Büyük Taarruz hazırlıkları

İrfan Paksoy

14 Ağustos 1922 tarihinde, bir önceki gün verilmiş olan gizli emre istinâden Batı Cephesindeki kolordular taarruz görev yerlerinde tertiplenmek üzere intikâle başladı ve böylece yüz bin asker Afyon’un güneyinde toplandı.

Afyon güneyindeki dağlık ve sarp araziden yapılması öngörülen harekât baskın tarzında taarruzî bir harekât olacağından gizliliğe riâyet edilmesi pek mühimdi. Bu itibarla İstanbul gazetelerine ve yabancı haber ajanslarına, sürekli, ordunun taarruza henüz hazır olmadığı söylentisi yayılıyordu.

Türk tarafında bu gelişmeler yaşanırken bir taraftan da Küçük Asya Ordusu [1] başkomutanı Hacıanesti’nin [2] istifa ettiğinin gizli olarak söylenmekte olduğu, 14 Ağustos 1922 tarihli istihbarat raporuyla bildirilmişti.

Bu rapora göre, “Kral Konstantin, [3] Hacıanesti’nin istifasını kabul etmediğini mektup yazarak bildirmiş, Yunan ordusu içinde bir gizli grubun Hacıanesti’yi ölümle tehdit ettiği ve bu olayın da istifa etmek istemesine başlıca sebep olduğu” yönünde teyide muhtaç bilgiler verilmişti.

Büyük Taarruz Harekât Planını mükemmel bir dikkat ve titizlikle hazırlayan Gazi ve Müşir Başkumandan Batı Cephesindeki TBMM Ordularının son taarruzuna bizzat komuta etmek üzere Akşehir’deki Batı Cephesi Karargâhına gitmek üzere Ankara’dan ayrılmadan önce Ağustos’un on altısında Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin [4] kurucusu Recep Zühtü Bey’i [5] çağırarak gazetede şunları yazmasını ister:

“Gazi Hazretleri 20 Ağustos’ta Çankaya’da bir çay ziyafeti verecek ve toplantıda hükûmet erkânı da bulunacaktır.”

Recep Zühtü Bey’in, “Paşam, beni de maiyetinize almayacak mısınız?” sorusuna, Gazi Paşa gülümseyerek şu cevabı veriyordu:

“Senin burada vazifen var. Verilmemiş bir çay ziyafetinde bulunacaksın, bir araya gelmemiş insanlardan, konuşulmamış konulardan bahsedeceksin ve bu hayalî toplantıya Ankara’yı inandıracaksın. Az iş mi bu? Sonra gazetede hazırlıklarınız tam olsun. İlâveler ve tebliğler neşretmek gerekecek…”

Gazi Paşa’nın bu sözleriyle, cepheye hareketinin kesinlikle gizli tutulmasını istediğini belirtiyordu. Gazi Paşa’nın Recep Zühtü Bey’e direktifi ertesi gün yerine getirilir de.

Gazi Paşa hayalî çay ziyafeti konusunda Rus Büyükelçisi Seymon Aralov [6] ve Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilov’u [7] çağırarak gizlice görüşür. Onlara hayalî çay ziyafetine katılmalarını ve kendisi de bu hayalî çay ziyafetindeymiş gibi Ankara kulislerinde anlatmalarını istedi. Onlar da kabul ederler.

Rus Büyükelçi Aralof da anılarında şunu belirtir:

“Gazi Paşa’nın kendisinden, Rus büyükelçiliğinde kendisinin de katılacağı büyük bir kabul töreni düzenlemelerini, bunun haberini tüm Ankara’ya yaymasını, Ankara’daki diğer devlet temsilcilerini de bu kabul törenine çağırmasını kendisinden rica ettiğini.”

Aralof ayrıca “Bahse konu törende herkes toplanıp Gazi Paşa’nın gelişini beklediği sırada, Gazi Paşa’nın yâverinin gelerek Paşa’nın biraz rahatsız olduğunu ve gelemeyeceğinden dolayı özür dilediğini haber verdiğini” belirtir.

Gazi Paşa, Çankaya Köşkü’nün önünde, hizmetindeki Yâveri Yüzbaşı Cevat Abbas (Gürer) Bey [8] ve Yarbay Fuat Bey ile görüşüp oradaki kayanın yanına gelerek birer kahve içtiler. Onlar cepheye gelemedikleri için çok üzgün görünüyorlardı. Gazi Paşa, onlara, kendisinin Ankara’da olmadığını gizleyerek kendisine iki gün kazandırmanın en önemli vatan görevi olduğunu anlattı.

Gazi Paşa’nın, Hâkimiyet-i Milliye gazetesinden Recep Zühtü Bey’e verdiği direktife uygun olarak Gazi Paşa’nın Ağustos’un on yedisinde, cepheye gideceği gecenin gündüzünde Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde “Gazi Paşa himâyelerinde 20 Ağustos’ta Çankaya’da bir çay partisi verileceği” haberi yer aldı.

Gazi Paşa o gün, annesine, elini öpüp vedalaşırken bir çay ziyafetine gittiğini söylemişti.

Zübeyde Ana Onun üniformasına ve çizmelerine bir baktıktan sonra: “Bu, çay ziyafeti değil” dedi.

Gazi Paşa onu yatıştırarak yanından ayrıldı. Zübeyde Ana daha sonra bölge komutanına telefon ederek Gazi Paşa’nın nerede olduğunu sorduysa da “çay ziyafetinde” diye cevap aldı.

Zübeyde Ana bu cevaptan tatmin olmadı ve “Hayır. Biliyorum, savaşa gitti.” dedi. Sonraki günlerde oğluna bir mektup yazdı:

“Oğlum! Seni bekledim, gelmedin. Çaya gittiğini söylemiştin bana ama cepheye gittiğini biliyorum. Senin için dua ettiğimi bilmeni isterim. Savaşı kazanmadan geri gelme.”

17-18 Ağustos gecesi Gazi ve Müşir Başkumandan gizlice Şereflikoçhisar üzerinden Konya’ya hareket etti, 20 Ağustos’ta da Batı Cephesi karargâhının bulunduğu Akşehir’e geçti.

TBMM tarafından 5 Haziran 1921 tarihinde üç ay süreli olarak kabul edilen, daha sonra üç kez üçer ay süreyle uzatılan Başkumandanlık Kanunu 20 Temmuz 1922 tarihinde de süresiz olarak uzatıldı.

İç ve dış mihrakları yanıltmak için 20 Ağustos’ta Hâkimiyet-i Milliye gazetesi Meclis Başkanının ev sahipliğinde Çankaya Köşkü’nde bir çay ziyafeti verileceğini yazmıştı. O’nun Ankara’dan ayrılacağını bilenler ise Ankara’da imiş gibi davranıyorlardı. Oysa Başkumandan 20 Ağustos’ta müşir üniformasıyla Batı Cephesinin karargâhı Akşehir’deydi.

20 Ağustos Pazar akşamı…

Batı Cephesinin karargâhı Akşehir’de gerçekleşen Yüksek Komuta Heyetinin toplantısında Gazi ve Müşir Başkumandan 26 Ağustos sabahı Afyon güneybatısından baskın tarzında başlatılacak katî sonuçlu büyük ve genel taarruzun nasıl yapılacağını harita üzerinde kısa bir savaş oyunu şeklinde açıkladıktan sonra İsmet Paşa’ya o gün vermiş olduğu emrin son koordinasyonunu tamamladı ve tarihî emirlerini verdi.

Devam edecek…

SONNOTLAR

[1] Küçük Asya Ordusu: Kurtuluş Savaşı’nda Batı Anadolu'da Türk kuvvetlerine karşı savaşmış Yunan ordusudur. Bu ordunun büyük bölümü 26.08-18.09.1922 tarihlerindeki Büyük Taarruz’da TBMM Orduları tarafından imhâ edilmiştir. Anadolu’da imha ve esir olmaktan kurtulanlar da gemilerle kaçmış, Doğu Trakya’daki Yunan birlikleri ise Mudanya Mütârekesi sonrasında bu bölgeyi terk etmiştir.

[2] Georgios Hacıanesti (1863-1922), Yunan kara subayı ve generali. Yunan Küçük Asya Ordusu’nun Sakarya Meydan Muharebesi’ndeki yenilgisinden sonra 19 Mayıs 1922 tarihinde görevden alınan General Papulas’ın yerine Küçük Asya Ordusu Komutanlığına atanmış, 5 Haziran’da İzmir’e gelerek göreve başlamış, 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz’un ardından 2 Eylül’de görevinden alınmış ve yerine General Trikupis getirilmiş, Küçük Asya Felâketi sonrasında Yunanistan’da yaşanan askerî darbe döneminde askerî mahkemede yapılan ve Altılar Davası olarak bilinen yargılamada idama mahkûm edilmiş ve idam hükmü 18 Kasım 1922 tarihinde Atina yakınlarındaki Gudi’de Averof HapishÂnesinde kurşuna dizilerek infaz edilmiştir.

[3] Kral Konstantin (1868 - 1923) 18 Mart 1913 tarihinden 11 Haziran 1917 tarihinde ve 19 Aralık 1920 tarihinden 27 Eylül 1922 tarihine kadar Yunanistan Kralı idi. Yunanistan’ın I. Dünya Savaşı’na girip-girmemesi konusunda Başbakan Venizelos ile anlaşmazlığı ülkede Ulusal Bölünmeye yol açmış, Venizelos’u iki kez istifaya zorladıysa da 1917 yılında İtilaf Devletlerinin Atina’yı bombalama tehditleri üzerine Yunanistan’ı terk etmiş, bunun üzerine ikinci oğlu Aleksandros kral olmuş, Aleksandros’un ölümü, Venizelos’un 1920 yılında Kasım ayında yapılan genel seçimlerde yenilgisi ve kendisinin de dönüşü lehine yapılan 1920 Yunan referandumundan sonra Konstantin eski görevine geri gelmiştir. Yunanistan’ın 1919-1922 Türk-Yunan Savaşı’nı kaybettiği 1922’de tahttan ikinci ve son kez çekilmiş ve yerine en büyük oğlu II. Georgios geçmiş, dört ay sonra da Sicilya’da sürgünde ölmüştür.

[4] Hâkimiyet-i Milliye: Kurtuluş Savaşı sırasında başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyetinin yayın organı olarak 10 Ocak 1920 tarihinde Ankara’da yayın hayatına başlayan Türkçe gazetedir. Sivas Kongresi’nden sonra millî mücadele hareketinin yayın organı olarak Temsil Heyeti’nin gözetiminde Sivas’ta çıkarılan İrâde-i Milliye gazetesinin devamıdır. Başlangıçta haftada iki gün yayınlanan gazete, 6 Şubat 1921 tarihinden itibaren günlük gazete olarak yayın hayatına devam etmiştir. Millî Mücadele dönemi gazetelerinin önderi ve başlıca haber kaynağıdır. Gazetede Mustafa Kemal Paşa da köşe yazarlığı yapmıştır.

[5] Recep Zühtü (Soyak) (1893-1963), Türk gazeteci ve siyasetçi. Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerinden itibaren millî direniş hareketinin önderi Mustafa Kemal Paşa’nın yakın çevresinde bulunmuş bir kişidir. Hâkimiyet-i Milliye ve Recep Zühtü Matbaaları sahipliği ile II. (Ara Seçim), III.ve IV. dönem Sinop ve V. dönem Zonguldak milletvekilliği yapmıştır.

[6] Seymon Aralov (1880-1969), Sovyet asker, devlet adamı ve devrimci. 5 Ocak 1922 tarihinden itibaren Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) Ankara Büyükelçiliğine atanmış, 28 Ocak’ta Ankara'ya gelmiş, bu görevi esnasında sürmekte olan Kurtuluş Savaşı’na destek amacıyla yapılan Sovyet yardımlarının koordinasyonunu başarıyla sağlamış ve Kurtuluş Savaşı’nda RSFSC-Türkiye ilişkileri üzerinde etkin rol oynamıştır. Nisan 1923 ayında Ankara’daki görevi sona ermiştir.

[7] İbrahim Abilov (1881-1923), Azerbaycanlı diplomat ve siyasetçi. 1921 yılında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Türkiye büyükelçisi görevine getirilmiş, bu süreçte Ankara'da bir kızı doğmuş, kızının adı Mustafa Kemâl Paşa tarafından “Anadolu” olarak koyulmuş, İzmir İktisat Kongresine de katılmış, Türkiye’deki izlenimlerine ait notları daha sonra Azerbaycan’da kitap olarak yayımlanmıştır.

[8] Cevat Abbas (Gürer) (1887-1943) Türk asker ve siyasetçi, Mustafa Kemâl Paşa’nın başyâveri, TBMM 1., 2., 3., 4. ve 5. Dönem Bolu milletvekili.

KAYNAK

Makale, İrfan Paksoy’un “Büyük Taarruz Destanı” isimli (basılmamış) eserinden derlenmiştir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.