Çanakkale Destanı: 1915-1917 yılları arasında, Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri ile Osmanlı ordusu arasında yapılmış bir bağımsızlık savaşıdır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri Almanya’nın yanında yer alan Osmanlıyı etkisiz hale getirmek, Rusya’nın boğazlardan rahatça geçebilmesini sağlamak amacıyla İstanbul ve Çanakkale boğazlarını ele geçirme planları yapıp, donanmalarını Çanakkale’ye sürmüşlerdir. Fakat hiç hesap edemedikleri bir bozguna uğrayıp ağır bir yenilgi almışlardır.
Birinci Dünya Savaşının başlamasının akabinde Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında ittifak anlaşması imzalanmıştır. Bu arada Alman donanmasına ait iki gemiye Osmanlı Bayrağı çekilerek Rus limanları bombalanmıştır. Böylelikle Osmanlı bu savaşa Almanya tarafından istemeyerek de olsa itilmiş oldu.
Ardından İtilaf Devletleri; kimdi bu devletleri derseniz söyleyeyim: İngiltere ile onun üç kolonisi durumundaki Hindistan, Yeni Zelanda, Avustralya ve Fransa… Bitti mi? Hayır tabi ki! Savaş başladıktan sonra Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Japonya, Brezilya ve ABD İtilaf Devletlerine katılırken, Bulgaristan, Avusturya, Almanya, Macaristan ve İtalya İttifak Devletlerine katılmıştır. Ama savaş başladıktan sonra İtalya İtilaf Devletlerine geçmiştir. Görüldüğü üzere tüm dünya ülkeleri Osmanlı’nın karşısındadır. Şimdi Türkiye’nin durumu gibi yani…
İşte bu devletler, Boğazlardan geçip Rusya’ya askeri destek sağlamak amacıyla bir plan yaparak, 1915 yılının ilk günlerinde Çanakkale’ye ulaşmışlar ama hiç beklemedikleri bir şekilde saldırıya uğramışlardır.
“Hasta adam” uyanmış, üstlerine bomba yağdırmaktadır. O, gözlerinde küçülttükleri Osmanlı bir anda devleşmiş, tek yürek olmuş ve üstlerine yağmur olarak yağmaktadır. Donanmasının büyük bölümünü zayi eden İtilaf Devletleri bu sefer karadan saldırmayı denemiş, askerleri bir çok cephede daha karaya ayak bile basamadan ruhlarını teslim etmişlerdir...
İki taraf için en büyük kayıp Mayıs 1915 ayında yapılan Anzak çıkarması sırasında olmuştur. Hem Gelibolu yarım adası, hem de Çanakkale öyle etkin bir savunma yapmıştır ki, kendilerinden sayıca misli ile daha fazla olan orduları darmadağın etmişlerdir.
Bu yüzden, bu savaşın Türk tarihinde önemi ve yeri çok büyüktür. Tarih boyunca Türkler hep savaş veren, hep mücadele eden bir millet olmuştur. Kısaca diyebiliriz ki; tam düşmanları “Artık bunlar iflas etti, bu sefer yok edeceğiz…” diye kapımızı çaldıklarında hep kapı yüzlerine çarpmıştır. Hem de ne çarpmak! İşte Çanakkale’de bunların en önemlilerinden birisidir.
Modern silahlarla donatılmış ordunun karşısında, ateş almaz tüfeklerle, patlamaz toplarla, deyim yerindeyse, yalın ayak, başıkabak, aç susuz, sefil-perişan bir halde kazanılmış müthiş bir zaferdir Çanakkale. Mustafa Kemal gibi büyük bir insanın tarih sahnesine çıktığı, Seyit Onbaşının 230 okka gülle ile koca gemiyi sulara gömdüğü, kurşunların havada çarpıştığı, Türk’ün kahramanlığının resmi bir vesika olduğu savaştır Çanakkale.
O sene memleketteki liselerin ve üniversitelerin çoğu mezun verememiş, çünkü on beşliklerin hepsi savaşta şehit olmuşlardır. Toplam savaştaki şehit sayısı bilinmemekle birlikte, tahminlere göre beş yüz binin üzerindedir. Mustafa Kemal’in dediği gibi “Savaşmaya değil, ölmeye gelmiş bir millet” ve tamamen çıkar amaçlı işgale gelmiş bir ordu… Evet karşıdan bakıldığında garip ama sonucu tamamen gerçektir.
Günümüzde Çanakkale bütün insanlar tarafından ziyaret edilen, orada yaşanan dramı ve kahramanlık ruhunu hissetmek için o havası içe çekilen/çekilecek bir yerdir. Her santiminde bir şehit yatan, her zerresi şehit kanıyla sulanmış, şanlı bir yerdir Çanakkale. Görebildiğimiz her yerde onların yaşadıkları yazılmaktadır. En etkileyici olanlarından birisi de günlük yemek listesidir.
Şimdi yemek seçen, beğenmeyen, çöpe tonlarca gıda atanlara ibret belgesi olarak gösterilmesiyle birlikte, yeni yetişen çocuklarımızın adeta beyinlerine kazımamız gereken bir yemek listesi. Buyurun:
43. Alay Yemek Listesi:
15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı Öğle: Yok Akşam: Yağlı buğday çorbası, ekmek
16 Haziran Sabah: Yok Öğle: Yok Akşam: Üzüm hoşafı, ekmek
17 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı Öğle: Yok Akşam: Yarım ekmek
18 Haziran Sabah: Yarım ekmek Öğle: Yok Akşam: Şekersiz üzüm hoşafı
19 Haziran ordu emri ile ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir.
Kahraman on beşliklerimizin zor şartlar altında, aç susuz olarak bu savaşın üstesinden nasıl geldiklerini görüyorsunuz.
Bu savaştan Türk insanından sonra en çok zayiatı Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerler vermiştir. Yaklaşık 25 bin askerini Çanakkale’ye bırakıp gitmişlerdir.
Dünya lideri Atatürk, 1934 yılında yayınladığı mesajda; “Ey kahraman askerler rahat uyuyunuz. Burada dost toprağındasınız” diyerek iki ülke arasındaki dostluk ortamı oluşturarak, her yıl Ülkemize gelip askerlerini anmalarını sağlamıştır. Hala da her sene Anzakların torunları gelirler ve atalarının mezarları başında onları anarlar.
İşte bu olay tüm dünyaya Türklerin ne kadar üstün bir millet olduğunu bir kez daha göstermiştir. Çanakkale’de hezimete uğrayan İtilaf Devletlerinin durumu ise askeri bir utanç, beceriksizlik ve felaket sembolü olarak tarihe geçmiştir…
Sahi İtilaf Devletleri dedim de, size de bu devletler bir yerlerden tanıdık geldi mi acaba? Şimdi yine sahnedeler, hep birlikte yarım kalan oyunlarını sergiliyorlar desem ne dersiniz?
Emperyalist devletlerin (İtilaf Devletleri) tarihteki bu kuyruk acılarının ta nerelere kadar uzandığı, şimdi inatla anlamak istemeyen bazı çevrelerce anlaşılmış mıdır acaba?
“Su uyur düşman uyumaz” demiş atalarımız. İşte düşmanlarımız da (İtilaf Devletleri) maalesef hiç yememişler, içmemişler, hatta hiç uyumamışlar ve bu intikamlarını içlerinde besleyip büyüterek, aynı zamanda da uygun anı kollayarak Türkleri/Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı amaçlamışlardır.
Sevgili dostlar; bugünkü Ülkemizin durumuna bakılınca İtilaf Devletleri yıllar önce yapamadıklarını şimdi yapıyorlar ve sanki emellerine ulaşmak üzereler gibi geliyor bana… İnşallah ben yanılıyorumdur. Yüce Allah’ım devletimize milletimize zeval vermediği gibi kıyamete kadar Bayrağımızı indirtmesin, Ezanımızı dindirtmesin inşallah… (Amin)
………….
……………….
“Çanakkale Geçilmez“ sözü, Birinci Dünya Savaşında yukarıda saydığım gibi yedi düveli karşısında bulan Türklerin yaptığı dillere destan Çanakkale savunması ardından söylenmiş bir sözdür.
İşte Çanakkale’yi Geçilmez yapan, savaşmasını bilmediği halde, askerlerimizde kimsede olmayan bir vatan sevgisi dediğimiz öyle bir manevi duygu vardı ki, işte o his, her güçlüğe karşı koymaya yetiyordu ve artıyordu bile. Bu duygu ve maneviyat sadece kimlerde olabilir derseniz, imanı kemale ermiş, olgun beşerlerde olur derim… Bu durum kısa ve net olarak şöyle açıklanabilir:
“Kendi cenaze namazını kılan
Şehitler… Düşmanda imkan vardı, MEHMETÇİK’te iman…
İşte buydu ÇANAKKALE’yi geçilmez kılan!”
Evet sevgili dostlar, Atalarımız başardı ise bizler de aslında gizli-soğuk savaş içinde olduğumuz bu dünyanın karmaşık durumundan kurtulabilir ve bunu inanın yapabilir, başarabiliriz. Yeter ki, ilim, bilim ve fenden ayrılmayalım. Yolumuz eğitim, bilinçlenme ve aydınlanma yolu olsun…
Bütün bunları yaparken din ve ahlak bilgimiz de dolu dolu olsun ki şeytan yanımıza, yöremize yaklaşıp bizi kandırmaya çalışmasın… Sonradan “Ne yapayım şeytana uydum” dememek adına tabi ki… Gerçi ilim ve bilimin olduğu yere şeytan uğra(ya)maz. İşte o sıkar biraz… Şeytan ile eğitimin ve bilimin yan yana gelmesi mümkün değildir…
Şeytan, eğitimsiz, etrafa kör-sağır bakan, gönül gözü mühürlü, günün ve zamanın şartlarına karşı kendini geliştirememiş, hala cahiliye devrinde yaşayan insanların çok yakın arkadaşıdır…
Hayatımızda hep güzelliklerin olması ile birlikte, BAYRAĞIMIZI, VATANIMIZI, ÜLKEMİZİ kıyamete kadar sevmemiz dilek ve temennisiyle şen ve esen kalın efendim…