Cumhuriyet’e kraliçenin bakışı

Bahattin Demiray

Ey milletin beyleri, ulular, dedi bana bakın! Bir mektup bırakıldı bana, çok mühim: "Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'Şüphesiz Rahman Rahim Olan Allah'ın Adıyla' başlamaktadır." "Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana Müslüman olmuşlar olarak gelin" diye yazılmaktadır.

Sebe ülkesinin krallık olmasına rağmen idare şeklinin bir diktatörlük olmadığı, yaptığım her işimde, vereceğim emir hakkında sizler bana şahit olmadıkça, her ne emir verdim Onun için bu mektup işinde de sizin fikir ve görüşünüz ile kuvvet almak istiyorum.

Cumhuriyetle başlayan süreçte, M. Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresini açarken yaptığı konuşmanın sonunda; “En son olarak niyazım şudur ki, Cenâb-ı Habib-i Ekrem’i hürmetine, bu mübarek vatanın sahip ve müdafii ve diyaneti olan millet-i necibemizi ve makam-ı saltanat ve hilâfet-i olan heyetimizi muvafık buyursun.” Demiştir.

Böyle bir düşünce sonucu oluşan Mecliste ise; Mahmut Esat Bey söz aldı ve sertçe cevap verdi:“Evet hıristiyanlığı… Çünkü islâmlık terakkiye (ilerlemeye) manidir. Bu dinle yürünmez mahvoluruz. Ve bize kimse de ehemmiyeti vermez..” dedi.

Kazım Karabekir,söz alarak: “İslâmlığın terakkiye mani olduğu Avrupalıların uydurmasıdır. Bu meseleyi istediğiniz kadar münakaşa edebiliriz. Fakat münakaşaya tahammülü olmayan bir mesele varsa, din değiştirme gayretidir. Netice İslâm kalırsak mahvolmayız, fakat din değiştirme oyunuyla bizi, kolay mahvedebilirler…”

Fethi Bey de gayet sert, katı cevap verdi: “Evet Karabekir… Türkler İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle kaldılar. Ve İslâm kaldıkça da bu halde kalmaya mahkumdurlar… Bunun için islâm kalmayacağız…” dedi.

Kazım Karabekir de sertlikle:“Fethi bey bu yabancı fikri şiddetle reddederim… Ben İddia ediyorum ki Türk milleti ne Hristiyan olur, ne de dinsiz kalır. Hakikat budur… Bir milletin asırlardan beri, en mukaddes duygularını bir hamlede atabileceğine inanışınız objektif bir görüş değil, hayalin izdir. Böyle bir harekete cür'et, memlekette kanlı bir istibdat ile başlar ve İstiklal Harbinin birliğini de birbirine katar.

Nasıl bitebileceğini de söyleyebilirim. Düşmanlarından kanı pahasına İstiklalini kurtaran Türk milleti, hürriyetini kendi evlatlarına boğdurmayacak. Buna cüret edeceklerin de hakkından gelecektir. Fethi Bey…” Mustafa Kemâl Paşa’ya hitaben sözlerime şöyle devam ettim: “-Paşam, maddî cephemiz zaten zayıftır, güvenebileceğimiz manevî cephemizi de düşmanlarımızın yaldızlı propagandasına kurban edersek, dayanabileceğimiz ne kalır? Bizi silah kuvvetiyle parçalayamayan düşmanlarımız, görüyorum ki, bizi fikir kuvvetiyle mahvedecekler. Buna müsaade edecek misiniz? Siz ki millete karşı, bizi bu hale getiren belanın istibdat olduğunu, zaferden sonra milletin tamimiyle iradesine sahip olarak yürüyeceğini millet kürsüsünden dahi defalarca haykırdınız. Millet Meclisini tekbirler, selatlar arasında açtınız. İslâmlığın en yüksek bir din olduğunu hutbelerle ilân ettiniz. Hepimiz aynı iman ve kanaatla aynı yolda yürüdük. Şimdi ne yüzle ve ne hakla bir kanlı maceraya atılacağız…” dedim.

Mustafa Kemâl Paşa sözümü burada keserek dedi ki: “Müzakereler çok hararetlendi., burada kesiyorum”…. Allahu Teâlâ Kâzım Karabekir’in taksiratını affetsin.

Çağdaşlık adına Kadın hakkı diyerek, otellerde, genel evlerde birer meta gibi satılan, evliliğin kutsallığı üzerine oturan kadının tek eşliliği yerine metres hayatın ile kadın iffet ve namusunun yok edildiği, evlenirken dini nikahın sanatçıların birden fazla evlilikte kullandığı, daha fazla boşanmaların aile hayatının yok olduğu bir anlayışla karşı karşıyayız..

Hazine arazileri yağmalanmış, bir takım insanların ayakkabılarının içine toprağı koyarak bu topraklar bizim diye yemin ederek toprak ağalarının türediği, adaletin farklı din inançlarına göre verilmediği, bazı görevlilerin bir takım yerden işaret alarak adaleti sıkıntıya soktuğu da bir devletini vatanını sevenlerin yerine hak etmeyenlerin IMF e muhtaç edenlerin görev aldıkları bir dönem yaşadık.

Günümüze kadar gelen darbelerdeki yöneticiler de yüce kitabımızdaki ayetin bir tezahürüdür; yasalarca suçlu bulunup bulunmadığı tespit edilmeyen bir sağdan bir soldan astık diyerek insan hayatının değerini ayaklar altına alan, yüz binlerce okumuş insanında hapishaneler de suçu olmadığı halde faydalı ilimsel çalışmalardan mahrum eden bir dönem geçirdik.

Halkın, aydınlanması adına, bir takım aydınların yaptığı yazılı ve görsel sanatlardaki eserleri ile;Yüce dinimize kutsal değerlerimize düşman eden, kışkırtan,kıran döken isyan eden, ideolojiyi ve ahlaksızlığı ile bu güne gelen bir takım insanların durumundan şikayetçi olma veya durumdan memnun olma yerine, inanç birlikteliğimizi, kutsal değerlerimize saygıyı ve sabır ‘ı telkin etmeleri olmalıdır. Kraliçenin meclisinde ki, gibi teslim olan fitne fesat yaymayan, toplumu germeyen kutsal değerlerimizi bilen ve değer veren, yapılanları da takdir eden bir meclisin özlemini de duymaktayız.

Allah c.c. da giderken Müslüman olmuş olarak gidelim.

Selam ve duayla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.