Çadırınızı çalmışlar

Zafer Çam

Bir eğitim, öğretim yılının son günlerine geldik. Gençler okulu göremeden bir yıl daha bitiyor. Açıldı, açılacak derken eğitim öğretim yılının sonuna gelindi.

Liseye geçiş imtihanı bu Pazar yapıldı. Üniversite giriş imtihanı yapılacak. İki yıldır pandemi gençlerin eğitim öğretimine büyük darbe vurdu.

Gençler kayıt oldukları okullarını, sınıflarını yüze yüz öğretmenlerini arkadaşlarını görmenden kocaman bir yıl bitiyor.

Ülke genelinde birçok üniversitelerde tatil başlayacak. İki yılıklar üniversitelerini tanımadan, arkadaşlarıyla tanışmadan bitirme diplomasına kavuşacaklar.

Eğitimde kayıp yılı olarak tarihe geçecek. Çocuklar ilk, orta, lise sadece evde bilgi sarayın başında eğitim aldılar.

Üniversite aynı şekilde eğitme devem ediyor. İki yıldır uygulamalı dersler boş geçiyor. Pandemi sürecinde böyle oldu inşallah öğrenciler yeni sezonda tam yüze yüz eğitime kavuşurlar.

Çocuklar yüze yüz eğitimde mahrum olsalar da. İletişimin ve teknolojin kullandığı bir çağdayız. 

Bizim okuduğumuz yıllarda iletişim ve teknoloji bu kadar ileri seviyede değildi, Kırşehir’de bir lise, kalenin üzerinde bir ortaokul, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ilkokul, birde içeriği dolu olmayan kütüphanemiz vardı.

Ne süper, öğretmenlerimiz, ne süper lisemiz, ne süper okullarımız, nede internetimiz. Yaz kış demeden en uzak mahallede oklulara giderdik.

Taşıma sistemi ne gezerdi, bir elinde çanta, bir elinde öğle yemeği, ha babam yürü yürüyebildiğince uzak okullara.

Okullar bir dert, kışın sobalar yanmaz, sıralar almaz, oturacak yer bulunmaz. Öğretici öğretmenlerden hiç insaf olmaz. 

Nöbetçi öğretmenin elinde bir kırılmaz sopa, geç geldin dayak, üzerinde kıyafet düzensiz dayak, derse çalışmadın dayak, sanki okul değil dayak kampı.

Öğretmen öğrenci kaç kilometre yerde geliyor diye sormuyor, üzerine kıyafet alması için babasının parası var mı demiyor, ders çalıştıracak baba, anne var mı sormuyor.

Öğretmende ağza alınmayan sözler, elinde eksik olmayan bir sopa. O günler geride, kaldı bugün her mahallede bir okul, çeşidi bol ortaokul ve liseler.

Nereyi okumak istiyorsun imkânlar elinin altında, meslek liseleri dersen hepsi de var.

Artık okumak isteyene yok yok.  Her ile bir üniversite açıldı. Kırşehir’e açılan üniversiteye de Ahi Evran’ın adı verildi. 

Bugün ki gibi her ilde bir üniversite yoktu. Ülke genelinde sayılı üniversiteler vardı. Okumak isteyenlerin ekonomisi el vermediğinde o yıllarda birçok arkadaş saniyede çıraklığa başlamıştı.

Ekonomisi iyi olan alillerde çocuklarını okutmak için İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük ilerde üniversitelere gönderirlerdi. 

Bugün okuma fırsatı olmayanların birçoğu Kırşehir’de sayılı esnaf oldular, okuyanların çoğu da yurtdışında ve yurt içinde saygın ilim adamı oldu.

Bunlar hepsi de bugün ilimizin marka değerleri. Yaşlılar bilir bundan elli altmış yıl önce kadar, üniversitede okumanın büyük forsunun olduğu dönemlerde, Kırşehirli bir genç üniversitede okumak için köyden ayrılmış. 

O yıllarda köylü bir gencin üniversite okuması çok kıymetli. Yaz tatilinde köyüne gelmiş. Akrabaları, köylüleri tarafında ikram İzzet bol… Üniversiteli bir gençleri var.

Üniversiteli gencimiz yaylada koyun güttüğü, kuzu otlattığı çadırda dedesiyle yattığı günleri özlemiş.

Dedesine, "Dede beni bu gece yaylaya götür de seninle çadırda yatalım" demiş. Dede bu torununu, hem de üniversite okuyan torununu kırar mı hiç. Almışlar çadırı gitmişler yaylaya kurup yıldızların altında bolca sohbetin ardında yatmışlar. 

Gece bir vakit olmuş, dede torununu "Kalk, kalk" diye uyandırmış. Üniversiteli gencimiz uyanmış. "Ne oldu dede?" diye sormuş. 

Dede, "Ne görüyorsun?" diye sormuş torununa, torun, gökyüzünü bakıp "Milyonlarca yıldız görüyorum dede" demiş. 

Dede, "Bu sana ne ifade ediyor" diye sorunca, torun birden havalara girmiş, kendini ispatlayacak ya, üniversite okuyor üstelik. İlim tahsil etmiş torun başlamış dedesine izah etmeye, "Dede şimdi bu durumu kozmolojik olarak açıklamaya çalışırsak, gökyüzündeki milyonlarca yıldız, galaksiyi oluşturur, galaksiler saman yolunu, bunlar beraber uzatmış cevabı.

"Torun kendini dedeye ispat telaşındayken, dede çakmış toruna tokadı. "Ne vuruyorsun dede yaaaa..."

 Dede çıkışmış torununa: "Kedine gel bak üstümüzde çadırı çalmışlar görmüyon mu?"

Diplomalı olmak böyle bir şey demek ki? Bizim zamanımızda şartlar çok zordu, fakat okulun, okumanın bir kalitesi vardı. 

Ülke genelinde okurlarımız ve Üniversitelerimiz çoğaldı, üniversiteli diplomalı gençlerimiz her yerde. Diplomalı gençliği üretip, içi boş bir gençlik var şimdi ülkemizde.

Ey üniversite gençliği, üstünüzde çadır çalınmış, siz yıldızlara bakıp yorum yapıyorsunuz. Diplomam var elimde diye hava atıyorsunuz?..