Büyükşehirlerin Ankara’da Bent Deresi, İstanbul’da Rami, Eyüp gibi izbe köşeleriyle Anadolu şehirlerinde şehirlerin pazar günleri “ÇADIR TİYATROLARI” kurulurdu. Bu tiyatrolarda genellikle tiyatro ile ilgisi olmayan festival oyuncuları gösteriler sergilerler, bu gösterilere dönemine göre epeyce para ödeyerek, büyük bir heyecanla, gülümseyerek giren seyirciler, genellikle düşük omuzlarla aldatılmışlık psikolojisi içinde somurtarak ve pişmanlıkla çıkarlardı…
Köyünden büyük kentlere çalışmaya gelmiş, üçü beşi bir arada kalan ya da hastaneye yakınını bırakıp, azıcık nefes almak isteyen garibanlar gösteri adına düzenlenen saçma sapan oyunlarla kandırılırken dışarda bir köşede “BUL KARAYI AL PARAYI” soyguncu ekipleri, bu garibanların paralarını çalar ser sefil bırakırlardı!
Sırtını hafifçe bir yamaca vermiş, kırk yamalı bir çadırın içinde, seyircilerin oturması için parklardan yürütülmüş iki sıra, sıraların bir metre ilerisinde yerden otuz otuz beş santim yüksekliğinde, kırık dökük tahtalarla birbirine tutturulmuş, üç metre eninde beş metre uzunluğunda sahne… Sahnenin üstünde çadır bezine tutturulup sarkıtılmış üç beş balon ve renkli kâğıtlar…
Sol taraf köşede bir leğen, leğenin içinde bir avuç su ve suyun içinde belinden aşağı kısmı balığın kıç kısmına benzetilerek parlak kumaştan dikilmiş bir giysi ve bu giysinin içine alt kısmı zorla tıkıştırılmış orta boyda epeyce yağlı bir kadın…
Leğenin içindeki suyun içinde yarı yatar durumda, sağa sola yapmacık gülücükler dağıtarak, sempatik göründüğünü sanan kadının dirsekleri yere, yerdeki samanlara dayalı…
Karşı köşede olanları umursamaz tavırlarla izleyerek gururla yukarı tuttuğu başını ara sıra seyircilere çevirerek geviş getiren bir “LAMA”… İçerdeki samanlar lamanın döküp saçtığı samanlar olmalı…
Kadının etli dudakları hangi boya olduğunu anlayamayacağınız cinsten aşırı derecede parlak ve kırmızı bir boyayla boyalı… Boya, bastırılarak ya da aceleyle sürülmüş olmalı ki yer yer dudaklarından taşıp çene çukuruna yamuk bir çizgi gibi uzanarak orantısız bir görüntü oluşturmuş…Tişört niyetine giydiği benekli üst giysisinden zorla tıkıştırdığı iri göğüsleri fırlamak üzere…
İçerde sahnenin hemen önünde elinde küçük ve bez bir kamçıyla balık kıza komutlar veren iri göbeği gömlekten dışarı sarkmış bir adam, adamın omuzunda küçük bir maymun…
Dışarda bir masa, masada bilet kesen, ara sıra bilet kestiği masanın üzerine çıkıp göbek atan, göbek atarken de gösterinin reklamını yapan orta boylu, tilki bakışlı ikinci bir adam… Bu adam tam bir çığırtkan. Hoparlörden yükselen müzikle oynarken başına bir eşarp bağlayıp, beline zilli bir kemer takıyor, hareket edip kıvırdıkça belindeki zillerden gelen seslerle coşuyor, el ayak çırpıyor bağırıyor!
“Gel vatandaş geel! Gösterimiz başlıyooorr! Umman’ın derinliklerinden bulup getirdiğimiz yarı kadın yarı balık içerde, ilk defa burada göreceksiniz bu yaratığıııı! Gösteri bittikten sonra bu balık kadın isterseniz falınıza da bakıp geleceğinizden haber verecek!” diyor… hızını alamıyor: “Himalaya’lardan özel getirdiğimiz kızınca suratınıza tüküren ve ilk defa göreceğiniz “LAMA” adındaki bu hayvanda buradaaaa, bu akşaaammm! Bitmediii, ilk defa burada, bu ülkede, bu şehirde: SHAKESPEARE (ŞEKSPİR)’in ROMEO VE JULİET oyunu sahnelenecek!” derken, çadırın dışındaki köfte tezgâhında cızırtılarla pişen köfte kokusu alanı doldurup taşıyor, iç yağı genzinizi yakıyor…
Türkiye’de on dokuz yıldır tam bir çadır tiyatrosu sergileniyor! On dokuz yıldır aynı sözler verilip, aynı yalanlar tekrar tekrar piyasaya sürülüyor, gündem oluşturmaya, inisiyatifi muhalefete bırakmamaya çalışılıyor. Buna en iyi örnek; yalan olduğu belgelerle kanıtlanmasına rağmen bu kadar aradan sonra tekrar piyasaya sürülen; “camide içki içildi” yalanına başvurma çaresizliğidir
Devlet gücünü A’sından Z’sine kadar eline geçirmiş iktidar bu gücü fütursuzca kullanarak muhalefete gözdağı verip korkutmaya sindirmeye çalışıyor!
Kalemşörleri aracılığı ile muhalefete bilhassa CHP’ye; “Ya kırk katır, ya kırk satır” diyor! Memleketi, kurutup batırırken kendisi de kuyuya düşen tek adam, kuyudan çıkmak için; “Ya bana yardım edersin, ya da senin partini PKK ile ortak çalışmaktan kapatırım!” diyor. Elbette bunu kendisi söylemiyor, ancak “söyleyene değil, söyletene bak” hesabı bu ve bunun gibi tehditleri kalemşörlerine yazdırıyor!
Muhalefet, korkmuş sinmiş! Esnaf ziyaretleri dışında bir gündemi yok, büyük demokratik tepkiler gösteremiyor. STK’ları, sendikaları, odaları harekete geçiremiyor. Daha doğrusu, gündem belirleyip etkin olamıyor. Sendikaların, STK’ların yanında bir iki milletvekili ile zayıf kalıyor sesi cılız çıkıyor…
Kemal Kılıçdaroğlu ağzındaki baklayı çıkarmış, resmi olmasa bile adaylığını ilan etmiş bulunmakta, yapacağım edeceğim gibi bireysel söylemlerle EGO’su şişmiş bol keseden atmaktadır. Muhalefetin ilk zamanki birlikteliği zaman uzadıkça bozulmakta, fırsatını bulan açık ya da gizli sarayla görüşmekte ya da görüşmek için bahaneler aramaktadır…
Halk sahipsiz çaresiz, geçim derdi boynunu büküyor. Olanağı olan çareyi yurtdışına kaçmakta buluyor, Amerika, Avrupa ülkelerinden vatandaşlıklar satın alıyor, o ülkelere yerleşiyor…
Tüm bu hengâmenin arasında Türkiye’de her şey sonlanmış sıra buna gelmiş gibi; Kılıçdaroğlu çıkıp kimin adına ne adına, niçin olduğu belli olmayan, “HELALLİK” istiyor. Sayın Kılıçdaroğlu kendi adına istediği yerde istediği anlamda “HELALLİK” isteyebilir. Ancak bunu parti adına yapması abestir.
CHP Ecevit’in kısa başbakanlığı döneminde Kıbrıs sorununu çözmüş, haşhaş konusunda Amerika’ya kafa tutmuş, Amerika’ya rağmen haşhaşı ekmiştir… CHP’nin tarihi bu ve bunlar gibi başarılarla doludur. Genç cumhuriyet 1930 dünya ekonomik krizine, 2. Dünya Savaşına rağmen, dünyanın en hızlı kalkınan ülkesi olmuştur.
Olası bir seçimde elli artı birde kaybedeceği kesin görülen tek adam; iktidarda kalabilmek için, yeni argümanlar aramakta, muhalefete yeni çareler dayatmaktadır… Ülkede bir çadır tiyatrosu oyunlar sergilemekte bu oyunda muhalefetten partiler de rol almakta veya rol almak istemekte ya da rol almaya zorlanmaktadırlar… 50 artı 1’le sorunlar yaşayacak olan tek adam, yeni argümanlar denemekte, iktidarda kalabilmek için yeni çareler aramaktadır. Çadır tiyatrosunda olduğu gibi, kimisi içerde yarı balık yarı kadına gösteri yaptırıp fal baktırmakta, kimi partiler çadırın dışındaki masanın üstüne çıkıp gerdan kırıp bel bükerek muhalefet yaptığını sanmakta, kimi partiler de sarayla açık ya da gizli görüşmeler yapmakta, görüşmelerin kokusu köftecinin iç yağı kokusu gibi geniz yakıp alana yayılmaktadır. Kılıçdaroğlu halâ yanlış yapmakta kendini öne çıkarmakta, partiyi iktidara taşıyacakları açıkça belli olan; İmamoğlu, Yavaş gibi kendilerini kanıtlamış halk tarafından sevilen liderleri görmezden gelmektedir! Partiyi özünden daha da saptırırken sağ kesimden oy alacağını sanarak yanılmaktadır!
Daha dün; “Alevilerden kız alınmaz” diyen Hayrettin Karaman sağ kesimin kalemşörü, sarayın has adamıdır. Sağdan büyük bir kesim halâ Hayrettin Karaman gibi düşünmekte, Kılıçdaroğlu yine yanlış yapmakta, sağ kesimden oy alacağını sanarak yanılmaktadır!
Özüne, kuruluş ayarlarına Kuvayı Milliye ruhuna dönmüş, içindeki ayrık otlarını temizlemiş bir, CHP’nin bu çadır tiyatrosunda yeri olmamalı, 85 milyonu kucaklayarak yalnız başına iktidara gelmenin yollarını aramalıdır. Elbette diğer muhalefetle beraber hareket edecektir. Ancak akılcı politikalarla muhalefette vagon değil, lokomotif olmalıdır…
Hasandağı arpalıktır eğer saban yürürse
Her derede bir değirmen eğer suyu gelirse
Her kümesten bir tavuk eğer millet verirse
Güzel gidiş bu gidiş eğer sonu gelirse.
Uzun sözün kısası: CHP’ İmamoğlu veya Yavaş’la seçime girerse kazanır!
Saygılarımla…