Bulguru kaynatırlar

Cemal Kayı

Asri gurbet harap etti köyümü

Bülbül gitmiş, baykuş konmuş gel hele,

Ben ağayım, ben paşayım diyenler

Kapıları kitlemişler gel hele.

Bir ev burda, bir ev karşıda kalmış

Hele sorun bizim komşu ne olmuş

Kırk senelik ağaç kurumuş kalmış

Bizim köye benzemiyor gel hele.

Yanarım da ben bu derde yanarım

Bizim evi bulana dek ararım,

Ceylanlara su vermeyen pınarın

Taşlarına baykuş konmuş gel hele.

(Aşık Ali Kızıltuğ, Sivas)

Aileler dağıldı, küçüldü, her biri bir yanda...

Kimi asker, kimi güvenlikçi, kimi devlet memuru, kimi işsiz...

“Bulgur Kaynatma” eski görkemini, eski özelliğini yitirmiş. Bir kazan, bir kevgir bir avuç buğday. Başında bir Salim bir Zeynep...

Ne geçmişin imeceyle günlerce kaynatılan, adına türküler söylenip maniler düzülen bulguru, ne o bulguru yiyecek aile bireyleri, ne de geçmişin bulgurunun tadı var (!)

Bulgur köylerde “baş yiyecek” özelliğini yitirmiş. Aile bireyleri dağılmış, kızlar gelin gitmiş, oğlanlar gurbette...

Bir Salim bir Zeynep kalmış evde sadece.

Tüm evlerin öyküsü aynı neredeyse!

Köyde kalan “Baba Ana” şehirlere gurbete, gönderdikleri oğullarının, kızlarının akrabalarının ununu, bulgurunu, yağını, peynirini köyden hazırlayıp gönderiyorlar.

Geçen hafta bir cenaze için Ankara Mamak'taydım. Yoksul semtin yoksul insanlarını gördüm cenazede.

Yoksulun ölümü de yoksul...

Ölümü de bir başka oluyor hani(!)

Yoksul varoş işçilerinin boynu boğazı döğmeli oğullarını, koca evinden baba evine sığınmış duyarsız kızlarını gördüm...

Başka köylerden başka Salim'ler başka Zeynep'ler de şehre gönderdikleri oğullarının, kızlarının yakınlarının ununu, bulgurunu, yağını peynirini gönderiyorlardır mutlaka.

Kaynatılan buğday serilip kurutulacak, kuruyan buğdaylar elektrikli değirmenlere gönderilerek kırdırılacak.(Çekilecek) Çekilen bulgurlar makinalarda elenirken kepeklerinden ayrılacak, küçük olanlar eleğin altına düşecek, eleğin altına düşenlere, “Düğü” denilecek, bu düğülerle “kısır, çiğköfte” yapılacak...

Günümüzde genç kızlar bir araya gelip türküler, maniler söyleyerek bulgur çekmiyorlar, sevgililerini, nişanlılarını görebilmenin heyecanını yaşamıyorlar (!)

“Düğü” yapmak için “Soku” döğmüyorlar. Tüm bu işlemleri artık şehirlerde kasabalarda, büyük köylerde makinalar yapmakta, bizlere de sadece geçmişin türkülerini söylemek kalmaktadır.

"Evlerinin önü bulgur sokusu

Yel estikçe gelir yarin kokusu

Evlerinin önü bulgur dibeği

Dibeğe vurdukça oynar yüreği"

Sosyologlar, Toplumbilimciler, Politologlar;

Yıllardır yazdığımı bir daha yineliyorum:

"Olumsuzluklar karşısında Türkiye'deki tepkisizlik;

Şehirlerin varoşlarında yaşayan insanların topraktan tam anlamıyla kopamadıklarından toprağa bağlı oldukları için bir türlü tam emekçi olamadıklarından kaynaklanmaktadır.

Emekçinin alın terinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur. Ancak, büyük şehirlerin varoşlarında yaşayan kitlelerin birçoğu halâ köylerdeki yakınlarından yardım almakta, varsa tarlalarından küçük de olsa bir parça gelir elde etmektedirler. Bu bir miktar gelirle, kısmen de olsa toprakla bağlarını yitirmediklerinden olumsuzluklar karşısında kaderci olmalarını, duyarsız olmalarını tepkisiz olmalarını getirmektedir.

Saygılarımla...

Doğal yöntemlerle bulgur kaynatma Kırşehir, Akpınar Hacıselimli Köyü

Fotoğraf: Cemal Kayı

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.