme ile İstanbul’daki cemiyetin amaçları aşılmıştı. Zira, İstanbul’daki cemiyet Ermeni iddialarını çürütmeyi ve fikrî mücadeleyi öngörürken, Cemiyet’in Erzurum’daki Şubesi tarafından alınan kararlarla Millî Mücadele hedeflenerek, bu amaçla 50 kişilik de Heyet-i Faale (Aktif Heyet) oluşturulmuştu. Böylece Erzurumluların iradesi tek bir noktada toplanmış bulunuyordu. O da “düşmana hiçbir şey vermemek ve düşmanı ülkenin her yerinden atmak”tı.

Bu gelişmelerle eşzamanlı olarak 12 Şubat’ta da merkezi Trabzon olan, Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti (MHMC) kurulmuştu. Bu cemiyetin amacı da Karadeniz sahilleri üzerindeki yabancı emel ve istilâlarına karşı koymaktı. Özellikle İtilaf Devletleri'nin kışkırtmaları sonucu Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan azınlık durumundaki Rumlar ile çoğunluğu Karadeniz'in kuzey (Rus) sahillerinden Anadolu'ya gelmiş olan silahlı Rum çeteleri, hayalî bir Pontus devleti kurmak için Doğu Karadeniz’deki yerleşim merkezlerinde her türlü terör ve asayişsizliğe sebep oluyorlardı. Trabzon MHMC, 23 Şubat’ta vilayetteki ilk kongresini yaparak bölgede köylere kadar millî teşkilatlanmayı sağlayacak kararlar almış, 28 Mayıs’ta gerçekleşen ikinci kongresinin en önemli kararı ise 29 Mayıs’ta alınan karara göre her türlü işgâle karşı silahlı teşkilat yapmaya ve Vilâyât-ı Şarkiyye ile ilişkilerin kurulmasına karar verilmişti. Trabzon MHMC bu karar gereğince 30 Mayıs’ta Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC’nin Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Van, Bitlis ve Elazığ Şubeleri ile Erzurum Belediye Başkanlığına bir telgraf göndererek Trabzon Vilâyeti ile Vilâyât-ı Şarkiyye'nin ortak bir kongre yapmalarını teklif etmiş, eşzamanlı olarak 30 Mayıs’ta Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC de Trabzon MHMC’ye gönderdiği bir telgrafla ortak bir kongre yapmayı teklif etmişti. Böylece her iki cemiyetin birbirlerinden habersiz olarak ortak bir kongre yapmak konusunda mutâbık oldukları anlaşılır. Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC Erzurum Şubesi 31 Mayıs’ta Erzurum’un komşu illeri ile Erzincan’a, Trabzonlu kardeşleri ile birlikte yapmayı düşündükleri kongre için çağrıda bulunularak Ermeni zulmüne mâruz kalıp mahvolmamak için birleşme ve iş birliği yapılması talep edilmiştir.

Cemiyetin Erzurum Şubesi ile Trabzon Vilâyeti arasında yapılan bu yazışmalarda 5 Nisan'da 15. Kolordu Komutanlığına tayin edilen ve 3 Mayıs’ta da Erzurum'a gelmiş olan Kâzım Karabekir Paşa da adı geçen şubenin çalışmalarına destek vermiş, fikir ve teşvikleri olmuştur.

Kâzım Karabekir’in Erzurum’a gelişi ile birlikte, Cemiyetin Erzurum Şubesinin faaliyetlerinin daha aktif hâle getirilmesi açısından aranılan lidere de kavuşulmuştu. Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum’a geldikten hemen sonra 9. Tümen Komutanı Albay Rüştü Bey ile görüşmüş ve Erzurum’daki diğer çalışmalar hakkında da bilgi almıştır. 4 Mayıs’ta Cemiyetin Erzurum Şubesinin üyeleri ile görüşmüş, (her ne kadar Mütâreke gereği ise de) silahların İtilaf Devletleri temsilcilerine teslim edilmeyeceğini ifade etmiş, Hoca Raif Efendi ile yaptığı konuşmada da “Ben buraya Erzurum’un doğusunda iş görmeye geldim. Ben, Erzurum’un doğusunda kaldıkça, Erzurum’a yabancılar hâkim olamaz. Fakat asıl mesele memleketin istiklâlini ve elimizden bir karış yer vermemeyi temin etmektir…” diyerek şehirdeki teşkilatlanmada önemli bir görev üstlenmiştir.

Diğer yandan Mustafa Kemâl Paşa, daha Anadolu’ya geçmeden İstanbul’da Ali Fuat Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa ile buluşarak, Anadolu’da bir millî direniş kurulması için bazı esaslar üzerinde görüşmüş ve Doğu Anadolu’da bir millî hükûmet kurmak suretiyle vatanın kurtarılması konuları üzerinde düşünce birliğine varmıştı. Mustafa Kemâl Paşa esasında Anadolu’da başlatacağı millî hareketi halka mal etmek ve bunu bir halk hareketi olarak göstermek isterken planını hatasız bir şekilde tespit etmişti. Bir yandan 21 Mayıs’tan itibaren kolordu komutanları ile temas kurarken diğer yandan da ülkedeki millî teşkilatların durumunu tespit etmeye çalışmıştır. Müfettişlik bölgesindeki valiliklerden ve mutasarrıflıklardan Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC hakkında bilgi isteyerek, Cemiyetin teşkilat kurduğu yerleri, belli başlı kurucularını, temsilcilerini ve birbiriyle olan irtibatlarını tespit etmeye çalışmıştır.

Mustafa Kemâl Paşa bütün bu ön hazırlıkları gerçekleştirirken, Cemiyetin Erzurum Şubesi, Mustafa Kemâl Paşa tarafından 28 Mayıs’ta yayımlanan Havza Genelgesi gereği İzmir’in Yunanlılar tarafından işgâlini protesto etmek için büyük bir miting düzenlemiş, mitingde bir konuşma yapan Cevat Dursunoğlu, Doğuda Ermeni istilâsı tehlikesine karşı da yegâne çarenin saldırgana silahla karşı koymak olduğunu belirtmiştir. 30 Mayıs’ta alınan karar gereğince, Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC’nin Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Van, Bitlis ve Elazığ şubeleri, Erzurum Belediye Başkanlığına bir telgraf göndererek, Trabzon Vilayeti ile Vilâyât-ı Şarkiyye’nin ortak bir kongre yapmalarını teklif etmiştir. Aynı teklif 30 Mayıs’ta Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC tarafından, Trabzon MHMC’ye yapılmış ve ortak bir kongre talebinde bulunulmuştur. Bir yandan kongre hazırlıkları yapılırken, diğer yandan da Albayrak gazetesi Müdürü, MHMC ve Belediye Başkanı İstanbul’da İngiliz siyasî temsilcisine, Amerika, Fransa ve İtalya siyasî temsilcileri ile basın derneklerine de bir telgraf göndererek İzmir’de Yunanlıların yaptıkları zulümlere son verilmesini istemişlerdi. Cemiyet tarafından oluşturulan Heyet-i Faale’nin 6 Haziran’daki toplantısında ise, her mahâlleye basılı belgeler gönderilerek, Ermenilerden görülen zulüm ve katliamların tespiti kararlaştırılmış, valiye başvurularak halka açık toplantı yapılması istenmiştir. Hüseyin Avni (Ulaş) Bey’in başkanlığında yapılan daha sonraki toplantıda ise, Avrupa Devletlerinin kendilerine iyi bakmadığı belirtilerek, ayakta kalabilmenin yegâne çaresinin halkın fikir birliği içinde bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Cemiyet, diğer yandan İstanbul’daki siyasî gelişmeleri de yakından takip etmiş, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın barış görüşmeleri Paris’te çalışmalarına devam etmekte olan barış konferansına gitmeye hazırlandığı sırada 7 Haziran’da oy birliği ile aldığı bir kararı Sadrazamlığa bildirmişti. Buna göre, Doğu Anadolu’da Ermeni isteklerinin yersiz olduğu belirtilerek, hak iddiasında bulunmaları ihtimâline karşı dikkatli olunması gerektiği vurgulanmış, Ermeni özerkliği veya mandası gibi çözümlerin Erzurumlular tarafından asla kabul edilmeyeceği belirtilmişti.

Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC’nin, Erzurum Kongresi öncesi yaptığı en önemli faaliyet şüphesiz ki 17 Haziran’da toplanan Erzurum Vilâyet Kongresi idi. Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC’nin Erzurum Şubesinin hazırladığı 17 Haziran 1919 tarihli raporda; Wilson Prensiplerinin özellikle Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren (“Osmanlı imparatorluğunda Türklerin oturdukları ve çoğunluk sağladıkları bölgelerin bağımsızlığının sağlanması, Türk egemenliği altında bulunan diğer unsurlara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsatın sağlanması, …” şeklindeki) 12. maddesine gönderme yapılarak, bu maddenin uygulanmadığı, Ermenilerin Anadolu'da Türklere yaptıkları mezâlim hatırlatılarak Vilâyât-ı Şarkiyye'de tarih, nüfus, arazi, mülkiyet ve servet esasına dayalı, geniş ve açık bir şekilde tarihî ve hukukî haklarımız olduğu, bölgede Türk ve Kürt ahâliden oluşan İslam çoğunluktan başka hiçbir kuvvetin hâkim olamayacağı belirtilmekteydi. Başkanı Hoca Raif Efendi olan Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC Erzurum Şubesi tarafından Vilâyet Kongresi'ne sunulan gizli suretteki on sekiz sayfalık ikinci raporda; Vilâyât-ı Şarkiyye'de, Ermenilerin, İtilaf Devletlerinin telkinleri ve şahsî menfaatlerini düşünen kişilerin, zararlı propagandalar yaptıkları, yapılan propagandalarının amacının bölgede Türklük-Kürtlük meselesi çıkartmak, İstanbul siyasetinin Anadolu'yu ihmâl etmesini bütün Türklere mal ederek Türkler ile Kürtlerin arasını açmak, bir Kürt Devleti kurmak perdesi altında Türk ve Kürt gençlerinin dayanışmasını engellemek, çeşitli sebeplerle Türkler ile Kürtleri birbirine düşürerek azınlıkta olan Ermenilerin hâkimiyet kurmalarını sağlamak için zaman ve fırsat yaratılmaya çalışıldığı detaylı bir şekilde açıklanmaktaydı.

Vilayât-ı Şarkiyye-i MHMC ve Trabzon MHMC arasında yapılan telgraf görüşmeleri sonucu her ne kadar Erzurum Kongresi'nin 10 Temmuz 1919 tarihinde toplanması kararlaştırılmış ise de birkaç vilâyet delegesinin 10 Temmuz'da Erzurum'a yetişemeyeceklerini bildirmeleri üzerine Kongre tarihi 23 Temmuz'a ertelenmiştir. Nihaî kongre tarihi olarak 23 Temmuz’un seçilmesinin sebebi ise 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet'in ilan edilmiş olmasıydı.

İngiliz belgelerine göre Erzurum Kongresi’nin toplanmasının pek çok nedenleri vardı. Bunlar, Doğu illerinde bir büyük Ermenistan kurulması ihtimâlinin yaratmış olduğu kaygı, kuzey illerinde bir Pontus Devleti kurulması ile ilgili Rum ve Yunan icraatları, İngiliz himâyesi altında bağımsız ya da özerk bir Kürdistan kurulması yolundaki örtülü İngiliz - Kürt faaliyetleri, İtilaf Devletleri’nin mesnetsiz gerekçeler ve sudan bahânelerle Mondros Mütârekesi’ni 7. maddesi kapsamında Osmanlı Devleti’nin kimi bölgelerini işgâl etmiş olması, Osmanlı Devleti’nin başkentinin İtilaf Devletleri tarafından (henüz) resmen işgâl edilmese de fiilen denetimi altında bulunması, İzmir’in işgâlinden sonra Ege bölgesinde işgâllere devam eden Yunanların Aydın’da Türklere uyguladıkları soykırıma varan davranışlar, Osmanlı tebaası Müslüman ahâlinin kuzeyde Rumlar, doğuda da Ermeniler tarafından katledilme kaygısı ile Osmanlı tebaası Müslüman ahâlinin arasında genel kaygı ve ümitsizlik duygusuydu. Nihayet 17 Haziran’da sancak ve kazâlardan gelen yirmi bir delegenin katılımı ile Erzurum Vilayet Kongresi toplanmış ve beş gün devam etmiştir. Başkan Hoca Raif Efendi’nin nutkuyla açılan kongrede on sekiz sayfalık gizli bir rapor kabul edilmiş, raporda ülkenin içinde ve dışında yayılan Ermeni propagandasından ve yapılan icraatlardan bahsedilmiş ve Wilson Prensiplerinin dikkate alınmadığı, bölge halkının arasına ayrılık tohumları ekildiği üzerinde durulmuştur. İşgâl tehlikesi karşısında diğer altı vilayetle de birleşilerek karşı konulması ve vatanın birliğinin korunması esasında birleşilmişti. Osmanlı camiasından ayrılmayarak, Osmanlı Hükûmeti oraları terk etse bile, vilayetlerdeki Müslüman halkın son ferdi ölünceye kadar vatan topraklarını müdafaa etmek fikri kabul edilmiş, Doğu Anadolu’nun ikinci bir Kırım olmayacağı özellikle vurgulanmış, bunun için her türlü fedakârlığın göze alınacağı ifade edilmiş, ayrıca Ermeni saldırısına karşı her türlü fedakârlığın yapılarak karşı konulması, bekçi teşkilatı oluşturulması, kooperatif ve şirketler gibi iktisadi teşkilat yapmayı, savaşta kapanmış okulların açılması da karar altına alınmıştır. Böylece daha sonra yapılacak olan Erzurum Kongresi’ne giden yol da burada başlatılmıştır. Erzurum Vilayet Kongresi Kurulu, Sadrazama ve Paris’teki Delege Başkanı Damat Ferit Paşa’ya çektiği telgrafta, doğu illerinin yurttan koparılamayacağını bildirmiş ve bu kararın Paris Barış Konferansı’nda duyurulmasını da istemiştir. Kongre hazırlıklarından haberdar olan 3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemâl Paşa, Amasya’dan Kâzım Karabekir Paşa’ya yazdığı mektubunda, Erzurum Kongresi için yapılan girişimi olumlu karşıladığını söylemiştir. Yapılan bu ilk kongrenin ardından büyük kongrenin 10 Temmuz’da toplanması kararlaştırılmış ve gerekli hazırlıkların tamamlanmış ise de bir-iki delegenin 10 Temmuz’da Erzurum’a yetişemeyeceklerini bildirmelerinden dolayı bu tarih 23 Temmuz’a ertelenmiştir.

Kongre’nin başlangıç tarihinin 23 Temmuz’a ertelenmesinin ardından Mustafa Kemâl Paşa’nın Erzurum’a gelişi büyük bir ümitle beklenmeye başlanmıştı. Samsun’daki görevini tamamladıktan sonra 25 Mayıs’ta buradan ayrılan Mustafa Kemâl Paşa; Havza, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan ve nihâyet Erzurum’a uzanan yolculuğu sırasında bir yandan gerekli incelemelerde bulunarak halkı Millî Mücâdeleye teşvik etmeye çalışmış, bir yandan da Erzurum ve daha sonraki Sivas Kongreleri için gerekli hazırlıkları yapmıştır. Nihayet Mustafa Kemâl Paşa, maiyetinde ve refâkatinde (Eski Bahriye Nazırı) Rauf Bey, 3. Ordu Müfettişlik Kurmay Başkanı Kurmay Albay Kâzım (Dirik), Karargâh Erkan-ı Harbiyesi İstihbarat ve Siyasî İşler Şubesi Müdürü Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede), Müfettişlik Sağlık Bakanı Dr. İbrahim Tali (Öngören), Sağlık başkan yardımcısı Binbaşı Refik (Saydam), Eski İzmit Mutasarrıfı İbrahim Süreyya (Yiğit), Müfettişlik Başyaveri Yüzbaşı Cevat Abbas (Gürer), Yüzbaşı Mümtaz (Tünay), Yüzbaşı İsmail Hakkı (Ede), Yüzbaşı Ali Şevket (Öndersev), Yüzbaşı Mustafa Vasfi (Süsoy), Üsteğmen Hayati Bey (Kurmay Başkanı emir subayı ve Müfettişlik kalem amiri), Üsteğmen Abdullah (İaşe subayı), Teğmen Muzaffer (Kılıç-Müfettişlik ikinci yâveri), Faik (Aybars-Şifre kâtibi), Memduh (Atasev-şifre kâtip yardımcısı) ile birlikte 3 Temmuz’da Erzurum’a gelmiştir.

Mustafa Kemâl Paşa, Erzurum’a gelişinin ertesi günü Erzurum MHMC Şubesini ziyaret ederek kongre hazırlıkları hakkında görüşmelerde bulunmuş, vilayet kongresinde tespit edilen esasların büyük kongrede nasıl savunulacağı ve kimlerin hangi konularda konuşacağı kararlaştırılmıştır. Mustafa Kemâl Paşa’nın Erzurum’a gelişi ve yaptığı ilk toplantılarıyla birlikte Millî Mücadele ve kongre hazırlıkları daha da anlamlı hâle gelmiştir. Erzurum’a gelişi ile birlikte hemen çalışmalara başlayan Mustafa Kemâl Paşa 5 Temmuz akşamı Erzurum Kalesi Muhafızlığına ait küçük bir binada Kâzım Karabekir Paşa, Rauf Bey, Erzurum Eski Valisi Ahmet Münir Bey, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Albay Kâzım (Dirik) Bey, Binbaşı Hüsrev (Gerede) Bey, Binbaşı Refik (Saydam) Bey, Eski İzmit Mutasarrıfı İbrahim Süreyya (Yiğit) Bey ve Eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Bey ile gizli bir toplantı yaparak Türk vatanının içine düştüğü kötü durumu anlatarak düşüncelerini ortaya koymuş ve hareket tarzlarını belli edecek kararı sormuştur. Mustafa Kemâl Paşa ayrıca hareketin başına geçecek kişiyi seçmelerini de istemiştir. Sonuçta Mustafa Kemâl Paşa nihaî hedefi şu sözleriyle özetlemiştir: “Arkadaşlar, tek bir tedbir: Millî egemenliğe dayanan kayıtsız şartsız bir Türk Devleti kurmak teşkil ve bu hedefe mutlaka ulaşmaktır. Hedefimiz bu olacaktır. Kolay şey değil, idealimizi gerçekleştirmek yolunda şimdiden şahıs şahıs yükleneceğimiz vazifeler ağır, zorlu hatta tehlikeli olacaktır. Millî Mücadele’de topyekûn mücadele esastır. Büyük mukavemetlerle, ihanet ve hıyanetlerle karşılaşacağımız muhakkaktır. Millî Mücadele’yi milletin büyük çoğunluğuna dayanarak süratle hızlandırmak ve organize etmek zorundayız. Yürüyeceğimiz yol tehlikelerle, çetinliklerle, hatta ölmek ve öldürülmek ihtimâlleri ile doludur. Bu tehlikelere göğüs germeye kendisinde iktidar, azim, imkân ve cesaret görmeyen arkadaşlarımız varsa şimdiden aramızdan ayrılabilirler. Ancak bu saydığım tehlikeleri, ihtimâl ve yorgunlukları göze alabilenler benimle birlikte çalışmayı etmeyi kabul etmiş olurlar. Büyük bir vatan ve millet davasına atılıyoruz. Bütün bir milletin maddî ve manevî seferberliği, mücadelesi, savaşması ve muzaffer olması lazımdır. Böyle bir muazzam bir dava gizlice görülemez, yürütülemez. Millet davası ancak millet huzurunda görülüp yürütülebilir. Bunun için de ortaya çıkmak, meydana atılmak bir millet ferdi olarak çalışmak gerekecektir.

Daha sonra yapılan ikinci toplantıda doğu illerinin Millî Mücadele’ye katılma kararı ortaya konulmuştur. Bunun üzerine Mustafa Kemâl Paşa, kullanmakta olduğu yetkiyle bütün komutanlara bir genelge göndererek önemli haberleşme merkezlerini kontrol altında tutmak için gerekli önlemleri almıştır.

8 Temmuz’da İstanbul Hükûmeti, Mustafa Kemâl Paşa’nın 3. Ordu Müfettişliğinden azlini açıklamış ve bu göreve 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın vekâlet edeceğini bildirmiştir. Aynı günün gecesi Mustafa Kemâl Paşa da sadece 3. Ordu Müfettişliğinden değil askerlik mesleğinden de ayrıldığını ve sine-i millete döndüğünü ilan etmiştir. Bunu da bir beyannâme ile Vilâyât-i Şarkiyye-i MHMC’nin Erzurum Şubesi Başkanlığına bildirmiştir. Alınan bu önemli karar yine bizzat Mustafa Kemâl Paşa tarafından askeri ve mülkî amirler ile millete de duyurulmuştur. Bu tarihten sonra her türlü resmî sıfat ve yetkilerinden ayrılan Mustafa Kemâl Paşa, milletin sevgi, şefkat ve cömertliğine güvenerek milletin(in) sinesine dönmüştür. Mustafa Kemâl Paşa’nın istifasını takiben Dr. Binbaşı Refik (Saydam), Binbaşı Hüsrev (Gerede), Müfettişlik Kalem Amiri Hayati, Yaver Cevat Abbas ve Muzaffer Beyler de kendiliklerinden ordu ve askerlikle ilişkilerini kesmişlerdir. Aynı şekilde Erzurum’da bulunan Rauf Bey de illere çektiği bir telgrafla, İstanbul’dan ayrılarak Mustafa Kemâl Paşa ve arkadaşlarının açtığı millî cihada katıldığını bildirmiş ve onunla beraber çalışmaya karar verdiğini sonuna kadar ayrılmayacağına dair de söz vermiştir. 9 Temmuz sabahı Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemâl Paşa’nın yanına gelerek komutasındaki 15. Kolordu ile birlikte bundan böyle de emirlerine amâde olduğunu bildirince, Mustafa Kemâl Paşa bu hareketten son derece duygulanmış kendisini tutamayarak, Kâzım Karabekir Paşa’yı sıkıca kucaklamış ve teşekkür etmiştir.

Mütâreke gözlemci subayı olarak 22 Nisan’dan beri Erzurum’da bulunan İngiliz Yarbayı Alfred Rawlinson, Kongrenin 10 Temmuz’da toplanacağını haber alınca 9 Temmuz günü Mustafa Kemâl Paşa’yı ikâmetgâhında bulunmuş ise de Mustafa Kemâl Paşa’nın kararlı cevaplar vermiş ve kısa sürede görüşmeyi sonlandırmıştır.

Kısa bir süre sonra Vilâyât-ı Şarkiyye-i MHMC’nin Erzurum Şubesi ilk idare kurulu bir toplantı yaparak kongre hazırlıklarıyla görevli beş kişilik ekip (Hoca Raif Efendi, Emekli Binbaşı Süleyman, Emekli Binbaşı Kâzım (Yurdalan), Gazeteci Necati ve Cevat (Dursunoğlu) Beyler Heyet-i Faale başkanlığına Mustafa Kemâl Paşa’nın, ikinci başkanlığına da Rauf Bey’in getirilmesine karar vermiştir. Bu önemli olay Albayrak gazetesi ile de halka ilan edilmiştir. Adı geçen gazetedeki habere ilişkin yapılan yorumda; Mustafa Kemâl Paşa’nın askerlikten istifasının bir azim ve iman vesikası olduğundan bahisle, kendisini Millî Mücadele’nin başında görmek istediklerini belirtilmiştir. Böylece Mustafa Kemâl Paşa başkanlığındaki ilk Heyet-i Faale toplantısı 10 Temmuz’da Erzurum Müstahkem Mevki Karargâhında yapılmıştır. Toplantıya Heyet-i Faale üyesi beş kişiden başka Rauf Bey ile Kâzım Karabekir Paşa da katılmıştır. Yapılan toplantıda masanın üzerine konulan dünya haritası üzerinde, Mustafa Kemâl Paşa, dünyanın o günkü siyasî ve askerî durumunu en ince noktasına varıncaya kadar anlatmış ve bu durum karşısında yapılması gerekenleri de açıklamıştır. Yapılan ikinci toplantıda Kongrenin 23 Temmuz’da açılması kesin olarak kararlaştırılmış ve vilâyetlere duyurulmuştur. Mustafa Kemâl Paşa ve Rauf Bey, Emekli Binbaşı Kâzım (Yurdalan) Bey ve Cevat (Dursunoğlu) Bey’in istifa etmesiyle kongre üyeliğine seçilmişlerdir. Bunu takiben Hoca Raif Efendi, Mustafa Kemâl Paşa’nın kongreye başkanlık yapabilmesi amacıyla kendi üzerindeki yetkilerin Mustafa Kemâl Paşa’ya devredilmesi için, İstanbul’da bulunan Cemiyet merkezinden izin istemiş, yaptığı açıklamada da toplanacak olan Kongreye Trabzon MHMC gibi diğer cemiyetlerin de delege göndermesinden dolayı Kongrenin sadece Vilâyât-ı Şarkiyye MHMC’nin kongresi olmaktan çıktığını, genel kongre niteliği taşıdığından dolayı daha ciddî bir durum arz ettiğini, Mustafa Kemâl Paşa’ya kendi görevinin devredilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Mustafa Kemâl Paşa gerçekten de Kongreyi mahallî bir kongre statüsünden çıkarıp, ülke çapında vatan ve milletin kurtuluşu yolunda hayati kararlar alacak büyük bir millî kongre hâline getirmeye çalışıyordu. Askerlikten ayrıldıktan sonra kongre çalışmalarına daha çok önem vermeye başlamıştı. Bizzat kendisi kongreye dâhil olmak ve onu idare etmek istiyordu. Çünkü vakit kaybedilmeksizin millî iradenin faaliyete geçirilmesi şarttı. Fakat gelişen zaman içinde bu konuyla ilgili olumsuzluklar da kendini göstermeye başlamıştı. Mustafa Kemâl Paşa bir yandan Erzurum’da bu faaliyetlerini yürütürken diğer yandan Dâhiliye Nezâreti, Erzurum Valiliğine gönderdiği telgrafta Mustafa Kemâl Paşa’nın nerede olduğunu ve ne yaptığını sormuş, Erzurum Valiliği ise verdiği cevabında Erzurum’da olduğunu ve kaldığı evde özel işleriyle uğraştığını yazmıştır.

Mustafa Kemâl Paşa bir yandan Heyet-i Faale’nin çalışmalarını idare ediyor, bir yandan da tüm Millî Mücadeleye el koymuş bulunuyordu. 13 Temmuz’da arkadaşları ile yaptığı bir toplantıdan sonra mülkî ve askerî makamlara bazı tebliğlerde bulunarak, millî iradenin devlet ve milletin geleceğine hâkim, ordunun da bu millî iradenin yardımcısı olduğunu belirtmiş ve bu konuyla ilgili önemli kararlar almıştır. Erzurum’da kongre günü yaklaştıkça bâriz bir hareketlilik yaşanmış, şehre gelen delegeler karşılanarak kongrenin son hazırlıkları da tamamlanmıştı.

Yapılan tüm hazırlıklardan sonra 23 Temmuz Çarşamba günü saat 11’de kongre açılmıştır. Hoca Raif Efendi’nin kısa bir konuşmasından sonra yapılan başkan seçiminde Mustafa Kemâl Paşa başkan seçilmiştir. Seçimin ardından Mustafa Kemâl Paşa, yaptığı konuşmada delegelere teşekkür ettikten sonra ülkenin içinde bulunduğu durumdan bahsederek ülkenin bir çıkmazın içine sürüklendiğini, vatanı ve Padişahı kurtarmanın yegâne çaresinin millî iradeyi hâkim kılmak olduğunu söylemiştir. Daha sonra takip edilmesi gereken yoldan bahsetmiş; sözlerini, Allah’ın millet ve Padişahı koruması ve kongreyi de başarıya ulaştırması dileği ile bitirmiştir. Hemen akabinde de Padişaha bağlılık telgrafı çekilmiştir. Daha sonra gündeme geçilmiş ve komisyonlar seçilmiştir.

Kongre 24 Temmuz’da yaptığı ikinci toplantısında, Sürmene, Giresun ve Şebinkarahisar delegelerinin verdikleri önergeye göre kongre tarafından seçilecek bir heyet tarafından gazete çıkarılması, kongrenin amacı hakkında Türkçe, Fransızca ve İngilizce olarak yayımlanacak bir bildirinin İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilcilerine gönderilmesi ve on beş kişilik bir program komisyonunun seçilmesi teklif edilmiştir. Böylece komisyona Raif Efendi (Erzurum), Rauf Bey (Erzurum), Necati Bey (Erzurum), Servet Bey (Trabzon), Tevfik Bey (Bayburt), Ömer Fevzi Bey (Sürmene), Ziya Bey (Sivas), Cazım Bey (Van), Fazlullah Bey (Sivas), Süleyman Bey (Bitlis), Cemil Bey (Şebinkarahisar), Mustafa Bey (Mesudiye), Zeki Bey (Gümüşhane), Hacı Fevzi Bey (Erzincan) seçilmişlerdir.

Kongre, 26 Temmuz Cumartesi günü Hoca Raif Efendi’nin başkanlığında üçüncü toplantısına başlamıştır. Fakat bu sırada İstanbul Hükûmeti tarafından yayımlanmış olan bildiride; Erzurum Kongresi bir Millet Meclisi mâhiyetinde gösterilmiş, anayasaya aykırı olduğu belirtilmiş ve önlenmesi gereği vurgulanmış, hatta kongreye katılanlar asi ilan edilmiş, Mustafa Kemâl Paşa ve arkadaşlarının tutuklanması da istenmiştir. Bu hususta Erzurum Valiliğine gerekli talimat dahi verilmiş ise de bu talimatın gereği yapılmamıştır. Mustafa Kemâl Paşa, İstanbul’un Kongre’ye olan tepkisi karşısında hiç telaş ve endişe göstermeyerek bunun sadece bir başlangıç olduğunu, ileride çok daha zor durumla karşılaşacaklarını ve onların da üstesinden geleceklerinden şüphesi olmadığını belirtmiştir.

Kongre çalışmalarına devam ederken Harbiye Nezâreti, Erzurum’da olup bitenleri merak etmeye başladığından 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’dan bilgi istemiş, Kâzım Karabekir Paşa da verdiği cevapta, halkın “Memleketimizi kimseye vermeyiz.” diye karar aldığını ve kendisinin de bu haklı teşebbüslerinde halka gereken kolaylığı gösterdiğini bildirmiştir.

1 Ağustos’ta Erzurum Kongresi Genel Kurulu, ABD Başkanı Wilson’a bir telgraf çekerek, kendi ilan ettiği ilkelere rağmen İzmir’in Yunanlılarca işgâline razı olmasını hayretle karşıladıklarını bildirmiştir. 2 Ağustos’ta ise İstanbul’daki parti ve derneklere telgraf çekerek, parti ve dernek temsilcilerinin Ermeni sınırına ilişkin Amerikan kuruluna vaatte bulunduğu yolundaki haberlere değinmiş, kongre kararları belli olmadan, Amerikan kurulu ile Ermeni sınırına ilişkin görüşme yapılmamasını istemiştir.

Kâzım Karabekir Paşa da 5 Ağustos’ta Sadrazama çektiği telgrafta, Erzurum Kongresi’nin kimsenin etkisi ve ilgisi olmadan tamamen halk tarafından toplandığını, Mustafa Kemâl Paşa ile Rauf Bey henüz İstanbul’da iken millet tarafından tasarlandığını, milletin ruhundan kopan bu heyecanın, birkaç kişiye mal edilemeyeceğini, gönderilen bu emirlerin halk üzerinde iyi tesir bırakmayacağını, tutuklanmaları hâlinde durumun daha da kötüleşeceğini bildirmiş, İstanbul’un Anadolu’ya şüpheci gözlerle bakmamasını tavsiye ettikten sonra yegâne çarenin Millî Meclisi toplantıya çağırmak olduğunu ifade etmiştir. Kâzım Karabekir Paşa’nın bu telgrafı üzerine Dâhiliye Nâzırı Adil Bey, hükûmetten Kâzım Karabekir Paşa’nın Erzurum’dan geri çağrılmasını istemiştir.

6 Ağustos günü Rawlinson, kongrenin başarıyla sonuçlanmasına engel olamadığından dolayı, bu sefer Mustafa Kemâl Paşa, Kâzım Karabekir Paşa ve Rauf Bey ile tekrar görüşmeler yaparak geleceğe ilişkin muhtemel gelişmeler ve millî hareketin hedefleri hakkında bilgi edinmeye çalışmıştır.

Toplam on üç oturum hâlinde yapılan Kongrede Amerikan mandası meselesi de gündeme gelmiş ise de Mustafa Kemâl Paşa tarafından şiddetle reddedilmiş, Kongre üyeleri tarafından da manda fikri kabul edilmemiş, ancak ekonomik ve teknik yardıma taraftar olunabileceği kabul edilmiştir. Çalışmalarını 7 Ağustos’a tamamlayan ve Mustafa Kemâl Paşa’nın nutkuyla bitiren Erzurum Kongresinde kabul edilen kararların birçoğu Erzurum Vilâyet Kongresi ile Mustafa Kemâl Paşa’nın Başkanlığında Heyet-i Faale konuşmalarında tespit edilmiştir. Kongre sonuç bildirgesinin kabulüyle birlikte Cemiyetin Erzurum Şubesi, Vilâyât-ı Şarkiyye MHMC ile olan bütün bağlarını kesmiş ve Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (MHC) adını almıştır.

Vatanın parçalanmak ve yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu kabul etmiş olan Kongrede şu kararlara varılmıştır:

1. Vatan bir bütündür, bölünemez. (Bu madde ile sadece Doğu Anadolu’nun Ermenilerden değil tüm yurdun bütün işgâlcilerden kurtarılacağı belirtiliyordu. Kongre bu madde ile millî bir karakter kazanıyordu.)


2. Her türlü yabancı işgâl ve müdâhalesine karşı, millet hep birlikte direniş ve savunmaya geçecektir. (Bu maddeyle yurdun esâretten kurtarılmasının, halkla beraber topyekûn bir mücâdele ile mümkün olacağı vurgulanıyordu.)


3. Doğu illerinin ve bütün vatanın bağımsızlığı, Osmanlı Hükûmetı tarafından sağlanamazsa, geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet millî bir kongre tarafından seçilecek, kongre toplanmışsa millî hükûmetin seçimini Temsil Heyeti yapacaktır. (Bu maddeyle artık Osmanlı Hükûmetinin teslimiyetçi olduğu, Anadolu’yu temsil etme gücünün kalmadığı, bağımsızlık mücâdelesinin de Temsil Heyeti tarafından yürütüleceği vurgulanıyordu.)


4. Milli kuvvetleri (Kuva-yı Milliyeyi) etkili, millî iradeyi hâkim kılmak esastır. (Bu maddeyle hem halkın direnişi artırılmaya çalışılıyor hem de ileride kurulacak Cumhuriyet idaresinin ilk söylemi oluşturuluyordu)


5. Hrıstiyan unsurlara (azınlıklara) siyasî hâkimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozucu haklar ve ayrıcalıklar verilemez. Ancak bu vatandaşların can, mal ve ırzları her türlü saldırıdan korunacaktır. (Bu maddeyle kapitülasyonlara ilk kez resmen karşı gelinmekte, azınlık hareketleri sonucunda yıkılan bir İmparatorluğun yaşadıklarını yaşamamak de önlem alınmaktadır.)


6. Manda ve himâye kabul olunamaz. (Bu maddeyle her alanda tam bağımsız, hürriyetini elinde bulunduran bir Türkiye vurgusu yapılmıştır.)


7. Millî Meclis derhal toplanmalı, hükümetin çalışmaları meclis denetimi altına girmelidir. (Bu maddeyle egemen ve halk iradesiyle yönetilen bir Türkiye vurgusu yapılmıştır.)

Kongrede alınan kararların önemine bakıldığında;


- Manda ve himâyenin reddedilmesi, ilk kez ulusal bağımsızlığın kayıtsız ve şartsız olarak gerçekleştirilmesine karar verildiğini göstermektedir.

- İlk kez millî sınırlardan bahsedilmiş ve Mondros Mütârekesinin imzalandığı anda Türk vatanı olan toprakların parçalanamayacağı açıklanmıştır.


- Kongre, ilk amaçlı toplanış şekli bakımından bölgesel olmasına rağmen aldığı kararlar bakımından millî bir kongredir.


- Erzurum Kongresi, Sivas Kongresine bir ön hazırlık çalışması niteliğindedir.

- İlk kez oluşturulan ve başkanlığını da Mustafa Kemâl Paşa’nın yaptığı dokuz kişilik bir Temsil Heyeti bir hükûmet gibi görev yapacağı kararlaştırılmıştır. Temsil Heyeti'nin görevi TBMM'nin açılmasına kadar devam edecektir.

- Erzurum Kongresinin bir diğer önemi de Batı Anadolu'da Yunan kuvvetlerine karşı mücadele eden Kuva-yı Milliye üzerinde büyük moral etkisi yapmış olmasıdır.


- Erzurum Kongresi, Mustafa Kemâl Paşa’nın sivil olarak görev aldığı ilk organizasyondur.

Kongrenin bu sonuçlara ulaşmasında Mustafa Kemâl Paşa ve Rauf Bey’in büyük etkisi olmuş, savunmanın bütün ülkeyi kapsamak üzere düşünülmesi, hükûmetin millî iradeye dayanması şartı, millî meclisin toplanması fikri ve kararların açık ve net olarak kaleme alınması da mümkün kılınmıştır.

Kongrede Mustafa Kemâl Paşa’nın başkanlığında Hüseyin Rauf Bey, İzzet Bey, Servet Bey, Hoca Raif Efendi, Sadullah Efendi, Bekir Sami Bey, Ahmet Fevzi Efendi, Hacı Mustafa Beylerden oluşan toplam dokuz kişilik Heyet-i Temsiliye oluşturulmuştur. Heyet-i Temsiliye, vatanın bütünlüğünü ve ülkenin bağımsızlığını sağlama konusunda her türlü tedbiri ve siyasî kararı almaya ve bu kararları yürütmeye yetkili olacak, ancak millet ve memleketin geleceği ile ilgili önemli konularda Heyet-i Merkeziyenin de düşüncelerini sorup oylarını alacak, gerekirse kongreyi olağanüstü toplantıya çağıracaktı. Mahallî bir isimle ve mahallî bir faaliyetle meydana çıkacak olan bu kuruluşun amacı, memleketin ve milletin tümünü kapsayacak kadar genel ve geniş olduğundan Heyet-i Temsiliye âdeta kurulacak yeni devletin geçici hükûmeti mâhiyetini kazanmıştır.

Kongrenin bitiminden sonra alınan kararlar (beyannâme), kongrenin sona erdiği gece bütün Türkiye’ye telgrafla ilan edilmiş, 10 Ağustos’ta da Türk Basımevi’nde basılan beyannâmeyle de matbû olarak her tarafa binlerce nüshası gönderilmiştir.

Tam bir Millî Mücâdele hareketi ve onun başlangıç noktası olan Erzurum Kongresi’nde, millî birliği sağlama, milletçe teşkilatlanma ve silahlanma, iç düşmanlara karşı koyma ve gerektiğinde çatışma, ülke savunmasını gerçekleştiremeyen hükûmete karşı başkaldırma, ayaklanma, vatanın ve milletin tümü uğrunda savaşı göze alma, Mustafa Kemâl Paşa’nın da ülkenin geleceği hakkında neleri planladığı açıkça ortaya konulmuştur. Kongre beyannâmesi, millî mücâdelede temel hizmetini görmüş, millet hâkimiyeti, millî parlamento, millî sınırlar, gayri Müslimlere uygulanacak politika esasları bakımından beyannâmeye hâkim maksat ve fikirler daha sonraki savaş, zafer ve cumhuriyet devrinin terk edilemeyen en belirgin prensipleri hâlinde yürütülmüştür.

Erzurum Kongresi’nin sona ermesinden sonra Mustafa Kemâl Paşa yirmi gün kadar daha Erzurum’da kalarak bir yandan ülkenin dâhili ve hâricine bu kongre kararlarına uygun tebligat yaparak mevcut vahim durumu ve bu durumun ülke insanına yüklediği yaymaya ve benimsetmeye çalışmış, diğer taraftan da Sivas Kongresi’ne ait çalışmaları hızlandırmıştır. Erzurum Kongresi’nin kabul ettiği nizamnâme ve beyannâmede alınan kararlar Sivas Kongresi’nce de aynen kabul edilmiş, sadece bir iki küçük değişiklik yapılarak bütün ülkeye mâl edilmiştir.

Genel olarak bakıldığında Erzurum Kongresi’nin kararlarında bölgesel bir nitelik yoktur. Cemiyetin adı ve Millî Mücâdele hareketinin başlangıcı olan doğu bölgesine dayandırılmış ancak amaç ve bu amaç yolundaki mücâdelenin kapsamı vatanı ve milleti tamamen içine almıştır. Kongre sonucunda kurulan Şarkî Anadolu MHC’nin amacı sadece doğu bölgesinin bütünlüğü değil, Mondros Mütârekesi imzalandığı esnadaki ülke sınırları ile vatanın bütünlüğü olmuştur.

Beyannâme yurdun her tarafına dağıtıldığı gibi çeşitli vasıtâlarla yabancı devlet temsilcilerine de tebliğ edilmiştir. Erzurum Kongresi, uyandırdığı yankı ve sonuçları bakımından Müdafaa-i Hukuk Kongrelerinin (Sivas Kongresi hâriç) en önemlisidir. Her ne kadar bu kongrenin bütün ülkeyi temsil etmediği söylenmiş olsa da kesinlikle mahallî bir kongre olmamıştır.

Erzurum Kongresi’nin iki büyük özelliği vardır: Birincisi Mustafa Kemâl Paşa’ya liderlik yolunu açması, ikincisi de Anadolu ve Rumeli MHC’nin aynen benimsediği müdafaa-i hukuk prensiplerini ve teşkilat tüzüğünü hazırlamış olmasıdır. Mustafa Kemâl Paşa’nın Anadolu’da bulunduğu ilk bir ay içindeki faaliyeti ve çeşitli yerlerle yaptığı yazışmalar Erzurum’a gitmek niyetinde olmadığını ve doğrudan doğruya Sivas’ta toplayacağı kongreye katılmak ve işe oradan başlamak istediğini göstermiştir. Fakat Vilâyât-ı Şarkiyye MHMC hakkında valiliklerden ve mutasarrıflıklardan aldığı bilgiler, Erzurum’dan başka, bölgenin hiçbir yerinde güvenilir, yerleşmiş, köklü bir teşkilatın bulunmadığını ortaya koymuştur. Bu açıdan Erzurum ve Erzurum Kongresi Millî Mücadele ateşinin başlatıldığı nokta olmuştur.

© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

SONNOTLAR

[1] Pontus kelimesi siyasî değil coğrafî bir bölgeyi tanımlar. Pontus adı Antik Dönem yazarları tarafından bütün Karadeniz kıyıları için kullanılmış bir kelimedir. Daha sonra sadece Karadeniz’in Anadolu kıyıları için, Pontus Krallığının kurulmasından (M.Ö. 281) sonra ise bu krallığın kapladığı alanı belirtmek için kullanılmıştır. Buna göre Pontus coğrafî olarak aşağı-yukarı Çoruh Nehrinin denize döküldüğü yerden Bartın Çayına kadar uzanan yerleri ve Anadolu yaylalarının kuzey bölümlerini içine almaktadır.

[2] Sancak / Livâ: Osmanlı Devleti’nde 1864 Vilâyet Nizamnâmesi ile fiilen başlatılmış olan taşra yönetim sisteminde mülkî taksimat vilayet, sancak / livâ, kazâ, nâhiye ve köy şeklinde kademelendirilmiştir.

KAYNAKLAR

---; “Erzurum Kongresi”, https://erzurum.ktb.gov.tr/TR-181311/erzurum-kongresi.html, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

---; “Erzurum Kongresi”, Erzurum Ansiklopedisi, http://erzurumansiklopedi.com/erzurum-kongresi/, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

Bilgin, Mustafa Sıtkı; “Wilson İlkeleri”, Wilson Prensipleri, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/ bilgi/wilson-ilkeleri, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

Dayı, Esin; “Erzurum Kongresi'nin Türk Tarihindeki Yeri ve Önemi”, https://dergipark.org. tr/tr/download/article-file/26091.

Erim, Nihat; Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, C.1, (Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları), TTK Bsmv., Ankara 1953.

Okur, Mehmet; “Pontus Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Karadeniz Bölgesi’nde Pontusçu Faaliyetler”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Sayı: 14, Yaz 2007.

Özdemir, Yavuz; “İngiliz Yarbayı Rawlinson-Mustafa Kemal Görüşmeleri”, https://dergipark. org.tr/tr/ download/ article-file/26023, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

Toksoy, Nurcan; Erzurum Kongresi, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/erzurum-kongresi/, Erişim Tarihi: 10. 07.2023.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.