Kesin kımıldanma, -Pokrovski dedi: -kalkma, sırt üstünde okumaya devam et. Sakince oku. Çünkü ilk defa Saray soyluları önünde erin seni aşağılamaya kalktı. Bravo, güzel düştün. Sen okuma, sanki ağlıyormuş gibi mızıldansan daha iyi olur. -Ben de hemen ilave ettim:- Hocam, zaten notalarda “pianissima” yazılıyor, dedim… -Evet, çok doğru ya? Sadece ikinci cümlede küçük ara vardır, bak o arada kalk ve otur. Ama ellerin üzerine sallan, Pokrovski ekledi.
Milaşkina çok tecrübeli sahne adamıydı, deha rejisör Pokrovski’nin söylediklerini kademe-kademe, sırt üsttü yerde yatarak söyledi, ağır-ağır kalktı ve bedenini sağ eli üzerine bıraktı, gözyaşları içinde okumasını bitirdi. Ve yeniden elleri üzerine yere düştü. Sırtı titriyordu. O gerçekten ağlıyordu… Salonda sessizlik hâkimdi. Pokrovski prova salonuna baktı, sanatçıların gözlerinde hayret, korku vardı. Kimse böyle mizanı beklemiyordu. Aktrisa sırt üstü yerde yatıyordu. Pokrovski:
-Beni bağışla, Gena (tanınmış şef, Gennadiy Rojdestvenski) orkestra şefiydi provada oturuyordu. Bu arada Korodan bir kadın Milaşkinaya yaklaştı, onu yerden kaldırdı. Milaşkina oturup Pokrovskiye baktı. Pokrovski aktrisadan çok memnun kalmıştı.
–Sen tüm temsillerde bu sahneyi sırt üstünde, yerde okumaya cesaret et. Verdi’nin müziğinde de, Shakspeare’in yazdığı gibi bir dramdır. Dram oyununda olduğu gibi aktör sırt üstünde de metni söyler, yaşar ve konuşur. Sen usta sanatçısın, seni tanırlar, sesinin gücünü de biliyorlar. Odur ki, bu durumu yaşamanı temenni ediyorum. Sen onun işlerine karıştın, o da doğal olarak hırsla, aşağılayıcı bakışlarıyla sert tavırlarını sergiledi, bunu sana yaptı. Dezdemona soylu biridir, aslinde o bunu yapmamalıydı. Ama o bir asker, general. Bir de soylu ailede terbiye almamıştır, zaman-zaman kaba davranışlarında bulunur. Kaba ve iticidir. Bunları düşün ve söylemeye çalış. Aslinde hiç söyleme, sadece mızıldan, yeter. Fevkalade iyisiniz, devam edelim, lütfen…
“Othello” operasının sahne provaları kaldığı yerden devam etti ve sahnede iki dünya ünlü sanat dehaları yüksek performans sergilediler. Zurap hiç ne yokmuş gibi yaklaştı, suni gülüşleriyle elini Dezdemona’ya uzattı, nazikçe onun kalkmasına yardım etti, elinden öptü ve onu büyük ihtiram ve saygıyla senatörlerin önüne çıkardı. Mizan çok güzel oldu. Her şey çok doğaldı, samimiydi. Rojdestvenski bir dünya şefiydi, önünde ise deha rejisör Boris Pokrovski duruyordu. İki dünya ünlü sanat adamları vardı. Şef, prova sonrası şöyle dedi:
BORİS POKROVSKİ GERŞEKTEN DEHA REJİSÖR İDİ
-Boris Aleksandroviç gerçeği söylüyor, eğer durum bunu gerektiriyor ise neden olmasın? Othello Dezdemona’yı sert ve kabaca itmeseydi, o zaman başka bir mizan doğacaktı. Şimdiki duruma göre sırt üstünde okuması çok doğal ve gerçekçi oldu… Ben Boris Alşeksandroviçi yıllardır tanıyorum. Sanatçılar ile çalışırken, rolün ve karakterin ruhuna ve duyguların dibine dek iniyor be doğru olanı buluyordur. Gerçeği arıyor, sanatçılardan doğru yaşamayı talep ediyor. Bu durumu yaratan odur. Ben sadece takdir ediyorum. Çok güzel, şahane bir sahne oldu”, dedi. Eşim ilk düştüğünde kocası olduğundan dolayı tepki göstermek istedim. Fakat Boris Aleksandroviç aktrisaya bağırdı, -Yerinden kımıldanma, sırt üste sakince okumaya devam et, -söylediğinde sustum. Prova sürecinde garip şeyler, sürprizler oluyor. Biz buna yaratıcı süreç deriz. Sonuçta sanatçı da bunu doğal olarak kabullendi ve sırt üstte okumaya devam etti… Çok etkileyici bir sahne alındı. Prova bittiğinde Milaşkina’nın yüzünde tepki vardı.
-Eğer her ikiniz böyle düşünüyor iseniz… Eh, ne yapıyım… Kabul ediyorum… Gerçekten Mila, çok güzel yaptın. –Zurap yaklaştı, Milaşkina’nın önünde diz çöktü, onun ince elini öptüğünde, aktrisanın yüzü ilk defa güldü:
-Sen Zurap’sın, seni seviyorum, biliyorsun, ne yapayım. Anlıyorum. Duruma göre bu kaba hareketi yaptın. Hocam bunu istiyorsa demek ki yapacağız… Aslinde güzel mizandır. Yaparız, pekâlâ, mizanı fiks ediyoruz.
Prova çok heyecanlı, coşkulu ve keyifli geçti. Montano ile Kassio’nun vuruş sahnesinde de aynı hikâye yaşandı.
Kılıç Hocası Çernozemsov, Moskova Tiyatro Sanatları Enstitüsü (GİTİS) Sahne Hareketi Bölüm Başkanıydı. Ben de ikinci sınıfta iken kendisinden ders almıştım.
-İşte tam istediğim, harika oldu. İşte bizimkiler de bunun aynısını yapmalılar. Çok hoşuma gitti.
Çernozemsov: -Boris Aleksandroviç, siz Okulda bana söylediniz, ben de hemen bunları hazırladım ki, size gösteriyim. Bir kaç savaş çeşitleri de vardır. Ama ben bunu tercih ediyorum, -dedi.
-Yok, yok, bu yeterlidir, çok da iyi oldu. Hadi bizimkilerle başlayın, -dedi ve her iki aktör öne çıktı. Onlar kılıçları aldılar deneyimli usta Hoca ile önce acele etmeden savaş tekniklerini denemeye başladılar. Hareketleri tekrar ettiler. Sancılar baya çalıştılar ve üzerlerinden ter akıyordu.
Pokrovski hareketlendi, her iki sanatçıya şöyle görev verdi:
-Şimdi ise şöyle yapın. Bir cümle söyleyin, kılıç oynatın. Yani vokal üzerinde de kılıç oynata bilirsiniz. - Hocam düşünerek, dâhilden elleriyle, jestleriyle anlatıyordu sanatçılara. Her kes hayranlıkla Pokrovski’yi dinliyordu:
-Bu bir ölüm kalım meselesidir, anlıyor musunuz? Her iki taraf için bu geçerli sayılıyor. Senatör tahkir ediliyor, Kassio dürüst, onurlu biridir. Yani neredeyse her iki taraf, hem onurlu hem kızgınlar. Her ikisi ayrıca soylular, kaba lafları kabul etmezler.
-Beni yenemezsiniz… Ben yenilmezim. Ben güçlüyüm, al sana, bu da sana; düşünseniz ya, neticeye varırsınız… Hadi deneyin, bakıyım.
Hareket Hocası sanatçılara tek-tek vuruş ve hamle anında el, ayakların duruşunu; ileriye hamle, geriye dönüşte de yine el ve ayakların nasıl hareket edeceğini tek-tek anlattı ve gösterdi. Böylece çok yorucu bir provada şancılar değişik hareketler sergilediler. Yani şarkıdan bir şey kalmadı, tüm şarkılar hareket içinde eridi. Sonuçta, sahnede güzel bir dövüş olayı yaratıldı. Bu gün bu iki provayı izledim ve keyif aldım. Hoca da provadan keyif aldı. Ara verildi… Ben Hocamdan izin aldım, çünkü gece “Sokol” hızlı treni ile Leningrad’a dönecektim.
-Git, ama burayı unutma, bura senin evindir. Telefon et. Evde söylediklerime dikkat et. Bekliyorum… Hadi hayırlı olsun”. Çevresini sırıyan sanatçılara, asistanlara beni tanıttı:
HOCAM, BOLŞOY SANATÇILARI ÖNÜNDE BENİ ÖVDÜ
-Öğrencim Eflatun’u tanırsınız. Leningrad Konservatuarından haftada iki gün derslerime geliyordu. Hep yanımda görmüşsünüzdür. Bestekâr Borodin’in el yazılarını bulmuştur. Diploma temsili “Prens İgor”u Bakü Operası Tiyatrosu’nda büyük başarıyla sahneye koymuştur. İlk defa besteci orijinalinde. Arşivlerden bestecinin yazmış olduğu Epilogu bulmuş ve finale eklemiştir. Şimdilik Bakü’de çalışacak… İleride belli olmaz, yanıma da gele bilir. Ama önce Bakü’de çalışacaktır…- Bütün sanatçılar, Milaşkina, Rojdestvenski, Zurap ve başkaları bana yaklaştılar. Tek-tek el verdim, kendiletine, beni kutledılar.
-“Prens İgor” zor bir operadır. Bravo sana, Eflatun, çok sevindim,- Zurap dedi.
-Finali Epilogla bitiriyor, Pokrovski ekledi, -Aslinde Prolog kayb olmuştu, sonralar Epilogu Prolog olarak yapmışlar. Öğrencim Eflatun Kütüphaneden, Borodin’in Arşivinden Epilogu buldu ve yerine koydu. İşe bakın ki, Rusya’da hiçbir rejisör ve ya şef, besteci el yazısını bulamadı. Benim Öğrencim buldu, ha, nasıldır, Robert? Sen bunu nasıl buluyorsun? İlk defa Bakü Operası bu işi yaptı. Epilog hep Prolog gibi okunuyordu. Şimdi hakiki Epilogu bulmuş, yerine koymuştur. Epilog ise yeniden finaldeki yerini buldu. Bizler yapamadığımız çalışmayı, Bakü delikanlısı yapmıştır. Bana da getirip gösterdi besteci el yazısını… Ben de imzamı verdim.
BORODİN`İN OPERASI İLK DEFA TAM SERGİLENİYOR
Robert Rojdestvenski: -Bunu sadece sizin Öğrenciniz yapa bilir. Bakü çok güzel şehirdir. Orada gerçek yetenekli delikanlılar yetişiyor. Siz de Pokrovski’nin elinde pekiştiniz demek ki. Söylenecek bu olur zaten… Bizimkiler uykudalar, hala… Bravo size, iyi bir buluş yaptınız. -Yeniden yaklaştı, elimi sıktı ve sol eliyle sırtıma vurdu, durdu. Zurap gülerek ilave etti:
-Kafkas delikanlıları hep böyledirler. Başarılı, yetenekli ve hakiki delikanlılar. İşi sağlama alıyorlar. Her alanda başarılı oluyorlar.
Pokrovski gülerek: -Zurap, biz senden değil, Eflatun`dan söz ediyoruz. Kendine puan verme. Sen zaten yerinde sağlamsın. Sen bizlerdensin… Eflatun bana ilk geldiğinde aynen şöyle dedi: -Hocam, böyle final olamaz ki? İgor esirlikten dönüyor, eşinin elini öpüyor, perde iniyor. E, eşine mi geldi İgor, -dedi? Peki, idea nedir? “Rus Perslerinin Birleşmesi”, değil midir? Sizin temsilinizde de finali görmüyorum, bu nasıl oluyor, -dedi. Ben de kendisine yoktur, ne yapalım, dediğimde bana: -İgor Rus esirlerinin dövüldüğünü gözleriyle görüyor, doğru mu, dedi? Poloves dansından sonraki II. Tablonu da besteci yazmıştır, dedi. Buna göre kaçıyor: vatanı düşmanlardan korumak için Rus Prenslerini birliğe çağırıyor, onları birleştiriyor ve düşmana karşı kalkıyor. Buna göre İkinci Tabloyu sergileyeceğini söyledi. Eflatun’un söyledikleri bana da ilginç geldi. Bir ara düşündüm… Aniden Notaları önüme getirdi. Borodin’in yazmış olduğu Epilogun el yazısını Arşivinden bulup önüme koydu. Reji yorumu çok güzeldi. O zaman yetmiş ikide onu sınıfıma aldım. Aralıksız derslerime Trenle gidip-geldi. Dersleri hiç aksatmadı. Rektörlük yol biletini alıyordu. Serebryakov bile onun giriş sınavında iştirak etmiş, onu sevmiştir. Beni de kaç defa aradı. Kısacası Eflatun, Diploma temsilini Bakü Operasında büyük başarıyla, çok da güzel sergilemiştir. Şimdi o, hala yolun başındadır. Ona yardım etmeliyiz ki, sahnede yıpratmasınlar. –Hocamın şakasına her kes güldü. Zurap yaklaştı, önceHocayı, sonra beni öptü.
-Boris Aleksandroviç, siz büyüğümüzsünüz. Bana da, Eflatuna da babalık yapıyorsunuz. Sizi en çok seven benim… -Her kes gülüyordu.
Milaşkina konuştu, onun provasında az kala bayılıyordum:
-Boris Aleksandroviçin Öğrencileri kendine benzer. Cesaret ve hüner gösteriyorlar, dedi. Pokrovski: - Bakın, Eflatun İgor’la, opera tarihinin en zor eseri ile rejiye başladı, gerisini göreceksiniz. Belli olmaz, yanıma Asistan da ala bilirim. Ama şimdi erkendir. Bir başlasın, görürüz… -Hocam beni gururlandırdı…
Devamı vardır…