Sevgili okurlarım, maalesef her sabah yeni bir çocuk istismarının yaşandığı güne gözlerimizi açıyoruz. Son 10 yılın istatistiki verilerine baktığımızda çocuklarımıza karşı cinsel istismar vakalarının arttığını gözlemliyoruz. Toplumsal yaşamın dinsel referanslarla dizayn edilmesi ve ele alınması gibi bir anlayış ortadan kalkmadığı sürece, çocuk gelinlerin normal karşılanması gibi bir anlayış ortadan kalkmadığı sürece, istismar vakalarının da son bulmayacağı kanaatindeyim açıkçası. Adliyelerde görüşülmekte olan 4 istismar davasından birisinin çocuk istismarı olduğu gerçeği ile ne yazık ki karşı karşıyayız.
“Çocuk susar, sen susma” gibi bir sloganla milyonlarca vatandaşımız bu vakaların artık geçici değil, kalıcı yöntemlerle son bulmasını talep ediyor ve hadım gibi cezaları gündeme getiriyorlar.
Cinsel istismarı “çocuğun kendisinden büyük bir kişi tarafından cinsel obje olarak kullanılması, cinsel tacize maruz kalması” olarak tanımlıyoruz. Cinsel istismar, aslında tarihin her devrinde ve sıklığı değişse de her kültürde en önemli toplumsal sorunlardan birisi olmuştur. Tüm inanç ve kültürlerde yasaklanmasına ve ahlâksızca bir davranış olarak görülmesine karşın maalesef tam olarak engellenememiştir. Günümüzde de hiç aklımızdan geçmeyecek kişi ve mekânlar bu sarsıcı olaylarla gündeme gelmektedir. Cinsel istismar, çocukları ilişkiye girmeye zorlamaktan, cinsel amaçlı dokunma, çocukların mahrem vücut bölgelerini görmek isteme gibi davranışlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Cinsel istismarın aile içerisinde yaşanması, yani çocuğun aile fertlerinden biri ya da yakın akrabaları tarafından tacize uğraması, ahlâksızlığın, rezilliğin, kepazeliğin, iğrençliğin zirve noktasıdır. Aile içi cinsel istismar, hanedeki diğer bireylerin haberinin olmaması ya da olsa da korkutularak susturulması gibi nedenlerle uzun süre devam etmektedir. Hâl böyle olunca, aynı ortamı paylaşma nedeniyle çocuk her an risk altındadır. Hele hele hanedeki diğer bireylerin durumdan haberdar olmaması saldırgan için güvenli ve serbest bir ortam oluşturur. Hiç kimse şüphelenmeyeceği için kendisine sınırlama getirilmemektedir. Çocuk, taciz edenin akraba olması nedeniyle, uzun süre maruz kaldığı bu durumu anlamlandıramaz. Beklemediği bir kişiden, beklemediği bir davranışla karşılaştığı için nasıl tepki vereceğini ve bu olayı kiminle paylaşacağını bilemez.
Günümüzde kız çocukları erkek çocuklarına oranla daha çok risk altındadır. Çocuklara karşı cinsel istismar gelişmiş ya da az gelişmiş tüm toplumlarda yaşanan önemli sorunların başında gelmektedir. Cinsel taciz ile fiziksel şiddet bir arada görülen iki olgudur. Taciz eden kişi çocuğu döver, hırpalar ve zarar verir. Bununla beraber saldırgan, çocuğa, tacizi başkalarına anlatmaması için ağır baskılar yapar. Çocuklar, başlarına gelebileceklerden korkmaları sebebiyle tacizi başkalarına ve hatta en yakınlarına bile anlatmazlar, anlatamazlar. İstismarda bulunan kişi, çocuğun yakınlarından biri ise, taciz eden kişi, çocuğa, yalan söylemek ve iftira atmakla suçlanacağı, hiç kimsenin kendisine inanmayacağı fikrini aşılamaya çalışır. Nitekim tacize uğradığını söyleyen çocuklar, anne ve babası tarafından yanlış anlamak ya da yalan söylemekle suçlanmaktadır. Anne ve babalar çocuklarının bu yöndeki serzenişlerini dikkate almalı ve çocuğu yargılamadan ve küçük düşürmeden doğruyu öğrenmelidirler. İstismar ettiği yönünde çocuk tarafından şikâyet edilen kişi hakkında “hayır, bu insan bunu yapmaz” şeklinde düşünceler, istismara dolaylı da olsa göz yumulduğu manasına gelir. Var olan ve yaşayan hiçbir canlıya, çocuğa da, kadına da, hayvana da, istismarın olmayacağı bir dünya dileğiyle…
Öznur Karaoluk
Çocuk Gelişimci
Okulöncesi Öğretmeni