Çok büyüksün Oosterwolde

Ömer Aydos

Jayden Oosterwolde yazıma senden bir kez daha özür dileyerek başlamak istiyorum. Çünkü geçen sezonun ikinci yarısında takıma Jorge Jesus’un ısrarlı isteği üzerine katıldın ve çok kısa süre aldığın birkaç maçta hiçbir şey veremedin ve hepimiz “Nerden buldunuz bu adamı. Hem de 7 milyon Euro verdiniz, siz kafayı mı yediniz? Bu futbolcu bile değil.” demiştik. Bu yüzden tekrar tekrar özür diliyoruz.

Ülkemizin Avrupa kupalarında kalan tek temsilcisi Fenerbahçe’nin Konferans Ligi'nde son 16 turundaki rakibi adı sanı fazla duyulmamış, fakat son iki sezon Belçika Ligi’ni silip süpüren ve şu anda lider olan ve son 26 maçının 22’sini kazanmış, 4’ünde berabere kalmış, Avrupa Ligi’nde Liverpool ve Eintracht Frankfurt gibi takımları devirmiş bir takım olan Union Saint-Gilloise. Çok genç, fizik yapısı mükemmel, çabuk, sert ve hızlı oynayan bir takım.

Sarı Lacivertlilere ters gelebilecek oyun yapısı, sert oynayan, hızlı ve çabuk atak yapabilen ve dinamizmi ile rakipleri alt eden bir takımdı rakibimiz. Üstelik Fenerbahçe’nin de kırılgan yapısı ve son zamanlarda oynadığı oyunun güçsüz ve düşen bir performansının oluşması ile birlikte birçok sakatlık problemi yaşaması, stoperlerinin sürekli sakatlanması, orta saha gücünün devre arası transferinde giden futbolcuları ile büyük düşüş göstermesi açıkçası bu tur için bizi oldukça endişelendirmişti.

Ara transferde orta sahaya takviye diye alınan Rade Kuruniç’in yeteri kadar katkı sağlayamaması, Kuruniç alındı diye gönderilen Miguel Crespo, Emre Mor, Lincoln Henrique’nin hatta Bartuğ Elmaz’ın bile aranması, üstelik bu ara sakatlanan formda bir İrfan Can Kahveci’nin de olmayışı endişelerimizi iyice artırmıştı. Sadece tek tesellimiz Fred’in sakatlıktan dönmesiydi.

İşte bu handikaplarla çıktı Sarı Lacivertli ekibimiz rakibi karşısına. Rakip maça çok hızlı ve sert başladı. Uzun boylu futbolcuları ile çok koşan, sert müdahaleler yapan ve hızlı oynayan bir rakip görüntüsü verdi ilk dakikalarda. Fakat karşısında hiç ummadığı ve bizim de hiç beklemediğimiz bir Fenerbahçe çıkıverdi ilk 5-10 dakikadan sonra.

Rakip çok iyiydi, fakat tecrübe eksikliği ve hızlı oyun ile aceleci oyunu karıştırması, üstelik teknik kapasitesi sınırlı ve yıldızı olmayan bir rakip olduğu da geçen dakikalarda belli oluverdi. Üstelik taktik yanlışlığı da yapmıştı veya taktik açısından yeteri kadar olgunlaşmış bir ekip olmadığı da anlaşıldı ilerleyen dakikalarda.

Ekibimiz Fenerbahçe ilk 10 dakikadan sonra müthiş bir mücadele örneği gösterdi. Sahanın her karışında rakibine baskı yaptı. Defans kurgumuz her ne kadar Ferdi ile başlanılmamış olsa da fizik yapısı güçlü, çabuk ve hızlı, biraz da sert oynamayı seven bir Jayden Oosterwolde ile başlamak da Çağlar ve Djicu’lu stoper tandeminin yanında yer alması çok doğru bir kurgu idi. Tüm stoperlerin sakatlandığı bir dönemde Teknik Direktör İsmail Kartal tarafından stoperliğe devşirilen Oosterwolde’nin aynı anda sahada olması bir nevi 3 stoperle oynamak gibi olmuştu. Çağlar sakatlanıncaya kadar müthiş oynadı ve çok önemli müdahalelerde bulundu. Üstelik birinci golde de kafa ile Batshuayi’ye asist de yaptı.

Çağlar Söyüncü’nün sakatlanıp çıkması bir nevi doping oldu Fenerbahçe’nin hücum gücüne. Çünkü stoper mevkiine müthiş bir Oosterwolde geçti ve hayatının maçını oynadı bence. Sol beke de Fenerbahçe’nin jokeri ve iki sezondur son derece iyi oynayan Ferdi’nin girmesi ile Sarı-Lacivertliler’in hücum gücü yüzde yüz artmış oldu. Ferdi’nin soldan bindirmeleri ve Tadic ile müthiş anlaşmaları hücum açısından Fenerbahçe’nin yüzde 80’ini karşılıyordu zaten sezon başından bu yana. Çağlar’ın çıkması ile hem Ferdi’nin hem de Oosterwolde’nin takımda aynı anda olması daha bir dinamizm ve fizik güç artışı sağlıyordu ekibimize. İşte bu dakikadan sonra maçı kesin olarak bir aksilik olmaz ise alacağımızın işareti idi.

Defans hattı olarak mükemmel oynadı takım. Kaleci Livakoviç’e hemen hemen hiç iş düşmedi, bir iki cılız atak haricinde rakibe hiç pozisyon verilmedi. Aslında rakip ceza sahası çevresine çok çabuk ve bir çok kez hızlı ataklarla geldi fakat defans oyuncuların müdahaleleri ile bu atakları pozisyona çeviremeden püskürtüldü ve karşı ataklar da çok iyi organize edildi takımımız tarafından. Djicu-Çağlar, Djicu-Oosterwolde stoper hattı mükemmel uyumlu ve dikkatli, solda Ferdi, sağda Osayi çok dinamik oynadılar her zamanki gibi.

Orta sahada İsmail Yüksek, hayatının maçını oynadı, çok baskı yaptı ve şu ana kadar konferans ligindeki maçlarda en çok top kapan, atak kesen, boş top çalan futbolcu rekorunu kırdı. Fred oynadığı süre içerisinde eski Fred’den örnekler verdi. Kuruniç bile oyuna girdikten sonra şu ana kadarki en iyi maçını oynadı. Tadic yine akıl ve çok koşmadan maksimum fayda sağladı. Mert Hakan girdikten sonra yine iyi oynadı. Osayi Samuel çabukluğu ile hem defansta kritik müdahaleler hem de çabuk ofansif destek verdi. Ferdi’yi söylemeye gerek yok, girdiği andan itibaren takımın gücü iki katına çıkıyor. Syzmanski de gol orucuna devam etmesine rağmen müthiş koştu, çok çalıştı ve rakibi çok yıprattı. Sadece Cengiz yine düşüktü. Fizik gücü şu an çok düşük, biraz da moralsiz gibi, bu iş bir an önce çözülmeli ve Cengiz takıma kazandırılmalı. Fakat o da yine birinci golde iyi bir orta yaparak katkı sağladı. Dzeko yine girdiği andan itibaren takıma ne kadar faydalı olduğu ve oyunu çekip çevirme konusunda, sakinliği ve topu hem saklama, hem de ileriye taşıma konusunda on numara oynadı.

Hatta ve hatta aylarca forma giymemesine ve lig kadrosundan çıkarılmasına rağmen Ryan Kent bile oyuna girdikten sonra hiç sırıtmadı ve o da arkadaşlarına uyarak çok iyi oynadı ve faydalı oldu. Batshuayi için ise bir iki söz söylemeden geçmeyelim. Aslında Fenerbahçe’nin birinci santraforu Batshuayi’dir hakkını yememek lazım, oynadığı her maçta ne kadar morali bozuk da olsa goller atmaya devam ediyor. Tek şanssızlığı Dzeko’nun Fenerbahçe’de olmasıdır. Zaten Dzeko’da varsa bir takımda önce o oynayacaktır her ne kadar ilerlemiş yaşı olsa da. Çünkü Dzeko öyle bir futbolcu ve santrafor ki, inanılmaz bir oyuncu. Neden derseniz? Bir santrafor bencil olur, o hiç değil. Bir santrafor oyun yönlendirmez, hep top ona atılır o gol yapar, ya da kaçırır. Bir santrafor bu kadar iyi bir takım içi yönetimi yapabilir, top dağıtabilir, atağa kaldırabilir, sakin olabilir, top saklayabilir, gol pası verebilir. Maşallah Dzeko hepsini yapıyor. İşte o yüzden önce o oynuyor, sonra Batshuayi’ye sıra geliyor. Zaten son zamanlarda Batsuhayi de bunu kabul etmişti, ta Serdar Dursun gelinceye kadar. Ne zaman kendisinden önce Serdar Dursun tercih edildi, işte o zaman yeniden morali bozuldu. Bu da İsmail Kartal hocaya ders olsun. Önce Dzeko, sonra Batshuayi, sonra Serdar Dursun santrafor olmalıdır.

Gelelim tekrar Oostorwolde’ye. Müthiş gelişmesini her maç artırarak devam ediyor. Fenerbahçe’nin son 10 yıldır böyle mücadele gücü yüksek, bir dakika durmayan ve baskı yaparak bir oyun oynadığını görmemiştik. Bu oyun içerisinde hem sol bekte, hem stoperde 85 dakika mücadele etmek, düşmek, kalkmak, darbe yemek, nefes alamamak ve üzerine o dakikada defanstan kaptığı bir topu 80 metre sürerek son vuruşunu tam bir forvet ve santrafor vuruşu yapıp uzak köşeye bırakarak gol yapmak her babayiğidin harcı değildir. O nasıl bir nefes öyle. Buradan bir kez daha Oosterwolde’yi tebrik ediyoruz ve gelişiminin devam etmesini ve eksiklerini tamamlayarak Fenerbahçe’ye uzun yıllar hizmet etmesini istiyoruz. Fakat bu performansı devam ederse, yaşı da çok genç zaten Avrupa’nın büyük takımları mutlaka transfer edecektir ve F.Bahçe’ye büyük paralar kazandıracaktır diyoruz.

Tebrikler ve büyüksün OOSTERWOLDE diyoruz.