Churchill ve Lloyd George tarafından düşünülen
Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesi ve
İstanbul işgâl edilerek Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması önerisi
15 Ocak 1915 tarihinde İngiliz Savaş Kabinesi’nde de kabul edilmiştir.
GİRİŞ
109. Yıldönümünü idrak ettiğimiz Çanakkale Deniz Zaferi’ni sebep ve sonuç ilişkilerini de dikkate alarak bu makale sayfasının sınırlılıkları içinde ele almaya başladığımız, üç bölümden ibaret makale dizisinin ilki dün ve ikincisi de bugün okuyucu ile paylaşılan makale dizisinin son bölümünün de yarın okuyucu ile paylaşılması planlanmıştır.
DENİZ HAREKÂTININ GEREKÇESİ
Müttefikler cenahındaki gerek siyasî liderlerin gerekse de Batı Cephesi’ndeki komutanların, Ekim 1914 ayından sonra Batı Cephesi’nin kilitlenmiş olması nedeniyle bu cephede dolaysız tutumla [1] sonuç alınmasına ilişkin ümitleri gittikçe azalmıştır. Nitekim 7 Ocak 1915 tarihinde Savaş Bakanı Lord Kitchener, Batı Cephesi’ndeki İngiliz Sefer Kuvvetinin Komutanı Mareşal John French’e yazdığı mesajda Fransa’daki Alman mevzilerinin taarruzla ele geçirilemeyecek ve tam olarak da kuşatılamayacak bir kale olarak kabul edilebileceğini, bu durumda bu mevziler karşısında tutunabilecek kuvvetler bırakılarak, asıl harekâtın başka yerlerde sürdürülebileceğini belirtiyordu. Churchill de benzer şekilde düşünüyordu. Düşman ittifakının bir bütün olarak dikkate alınması gerektiği üzerinde duran Churchill, modern sahadaki gelişmelerin mesafe ve hareket kabiliyeti ile ilgili ana fikirleri değiştirdiğini, bunun bir sonucu olarak başka bir muhârebe ve harekât alanında vurulan bir darbenin düşmanın stratejik yanına vurulmuş gibi kabul edileceğini, bu çerçevede kesin sonucun alınacağı sanılan Batı Cephesi yerine diğer cephelerin de alternatif hâline geldiğini, böylesi bir yaklaşımın İngiltere’nin geleneksel amfibi stratejisine de uygun düştüğünü, böylece İngiltere’nin o zamana değin ihmâl edilmiş olan deniz gücünün sağlayacağı askerî avantajdan yararlanmanın mümkün olacağını düşünüyordu. Maliye Bakanı Lloyd George da İngiliz kuvvetlerinin büyük kısmının, Merkezî Devletler’in arka kapısına ulaştıracak bir yol olmak üzere Balkanlara kaydırılması fikrini savunmaktaydı. Dönemin Paris Askerî Valisi General Joseph Simon Gallieni de Yunanistan ve Bulgaristan’ı Fransız kuvvetlerine katılmaya teşvik edecek derecede kuvvetli bir ordu ile, İstanbul’a ilerlemek için bir hareket noktası olarak Selanik’e bir çıkarma yapılmasını teklif etmişti. İstanbul ele geçirildikten sonra, bunu, Romenler ile işbirliği hâlinde Tuna’ya (Avusturya-Macaristan içine) doğru bir ileri harekât izleyecekti. Bu teklif, savaşın (1918 yılındaki) son aylarında Müttefikler tarafından fiilen uygulanan hareket tarzına benzemekteydi.
Bu gelişmelere paralel olarak Doğu Avrupa’da Alman Ordularının baskısında bulunan Ruslar, Doğu Anadolu’daki durumlarının da sıkışması üzerine 2 Ocak 1915 tarihinde İngiltere’ye başvurarak Osmanlı Devleti’nin başka bir yerde yapılacak kara ve deniz gösteri harekâtıyla meşgul edilmesini istemiştir. Bu öneriyi fırsat bilen İngiltere ve Fransa’nın, Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesi hâlinde Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını Ruslardan önce ve özellikle onların karışmasına meydan vermeden ele geçirmeleri mümkün olabilecekti. Bunun başarılması hâlinde ayrıca Alman askerî gücünün Orta Avrupa’dan tecridi ile Osmanlı Devleti’nin savaşta saf dışı bırakılması mümkün olabilecekti.
İngiltere Savaş Bakanı Kitchener, Avrupa’da Batı Cephesi’nde devam eden siper savaşlarından sonuç alınamayacağını görünce, Çanakkale’nin denizden zorlanmasının uygun olacağına ve Boğazlar’ın da denizden zorlanarak geçilebileceğine kanaat getirmiştir. Churchill, Kitchener ve kimi muhatapları Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilebileceğine kanaat getirmişlerdi ama Çanakkale Boğazı’nı zorlayarak denizden geçmek Boğazları kontrol etmek gerçekten mümkün olabilir miydi? Bunu da yaşanan tecrübeler gösterecekti.
Churchill ve Lloyd George tarafından düşünülen Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesi ve İstanbul işgâl edilerek Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması önerisi 15 Ocak 1915 tarihinde İngiliz Savaş Konseyi’nde [2] de kabul edilmiştir. Savaş Konseyi bu kararıyla Kafkas Cephesi’nde zor durumda olduğunu belirten Rusya’yı rahatlatmayı, Boğaz’ı geçmek suretiyle Osmanlı Devleti’nin hükûmet merkezini ele geçirerek kısa sürede Osmanlı Devleti’ni savaşta saf dışı bırakmayı, böylece savaşın başlangıcında tarafsız görünmekle birlikte Almanya ve Avusturya-Macaristan safında savaşa girmelerinden endişe edilen kimi Balkan devletlerinin (özellikle de Bulgaristan’ın) bu konudaki muhtemel yönelişlerinin önünün alınması hedefleniyordu.
DENİZ HAREKÂTI BAĞLAMINDA ULUSLARARASI GELİŞMELER
İngiltere ve Fransa’nın Çanakkale Boğazı’nı denizden zorlayarak geçme çabaları, İstanbul ve Türk Boğazları üzerinde tarihî emelleri olan Rusya’nın da buraları almak üzere Müttefikler’i nezdinde harekete geçmesine neden oldu. Çünkü İngiltere ve Fransa, Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u ele geçirdikleri takdirde, İstanbul’un, Rusya’ya bırakılmama tehlikesi ortaya çıkabilirdi. Öte yandan Çanakkale Deniz Harekâtı sonrasında İngiltere himâyesine girebilecek bir İstanbul’un Yunanistan’a verilme ihtimâli de asırlardır Boğazları ele geçirmeye çalışan Rusya’yı rahatsız etmekteydi.
Rusya her ne kadar Çanakkale Harekâtı öncesinde, bu harekât başarılı olduğu takdirde Boğazlar Bölgesi’nin kendisine verilmemesi endişesine kapılmış ise de Ruslar ile İngilizler arasında Haziran 1914 ayında Denizcilik Bakanları seviyesinde yapılan görüşmelerde Türk Boğazlarına yönelik Rusya’nın istekleri İngiltere tarafından da kabul edilmişti.
Boğazlar’a yönelik bahse konu endişeleri taşıyan Rusya’ya mukabil, Almanya, Osmanlı Devleti’nin müttefiki olduğu hâlde, Boğazlar’ın İngiltere ve Fransa’nın eline geçmesini çıkarlarına aykırı bulduğundan, bu bölgeyi Rusya’ya teklif ederek, Rusya ile ayrı bir barış antlaşması yapılması için Rusya nezdinde bazı girişimlerde bulunmuştur. Bu durum, İngiltere ve Fransa’yı telaşlandırmış, bu ülkeleri Boğazlar konusunda Rusya’nın isteklerini kabul etmek zorunda bırakmıştır. Almanya, bu şekilde Rus Cephesini kapatarak, Müttefikleri bölecek ve Batıda sadece İngiltere ve Fransa ile karşı karşıya kalacaktı. Almanya’nın müttefiki olan Osmanlı Devleti ise bu olaydan haberdar değildir. Bu gelişmeler sonrasında Rusya, Boğazlar konusunda inisiyatifi ele almak ve sorunu kendi lehine çözümlemek için, Şubat 1915 ayından itibaren İngiltere ve Fransa nezdine girişimlere başlamıştır.
İSTANBUL ANTLAŞMASI
Rusya’nın, Birinci Dünya Savaşı’ndaki hedefini özetle belirtmek gerekirse, Boğazlar’ı ve İstanbul’u ele geçirmek olduğunu söylemek mümkündür. Rusya Dışişleri Bakanı Sazonov, Rusya’nın, Boğazlar’a yönelik bu isteklerinin İngiltere ve Fransa tarafından kabul edilmesi hâlinde, İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerine yönelik düşüncelerinin de Rusya tarafından kabul edileceğini bildirmişti. Rusya 4 Mart 1915 tarihinde İngiltere ve Fransa’ya verdiği notalarla “isteklerini açıklamış, Fransa 12 Mart’ta, İngiltere de de 10 Nisan’da Rus taleplerini kabul etmiştir.
Sonuçta İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Mart ve Nisan 1915 aylarında gizli olarak imzalanan İstanbul Antlaşması’na göre; İngiltere, İstanbul ve Türk Boğazlarına yönelik Rus isteklerini kabul ediyordu. Bu antlaşmaya göre, Rusya; İstanbul (şehri), İstanbul Boğazı’nın her iki kıyısı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’nın Avrupa kıyısını alacak; buna karşılık İstanbul Limanı, Müttefik ticaret gemileri için serbest bir liman olarak bırakılacaktı. Rusya, İstanbul ve Türk Boğazlarına yönelik İstanbul Antlaşması ile somutlaşan heveslerinin Fransızlar ve İngilizler tarafından tanınmasına karşılık kendisi de İngiltere öncülüğünde hazırlanan Osmanlı Devleti’nin Asya ve Orta Doğu’daki topraklarının İngiltere ve Fransa çıkarlarına göre düzenlenmesini [3] tanıyacağını beyan ediyordu. Ayrıca, bu antlaşma ile Rusya, İran’ın petrol bakımından zengin bölgelerini “İngiliz nüfuz bölgesi” olarak kabul eden 1907 yılında yapılmış olan İngiliz-Rus Antlaşması’nı da teyit ediyordu.
Not: Devam edecek…
© 2024. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
SON NOTLAR
[1] Dolaysız (Doğrudan) Tutum, Prusyalı Stratejist Clausewitz’in de belirttiği üzere düşmanın ana kuvvetlerinin savaş alanında kesin bir şekilde imhâ edilmesidir. Savaş tarihi boyunca pek çok komutan ve askeri teorisyen tarafından, savaşı kazanmanın yegâne kesin yöntemi olarak kabul edilegelmiştir. İngiliz Stratejist Basil Liddell Hart tarafından kavramsallaştırılan Dolaylı Tutum Stratejisi ise askerî strateji olarak, düşmanın ana kuvvetlerinin savaş alanında imha edilerek yenilmesi şeklindeki geleneksel Doğrudan Tutumdan farklı olarak, düşmanın fizikî ve psikolojik dengesinin bozularak savaşma kararlılık ve gücünün kırılmasına yönelik stratejik tutumları içerir ve ifade eder.
[2] Savaş Konseyi (War Council); İngiltere’de, I. Dünya Savaşı’nın etkin bir şekilde yüksek sevk ve idaresinden sorumlu meclis olarak kurulmuştur. Savaş Konseyi ilki 25 Kasım 1914 tarihinde olmak üzere 14 Mayıs 1915 tarihine kadar muhtelif aralıklarla toplanmıştır. Mayıs 1915 ayı sonunda Kabinenin değişmesiyle adı geçen Konsey, Haziran 1915 ayından itibaren “The Dardanelles Comitte (Çanakkale Boğazı Komitesi)” adını almıştır. Bu tarihten itibaren görev fonksiyonu değişmemekle beraber mesaisinin çoğunu Çanakkale ve Doğu Akdeniz konularına ayırmıştır. 7 Ekim 1915 tarihinde bu konseyin ismi “War Comittee (Savaş Komitesi)” olarak değiştirilmiş, ilk toplantısını da 2 Kasım 1915 tarihinde gerçekleştirmiştir.
[3] Bahse konu düzenleme 18 Mart 1915 tarihli İstanbul Antlaşması’ndan yaklaşık bir yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya’daki topraklarının paylaşılmasını içeren (16 Mayıs 1916 tarihinde) İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes- Picot Antlaşması ile somut ifadesini bulacaktı.