Türk dünyasının muhteşem evladı, Dünya Türklerinin ecazkar, müdrik ve Yüce devlet adamı, Kazakistan Cumhurbaşkanı, Sayın Nursultan Nazarbayev’in kaleminden dünya basınına sızan “BÜYÜK BOZKIR’IN YEDİ YÖNÜ” ilmi makalesi gazeteciler, bilim ve devlet adamlarının büyük ilgisini çekmiş oldu. Özellikle Türk dünyası sevdalıları ve Türkoloji bilim adamları arasında büyük yankı uyandırdı. Hiç de sır değildir, TÜRKSOY Uluslararası Türk Teşkilatının yaratılışı da bu müdrik devlet adamının hayal ürünüdür ve son on yılda TÜRKSOY - Türk Devletlerin, ayrıca Rusya Federasyonu terkibinde bulunan Özel Türk Cumhuriyetlerin Toplulukların; yani Yakuta, Tataristan, Nogay, Tıva, Saka, Kumık, Dağıstan’da bulunan Türk soylu halkların ve dünyadaki bütün Türklerin milli örf adetlerini, sanatını, edebiyatını, geçmişten günümüze uzanan tarihiyle, tüm gelenekleriyle yer kıtasının hemen-hemen bütün ülkelerinde başarıyla tanıtıyor ve tebliğ ediyor. Bütün bu çalışmaları – Nursultan Nazarbayev’in Prensi sayılan, Kazakistan’ın geçmiş Kültür Bakanı, Büyükelçi, Prof. Düsen Kaseinov, yardımcısı, Prof. Dr. Fırat Purtaş ve çalışkan ekibi büyük sevinç ve özveriyle, canla-başla koşturarak yürütüyorlar. Zaman-zaman gün içerisinde iki ve ya üç etkinlik yapılmakta ve TÜRKSOY – Dünya Türklerinin JUNESCO’su adlanır.
TÜRK AYDINLARI ÖVGÜYLE KONUŞUYORLAR
Bu gün devlet adamları, siyasiler ve bilim adamları Sayın Nazarbayev’in son makalesini Türklerin “Geleceğe götüren yol haritası” olarak değerlendiriyorlar. Kazakistan TV-si, TÜRKSOY Gen. Sek. Yrd., Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Fırat Purtaş’ı Paris’te, görev başında, JUNESCO’nun etkinliğinde buldu ve Sayın Nazarbayev’in son makalesi hakkında neler düşündüğünü sordu. Sayın Prof. Dr. Fırat Purtaş “fevkalade tarihi ahamiyetlidir” dedi. “Türk tarihinin kadim köklerini araştırmak, dünya halklarının sosyal ve teknoloji yükselişi - Bozkırın hakiki sahipleri sayılan Kazak Türkleri sayesinde mümkün olduğu anlaşılır. Yani Batılı ve Avrupa devletleri, Amerika kıtası devletlerinin yükselişi ve gelişimi de Bozkır Türklerin sayesinde mümkün olmuştur. Bu kıymetli makale dünya dillerine çevrilecektir ve dünya insanları kadim Türklerin örf adetlerinden, el işleri ve başarılarından, yer altı Madencilik dâhil tüm teknolojik çalışmalarından faydalanarak kendi uygarlıklarına ulaştıklarını görecekler ve anlayascaklar”. Çok kıymetli Üniversite arkadaşım, sevgili Fırat Bey’in son sözleri çok düşündürücüdür. Sayın Nazarbayev bu kıymetli makalesinde, Bozkırın cesur Türkleri at binme, at besleme, hayvan besleme, Madencilik sanatıyla uğraşmışlar; doğa otları, çiçekleri ve özellikle Elma ve Lale çiçeğini beslemişler ki, İpek Yolu vasıtasıyla Batı’ya ve dünyaya taşınarak yayılmıştır. Kazılarda çeşitli Altın, Gümüş süslü taşlar bulunuyor ki kadim Türkler ziynet taşları işlemişler ve resim, heykel dahil her türlü kıymetli sanat numuneleriyle ün kazandıkları kanıtlarla ortadadır. Örneğin, Azerbaycan’ın Nahçıvan Özel Cumhuriyetinde bulunan Altın Kolye’nin 5 bin yıl önceden hazırlandığı dünya bilim adamları tarafından ispat edilmiştir (bu Altın Kolye hakkında köşemde yazmışım). Bütün Türk toprakları her türlü kıymetli elvan taşlarla zengindir ve dünya uygarlığında müstesna rolü vardır.
DÜNYA TÜRKLERİ AYAKLANMALILAR, BİRLİĞİMİZİ SAVUNMALIYIZ
Aziz dostum Fırat Bey’e teşekkür ediyorum, bana bu makalenin Türkçe metnini gönderdi ve şöyle dedi: “Hocam, Sayın Nazarbeyov’un son makalesi dünya Türklerini de hareketlendireceğini düşünüyorum. Çünkü tarihte en kadim halk olarak biz Türkler çok büyük topraklara da sahip olmuşuz. Fakat kendi baba topraklarımız zaman-zaman avucumuzdan uçmuştur. Tarihte en cesur, adil, hayırsever ve hoşgörülü kalk olmuşuz. Azınlıkları sinemizde barındırmışız, evlatlarını askere almamışız ve vergiden bile muaf olmuşlar. Fakat ne yazık ki Osmanlı Hanedanı ilk darbeyi içteki azınlıklardan ve dâhildeki ikiyüzlü, hain düşmanlardan aldı; Emperyalist devletler topraklarımıza sahip olmuşlar, tüm zenginliklerimizi alıp savurmuşlar. Şimdi bu kıymetli makale bizleri yeniden ateşliyor; köklerimize inmeye, eski örf adetlerimize, zengin kültür hazinemize ve geleneklerimize kavuşmaya çağrı yapıyor. Makale gerçek bir yol haritasıdır”. Bana göre de dünya Türklerini heyecanlandıracak ve hareketlendirecektir, diye düşünüyorum.
Türk Dünyasının medarı iftiharı, Büyük Aksakal, mütefekkir ve düşünür, Sayın Nazarbayev’in bu değerli makalesinin ilk bölümü (I. Yazı) ayın 28-de yayınladığını hatırlamak isterim. Türkiye’nin siyaset ve devlet adamları ile sıcak konuşmalar yaptım, siyasetin renkli simaları, Milletvekillerinin de ilmi nitelikteki kıymetli görüşlerini almışım. Gelecek yazılarımda sizler muhteşem fikirlerle donatılacaksınız.
Şimdi ise sizlere, Türk Dünyasının ender siması, Büyük Aksakal, Sayın Nursultan Nazarbayev’in meftun kaldığım “BÜYÜK BOZKIRIN YEDİ YÖNÜ” makalenin devamını siz kıymetli okurlarıma sunmaktan mutluluk ve kıvanç duyduğumu ifade etmeliyim. Buyurun okuyun!
Sayın Nursultan Nazarbayev’in makalesinin devamı:
“2. BÜYÜK BOZKIR”DA MADENCİLİK
Maden üretimi yöntem ve tekniklerinin bulunması tarihte yeni bir çağ açtı ve insanlığın gelişme sürecini kökünden değiştirdi. Maden yatakları bakımından enikonu zengin olan Kazak toprakları, madenciliğin ortaya çıktığı ilk merkezlerden biridir. İlk çağlardan beri Kazakistan’ın Orta, Kuzey ve Doğu bölgelerinde maden ocakları açılmış, tunç, bakır, çinko, gümüş ve altın alaşımları elde edilmeye başlamıştır.
Atalarımızın yeni ve dayanıklı madenler üretimini geliştirmesi, teknolojik açıdan hızlı bir şekilde ilerlemesini de sağladı. Kazı sırasında bulunan maden eritme ocakları, el yapımı süs eşyaları, eski çağlara ait ev eşyaları, savaş araç ve gereçleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bütün bunlar eski Çağlarda bizim topraklarımızdaki bozkır medeniyetinin teknolojik açıdan ne kadar hızlı geliştiğini göstermektedir.
3. HAYVAN ÜSLUBU
Bizim atalarımız doğa ile iç içe yaşamış ve kendilerini tabiatın ayrılmaz bir parçası saymışlardır. Bu temel hayat ilkesi, Büyük Bozkır Toplulukların dünya görüşü ile değerlerini teşekkül ettirdi. Kazakistan’ın kendi yazısı ve mitleri bulunan eski sakinleri ileri bir kültüre sahipti.
Onların mirasının parlak görünüşü, estetik geçmişi ile manevi zenginliğinin sembolü, “hayvan üslubu” sanatıdır. Hayvan tasvirlerinin gündelik hayatta kullanılması insan-tabiat ilişkisinin simgesi sayılmış ve göçebelerin manevi istikametini de belirlemiştir.
Atalarımız yırtıcıların, bilhassa kedigiller familyasına mensup hayvanların resimlerini çokça çizmişlerdir. Bağımsız Kazakistan’ın simgelerinden birinin de yerli hayvanlar âleminde seyrek rastlanan vakur görünüşlü kar parsı olması da rastlantı değildir.
Bu bağlamda hayvan üslubu, atalarımızın olağanüstü bir sınai tecrübeye sahip olduğunu göstermektedir. Atalarımız oyarak tasvir etmeyi, metali işleme tekniğini, özellikle de bakır ile tunçtan döküm yapma ve altın varak hazırlamanın karmaşık yöntemlerini çok iyi biliyorlardı.
Umumen “hayvan üslubu” olgusu dünya sanatının zirvelerinden biri sayılmaktadır.
4. ALTIN ADAM
Kökenlerimize ve geçmişimize yeni bir bakış açısıyla bakmamızı sağlayan ve bilim dünyasında heyecan uyandıran yenilik, 1969 yılında Kazakistan’ın Esik kurganında bulunan, sanat tarihçilerince “Kazakistanlı Tutanhamun” diye adlandırılan “Altın Adam”dır.
Bu asker, birçok esrarı çözüme kavuşturdu. Bizim atalarımız, bugün bile insanları hayrete düşürebilen, çok yüksek seviyeli sanat eserleri dünyaya getirmişlerdir. Askerin altınla kaplanmış giyimleri, eski ustaların altın işleme tekniklerini çok iyi bildiklerini göstermektedir. Diğer yandan bu yenilik, Bozkır Medeniyeti’nin yüksek gücünü ve estetiğini açığa çıkaran mitolojiyi de gözler önüne serdi.
Bozkır halkı öz önderine böyle tazim etmiş, onu Güneş seviyesine çıkararak ululamıştır. Kurgandan çıkan süslü ve işlemeli eşyalar, eski atalarımızın bir entelektüellik geleneğine sahip olduğunu da göstermektedir. Askerin yanında bulunan gümüş kâselerin birinin üstünde oyularak yapılmış işaretler mevcuttur. Bu ise Orta Asya bölgesinde o güne değin bulunan en eski yazı örneğidir.
5. TÜRK DÜNYASININ BEŞİĞİ
Kazakların ve diğer Avrasya halklarının tarihinde Altay çok önemli yere sahiptir. Bu yüce dağlar, asırlar boyunca yalnızca Kazak ülkesinin Tacı değil, aynı zamanda Türk dünyasının da beşiği sayılmaktadır. İşte tam bu yörede M. S. Birinci binyılın ortalarında Türk dünyası teşekkül etmiş ve Büyük Bozkır’ın bağrında yeni bir dönem başlamıştır.
Tarih ve coğrafya, Türk devletleri ile büyük göçebe İmparatorlukları sürekliliğinin çok özel bir modelini oluşturdu. Bu devletler uzun vakit boyunca birbirinin yerini alarak Orta Çağ Kazakistan’ında silinmez iktisadi, siyasi ve kültürel izler bıraktılar.
Bu büyük coğrafyayı ellerinde tutup yönetmeyi başaran Türkler, uçsuz bucaksız Bozkırda göçer ve yerleşik medeniyetin nevi şahsına münhasır örneğini teşkil etmiş; sanat, bilim ve ticaret merkezine dönüşen Orta Çağ şehirlerinin gelişmesinin önünü açmıştır. Mesela Orta Çağ’daki Otırar şehri, evrenlik medeniyetin büyük düşünürlerinden biri olan Ebu Nâsır El-Farabi’yi dünyaya getirirken Türk uluslarının manevi Önderlerinden biri olan Hoca Ahmet Yesevi de Türkistan şehrinde yaşamış ve öğretisini yaymıştır.
6. BÜYÜK İPEK YOLU
Ülkemizin coğrafi bakımdan çok elverişli bir bölgede yani Avrasya kıtasının merkezinde bulunması, eskiden beri türlü devletler ve medeniyetler arasında dehlizler kurulmasına etki etmiştir. Miladın ilk yıllarından itibaren bu yollar, Büyük Avrasya’nın Doğusu ile Batısı, Kuzeyi ile Güneyi arasındaki ticaret ve kültür ilişkilerinin kıtalararası ağına yani Büyük İpek Yolu sistemine dönüştü.
Bu yol, halklar arasındaki ticari mal dolaşımı ile entelektüel iş birliğinin oluşup gelişmesinde daimi bir platform rolü üstlendi.
Kervan yollarını inşa edip emniyetini sağlayan Büyük Bozkır halkı, İlk Çağ ve Orta Çağ’daki çok önemli ticari ilişkilerin de başlıca aracısı sayıldı. Bozkır’ın yüzü Çin, Hint, Fars, Akdeniz, Yakın Doğu ve İslav medeniyetlerini birbiriyle buluşturdu.
İlk ortaya çıktığı andan itibaren Büyük İpek Yolu haritası esasen Türk imparatorluklarının topraklarını içine alıyordu. Orta Asya’ya Türklerin hükümran olduğu dönemde Büyük İpek Yolu, yükselişinin son sınırına ulaşmış, uluslararası iktisadın artmasında ve kültürün gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
7. ELMA VE LALENİN ANA VATANI
Yüce Alatav’ın yamaçlarının elma ve lalenin ana vatanı olduğu ilmî açıdan ispatlanmıştır. Çok sıradan olmasına rağmen bütün dünya için büyük öneme sahip bulunan bu bitkiler burada tomurcuklanıp yeryüzüne yayılmıştır. Kazakistan bugün de dünyadaki bütün elmaların atası sayılan kırmızı elmanın (malus sieversii) ana vatanı olarak bilinmektedir. Bu cins, en yaygın meyve türünü dünyaya armağan etmiştir. Hepimizin bildiği Elma, bizdeki Elmanın genetik bir cinsidir. Bu cins, Kazakistan bölgesindeki İle Alatavı yamaçlarından Büyük İpek Yolu’nun eski güzergâhı vasıtasıyla ilkin Akdeniz’e, oradan da bütün dünyaya yayılmıştır. Bu tanınmış Yemişin derin tarihinin simgesi olarak yurdumuzun Güneyindeki en güzel şehirlerden biri Almatı diye adlandırıldı.
Kazakistan sınırları içindeki Şuw ve İle dağlarının eteklerinde bugün hâlâ bitkiler âleminin cevheri sayılan ekin Lalesinin (Regel lalesi) ilk türlerine rastlanmaktadır. Bu güzel bitkiler bizim vatanımızda Tanrı Dağları’nın eteği ile yarı çöl bozkırın birleştiği yerde meydana çıkmıştır. Kazak yurdunun bu basit ve özel çiçekleri güzelliği ile birçok ulusun yüreğini fethetmiş ve yavaş -yavaş bütün dünyaya yayılmıştır.
Bugün yeryüzünde üç binden artık Lale türü vardır ve bunların büyük çoğunluğu bizim Bozkır Lalelerinin torunlarıdır. Hâlihazırda Kazakistan’da otuz beş tür Lale yetişmektedir”.
Devamı vardır