Çanakkale savaşları için hem deniz hem de kara savaşı denmesinin sebepleri var. Bunlar, her karışı kanla, canla sulanmış yarımadayı gezerken görülüyor ve anlaşılıyor. Bunun yanında kan donduran olaylar ve üzerinde düşünülmesi gereken vahşetler var…
*
Kültür Sanat Muhabirleri Derneği’nin Turizm Bakanlığı katkılarıyla düzenlediği, “Medya, Kültür / Sanat ve Turizm Buluşmaları” kapsamında ziyaret ettiğimiz Çanakkale’de gazetecilere mihmandarlık yapan rehberlerin anlattıkları bilgilenmemizi sağlarken bazı hadiseler de hüzünlendirdi…
Önce birkaç hususu belirteyim.
*
Güneş balçıkla sıvanamaz ya; Anafartalar zaferinin ardından “İstanbul’u kurtaran kahraman” unvanı alan Mustafa Kemal, efsaneleşirken gördüğü ilgi Harbiye Nazırı Enver Paşa başta olmak üzere pek çok kişiyi rahatsız eder ve önü kesilmeye çalışılır. Arka plana itilir…
Bu arada bir meslektaşımız Ruşen Eşref Ünaydın devreye girer ve 1918’de Yeni Mecmua’da yayımlanan “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat” başlıklı röportajı gerçekleştirir. Denilir ki: Mustafa Kemal’i Türk basınında böylesine tanıtan ilk yazı ve ilk röportajdır bu…
Atatürk’ün kıskanılmasıyla ve kendisine reva görülenlerle ilgili yazıp söylenecek çok şey var ama bunları başka bir yazıya konu ederiz…
*
Evet, Çanakkale; barut ve kan kokusunu dayanılmaz kılan savaşlara sahne olmuştur. Düşman mevzileri ile Mehmetçik birkaç metrelik mesafedeki mevzilerde konuşlanmış ve sıkılan kurşunlar havada çarpışmıştır. Bu, anlatılırken insana film sahnesi gibi inanılmaz geliyor ama gidip gezince nasıl olduğu net biçimde görülüyor.
Ola ki inanmakta tereddüt gösteren olursa, yukarıda sözünü ettiğim röportajda Mustafa Kemal’in gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın’a anlattıklarını okusun. Paşa diyor ki:
- Biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı vak’asını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuranı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelimei Şehadet çekerek yürüyorlar
*
Bu destanın izlerini Gelibolu Yarımadası'ndaki Şahindere Şehitliğinde, 57. Piyade Alayı Şehitliğinde, Conkbayırı’nda, Şehitler Abidesi’nde net biçimde gördük. Ancak bunlara ilave birçok yer, mekan ve kişi de hikayeleriyle dilden dile geziyor buralarda…
Hele biri var ki…
*
Gelibolu’daki Arıburnu’nda yaşanan kanlı muharebeler sırasında bir Anzak askeri tarafından kesilen başı taa Avustralya’ya götürülen Mehmetçik’in başına gelen, hazin hikayelere vahşet boyutu kazandırıyor.
Hadise şu:
Şehit ettiği Mehmetçiğin kafatasını mumya yapıp yıllarca saklayan Anzak askerinin, bunu arkadaşlarına “Ben bir Türk öldürdüm” diye göstermesi bir insanın vahşileşmede nerelere varabileceğini de gösteriyor.
2003 yılında Türkiye'ye getirilerek ‘Meçhul Asker’ olarak defnedilen Mehmetçiğin başına gelenler, Avustralya yerlileri Aborjinlerin nasıl soykırıma uğradığını göstermesi bakımından da anlamlı…
Çanakkale, bize, hep uyanık ve tetikte olmamız gerektiğini anlatan bir doğal uyarı merkezi. Çökersek kalkamayız…