Cumhuriyet mi değil mi?

Zübeyir Tokgöz

Ahilerin Ankara’da kurdukları yönetimden bahsediyorum.

Yani; 1290 ile 1354 yılları arasında Ankara’da oluşturdukları otoriteden.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılma sürecinde olduğu dönemin Ankara’sından.

Meşhur bir siyasi söz vardır.

Biraz kulak kabartsak, hemen kulağımız çınlar; “otorite boşluk kabul etmez” diye.

Evet.

Nasıl ki; doğa boşluk kabul etmez ise, otorite de kabul etmez.

Otorite boşluğu, anında başka bir güç tarafından doldurulur.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’nda yenilmesiyle otoritesi zayıflamıştır.

Ve bu topraklarda Anadolu beylikleri dönemi başlamıştır.

Ankara ise sürekli birbirleriyle egemenlik mücadelesi veren bu beyliklerin tam ortasında kalmıştır.

Bu durum, Ankara’nın egemenlikleri altında bulunduğu güç merkezleri ile zayıf bir bağının oluşmasına neden olmuştur.

Oysa ki, bu dönemde ticaretin ve üretimin yoğun olduğu kentlerde, Ahilik teşkilatı çoktan kurulmuştu.

O dönemde; Ankara ürettiği soft kumaşıyla, Ankara Çayı etrafında kümelenmiş dericilik atölyeleriyle ve ticaretiyle önemli bir Ahilik merkeziydi.

Ve siyasi anlamda otorite boşluğu vardı.

Dolayısı ile kamu hizmetleri yerine getirilemiyordu.

Adalet gibi, belediyecilik hizmetleri gibi, mal ve can güvenliğinin sağlanması gibi…

Ankara Ahilik Teşkilatı; bir devletin görevleri olan tüm hizmetleri yerine getirmiştir.

Bu hizmetlere vatan savunması da dahildir.

Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı’nın da direnişçiler arasında olduğu, istilacılara karşı verilen Kayseri savunması dillere destandır.

Günümüz tarihçilerinin büyük bölümü 1290 yılından 1354 yılına kadar Ankara’yı ahilerin yönettiğinde birleşmektedirler.

Ancak Ankara’da kurulan bu otoritenin niteliği üzerinde bir tartışma söz konusudur.

Yani biz bu siyasi oluşuma; bir şehir devleti mi diyeceğiz, yoksa bir cumhuriyet mi?

Ankara’da kurulan ahi yönetimin bir cumhuriyet sayılmasının nedeni, Ahilik teşkilatında yöneticilerin seçimle işbaşına geliyor olmasıdır.

Tabi ki bu seçimler günümüz seçimleri gibi vatandaşların katıldığı seçimler gibi değildi.

Ahilik, her şeyden önce bir çalışma ve üretim teşkilatıydı. Ahiler esnaflardan oluşuyordu. Ahilik, üretim sektörlerine yani mesleklere göre örgütlenmişti.

Her meslek kolu kendi içinde örgütlenerek Ahilik teşkilatının üst yönetimine bağlanırdı.

Yönetim kurulu diyebileceğimiz bu kurul ise, o yörenin büyük meclisine bağlanırdı. Bu organlar ise ahiliğin merkezi olan Kırşehir ahilik başkanına, yani Ahi Babası’na bağlanırdı.

Bu yönetim sinsilesinde görev yapacak kişiler; dürüstlük, güvenilirlik, en az üç usta yetiştirmiş olmak, suça karışmamak gibi özellikleri olan kişiler arasından seçilirdi.

Yönetimlerin seçimlerle oluşması, bu seçimlerin katı kurallara bağlanmış olması, kişilerin bu kurallar çerçevesinde eşit olmaları, Yöneticilerin şikayetlere açık olması, bir yargı düzeninin oluşturulması ve denetimin katı olması gibi bazı unsurlar, Cumhuriyetin temel ilkeleri ile benzerlik taşıdığı için Ankara Ahi yönetimi bir cumhuriyet olarak nitelendirilmiştir.

Bu konu siyaset biliminin konusudur ve yeni belgelere ve araştırmalara ihtiyaç duymaktadır.

Eminin gelecekte kesin olarak öğreneceğiz.

Ankara Ahi yönetimi bir yönüyle öncül cumhuriyet sayılabilir.

Eğer Magna Carta, cumhuriyet sürecinin başlangıcı sayılıyorsa, Ankara Ahilik yönetimi de bu yönüyle araştırılmaya değerdir.

Çünkü Türk devlet yönetme geleneğinde güçlü beylerin oluşturduğu kurullar hep söz sahibi olmuştur.

Yeri gelince kurultaylarda kağanların iktidarının sorgulandığı bile görülmüştür…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.