Sadece dikkat çekmek maksadıyla böyle bir gün tahsis edilmişse tamam ama camilerin imamların her gün yeni bir gün yeni başlangıç, taze bir başlama vakti olarak görmeleri gerekir. Her vesile ile yemeğe mideyi doldurmaya alışkın insanlar bu günü de kamunun sırtından bir doyma vakti olarak algılayacaksa gerek yok derim. Camide görevli insanların umumiyetle birbirlerini çekemedikleri, dedikodu ettikleri bir gerçek. Hatta her defasında açık aradıkları da bir gerçek.
Bir camide görevli imam, bir hafta önce ”öpüşen gençlik istemiyoruz,secde eden gençlik istiyoruz” diyen adamın bir hafta sonra caminin alt katında faaliyette olan Kuran kursunun muallimesi bayan ile secde ettiği mekanda öpüşürken yakalanmasını bir zaaf bir insani kusur olarak değerlendirebilirsiniz lakin hanımın sürgün edilip imam efendinin ödüllendirilmesini hangi haklı sebeple izah edebilirsiniz? Bu konuyu basında dört defa yazdım ama cevap veren olmadı. Hatta il müftü vekili ile bir karşılaşmamızda selamımı aldı lakin tanışma faslında yere bakarak soğuk davrandı. Ortak arkadaşa sonra izah ettim soğukluğun sebebini. Bu da bir ötekileştirme olsa gerek.
Eskiden “iman eden, mümin” ifadesi vardı dini literatürde. Şimdi ise “inananlar” ifadesi var. İman eden adam Allah’tan başkasına iman edilmeyeceğini bilerek iman ederdi. İman etmek, selamete ermekti. İman etmek, güç kazanmaktı. İman etmek zenginlikti, güçlü olmaktı. İman etmek en birinci vazifeyi yapmak demekti. Zaten anlayan da ancak Allah’a iman edileceğini bilirdi. Bu yüzden iman edene ”mü’min” demekten iftihar ederdi. Ya şimdi…Evet şimdi iman eden gitti yerine “inanalar” geldi. Muğlak ve her tarafa çekilebilen bir ifade.
İnananlar, hayali rüya kurgularına inanarak “İslam bu” zannedenlerdi. İnanalar, sırlı karşılaşmalar, esrarengiz düş buluşmalarında sözde “Allah dostu” denilen uydurukçuların dolduruşuna gelmekti.İnananlar,saç sakalı kıl kendir ile cüppe ile sopa ile aldatanlara inanmamak demekti. İnananlar güce inanalardı. Oysa “güç adalettedir” diyor Emir Temur. Güce yakın olmak, gücün safında olmak, gücün kudretin faydalanma arzusu inananların en bariz vasfıydı. Fotolar çekip, selfiler çekip sosyal medyada yayımlayıp “işte ben de gücün yanındayım, güç benim arkamda” diyen yalancılar türedi memlekette. “Hocaefendilere kulluk,”(adına saygı, hürmet ne derseniz deyiniz) bir dini vazife olarak etrafa lanse edildi. Çünkü onlar da bu işin arızi, hayali olduğuna kanaat getirmekteydiler. Lakin kör olası dünyalık…Hani eskilerden bir yalancı” kör olası hanede evlad-ü ayal” var diyordu ya işte öyle…Kimi evlat için, kimi ayal için kimi de kör talihi için bu gücün etrafında birleşip gerçek hakim, gerçek güç olan iman edenlerin gönlündeki zenginlik olan en büyük kudreti unuttular. Sonra da çıkıp “inananlar” deyip işin içinden sıyrıldılar.
İman edende dünyalık yoktu. İman eden ne “ hurma ağaçları ağlıyordu” yalanına ne tevessül eder ne de dinlerdi bu yalanları. Dini hikayeleştirenlere dini masal devrine sokanlara mümin değil başka gözle bakarlardı. İsrail oğulları Yahudiliği nasıl bir uydurma hikayelere çevirip perişan olmuşlarsa bu hikayecilere de onlardan başka bir unvan vermezlerdi. Dini hikayeler”adıyla uydurma ve akla uygun olmayanları din budur” diyerek satılmasına din tacirlerine fırsat verilmemelidir.
Bu gün en büyük sıkıntı iman eden yerine ikame edilen inananların ortalıkta dolaşmaları,mü’minin arada kalması inananların tercih edilmesi olmuştur. Yeniden başa dönüp “ey iman edenler,ey müm’inler” nidasına muhatap Müslümanlar yetiştirmek imamın caminin ve onların tepesindeki Diyanetin birinci vazifesi olmalıdır. Dinin hikayeleştirilmesine mani olmalıdırlar. Dini ticaret konusu yapılmaması için bütün cemaat ve gurupların ne kadar İslami olduklarını en azından soranlara açık ve net bir şekilde izah etmelidirler. Dün laikler karşısındaki “ağzı var dili yok” misali suskunluğa bu gün son vermelidirler. Din adına konuşan hiçbir çekincesi olmadan dini ve doğruyu savunan adamlara dindarlara ihtiyaç var.Bir Özbek dostumla beraber otururken yanımıza birkaç kişi daha geldi dost Sovyet sistemi aleyhine ve dini değerlerimiz üzerine konuşurken ”ake dün böyle konuşmuyordunuz” demesi üzerine o dost,”o zaman ağzımız vardı ancak dilimiz yoktu, şimdi hem dilimiz hem de ağzımız var” demişti. Mü’minlere selam olsun!