Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın, dolayısıyla Türkiye’nin yolunu kesmek üzere Haçlılar tarafından kurgulanan oyunda, artık kartlar iyice açılmış durumda. Küresel sermayenin kontrolündeki dev dünya medyası, gizleme gereği duymaksızın, Erdoğan düşmanlığını kusuyor.
Haçlıların var güçleriyle arkaladığı PKK+Masa sakinleri ile yancıları da, toplumsal tabandan gelen bir ‘dip dalga’nın, Başkan Erdoğan’ı iktidardan düşüreceği umuduna sarılarak, geride kalan bir yılı rehavetle geçirdiler.
Seçim için son düzlüğe girilirken, PKK+Masa sakinleri ile yancılarının umutları kırıma uğramaya başladı. Artık, Twitter’deki takipçileri arasında anket yapıp, Kılıçdaroğlu’ya yüzde 80’le veya Facebook’ta anket yapıp yüzde 60’la seçim kazandırma hevesleri silinmiş gibi görünüyor. Ayakları yere değmeye başladı.
Dışarıdan destek ve güdüleme hizmeti sunan Haçlı medyası da, bir yandan ‘Diktatör’ diye yaftaladığı Erdoğan’ın bu seçimde devrilmesi gerektiğini vazederken, diğer yandan da aksi ihtimali göz önünde tutmayı ihmal etmiyor.
Seçimde umduklarının gerçekleşmeme ihtimali, ulusal televizyon kanallarından PKK+Masa’ya yatırım yapanları da diken üstünde tutmaya başlamış gibi görünüyor. Habertürk, NTV, TGRT, Star ve Show gibi kanalların bir-iki hafta öncesine kadar izledikleri yayın politikasındaki değişime bakıldığında, neyi kastettiğimiz daha iyi anlaşılır.
Kuşkusuz, Başkan Erdoğan’ın meydanlara inmesi, tabanını toparlayıp çok iyi motive etmesi, seçimler öncesindeki bulanık havayı gidermeye yetti. İzmir, Ankara, Kayseri ve nihayet İstanbul’da milyonların katılımıyla yapılan coşkulu mitingler, Haçlı destekli PKK+Masa’nın bir yılı aşkın süredir beklemekte olduğu ‘dip dalga’nın gelişinin habercisi oldu.
Onların beklediği dip dalga, Başkan Erdoğan’ı seçimde devireceğini umdukları bir toplumsal tavır alış idi. Oysa dipten gelen dalga, 1919’da Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkarak ve her türlü mandacılığı reddedip, millî iradeyi temel alarak başlattığı ve 9 Eylül 1922’de Yunan ordusunun Adalar Denize’ne dökülmesiyle neticelenen antiemperyalist dalganın bir benzeri oldu.
Türk Milleti, Kemal Bey’in ağzından PKK ve FETÖ teröristlerine verilen ‘hapisten çıkarma ve kamudaki görevlerine iade’ sözlerine karşı hassasiyetini kuşanmış durumda.
Suriye, Irak’ın Kuzeyi, Libya, Karabağ ve Doğu Akdeniz’deki millî kazanımları ve duruşu ortadan kaldıracak PKK+Masa söylemleri, milletin bam teline basmış görünüyor.
Kandil’deki terör baronlarının her gün yaptıkları Kılıçdaroğlu’ya destek açıklamalarına ilaveten, sanki Kılıçdaroğlu seçilirse, ülkeyi HDPKK yönetecekmiş havasındaki zırvalamaları da Türk Milletinin asabını fena halde bozuyor.
Düşünsenize, müptezelin birisi çıkıyor, “15 Mayıs’tan sonra Afrin’i geri alacağız…” diye saçmalıyor. Be hey zırzop!... Sen kimsin, kimin adına ve kimden alacaksın Afrin’i? Eğer Türkiye’nin düşmanı olan bir ülkenin vatandaşıysan, git orada siyaset yap. Yok, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise, senin yaptığın düpedüz vatan hainliğidir ve cezası da bellidir.
İşte, seçim öncesi gelmekte olan dip dalga, tüm Türkiye ve Türk düşmanlarını silkeleyip atacak bir dalgadır.
KİMSE 15 TEMMUZ’U UNUTMASIN, YANLIŞ HESAPLARA GİRMESİN
PKK+Masa ve yancılarının 14 Mayıs seçimlerine dönük umutları tükendikçe, hır çıkarma alametleri de giderek belirginleşiyor. Hödüğün birisi çıkıp, “14 Mayıs günü başka adaylara basılacak mühür tam saat 17’de silinip, Tayyip Erdoğan hanesinde mühür belirecek…” diyebilecek kadar meczuplaşıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, Yüksek Seçim Kuruluna güvenmediğini beyan ediyor. CHP ve şürekâsı, “Seçimde hile yapılacak, aman sandıklara sahip çıkalım…” naraları atıyor.
Asılsız anketlerle, seçimi yüzde 60 oyla kazanacaklarına ikna edilmiş kitlenin öfke, kin ve nefreti bileniyor, canlı tutuluyor.
Yıllardır yürüttükleri nefret kampanyalarıyla psikolojisini alt-üst ettikleri ve nihayet tuvalet terliğine bile oy verebilecek kıvama getirdikleri kitlenin, kendilerine yutturulanın aksine, seçimi kaybettikleri gerçeğiyle yüzleştiğinde, nasıl bir tepki patlaması yaşayacağını öngörmek zor.
14 Mayıs gecesine dönük, “Oylarımız çalındığı için seçimi kaybettik…” tarzında bir kışkırtmayla, yeni bir Gezi Ayaklanması denemesi, çok uzak bir ihtimal olarak görülmemeli. Bunun altyapısını oluşturacak söylemler epeydir geliştirilmiş durumda.
Bu noktada, Haçlı destekli yerli emperyalist işbirlikçisi çevrelerin unutmaması gereken bir hakikat var: 15 Temmuz Destanı…
Evet, Başkan Erdoğan’ın şahsında, Türkiye Yüzyılını inşa etmek için her türlü fedakârlığı yapan büyük çoğunluk, bugüne kadar karşı cenahtan gelen eleştiri, hakaret ve fiilî saldırılara karşı hep alttan alan ve sorumlu davranan taraf oldu. Lakin herkes şunu iyi bilmeli ki, vatan sevdalılarının bu noktadaki sabrı tükenmiş durumda. Dahası, 15 Temmuz 2016’da verilmiş bir destansı mücadele var orta yerde.
Herkes hesabını doğru yapmalı, meydanı boş bellememeli. Lafın tamamı da ahmaklara söylenir.