Cumhurbaşkanlığı seçimini net bir sonuçla kazanan Başkan Erdoğan için ‘Üstatlık Dönemi’ başlıyor.
Geride kalan 21 yıldaki büyük hamleler, dev yatırımlar, Türkiye’yi, çağı yakalama anlamında önemli bir yere getirdi. Kıt kaynaklarla bu yatırımları finanse etmek kolay olmadı. Toplum, özellikle dar ve sabit gelirliler epeyce bedel ödedi. Devlet bu süreçte, çok yönlü sosyal politika uygulamalarıyla, düşük gelir gruplarının yükünü hafifletmeye çalıştı.
Köprüler, otoyollar, tüneller, hızlı trenler, havalimanları, enerji santralları, savunma yatırımları, sağlık yatırımları, okul ve eğitim için yapılan büyük harcamalar… Kamu bütçesinden büyük kaynaklar, bu yatırımların hayata geçirilmesi için aktarıldı.
Artık yeni bir döneme geçmiş bulunuyoruz. Bir yandan, tamamlanan yatırımların gelir getirmeye başlaması, öbür yandan kaynak gerektiren büyük yatırım sayısının azalması, önümüzdeki süreçte kamu bütçesini rahatlatacaktır.
İlaveten ülkemiz, başta savunma sanayisi üretimleri olmak üzere, katma değeri yüksek ürün ihracatında büyük bir patlamaya hazırlanıyor. Ortalama kilo değeri 1.5 dolar olan ihraç ürünlerinden, kilosu birkaç bin dolar olan ileri teknoloji ürünü ihracatının eşiğindeyiz. Savunma sanayisi ürünleri için yurtdışına ödemek zorunda olduğumuz bedel hızla azalırken, kendi ürettiğimiz İHA, SİHA, savaş gemisi, helikopter, füze, bomba, tüfek ve tabanca gibi savunma sanayisi ürünleri sayesinde önemli döviz girdisi sağlamaya başladık.
Dış ticaretteki cari açığın en büyük sebebi enerji ithalatı olageldi. Karadeniz’deki büyük doğalgaz keşfi ve üretilen doğalgazın ulusal şebekeye bağlanması, bizlere büyük bir fırsat sunuyor. Önümüzdeki haftalarda-aylarda, hem Karadeniz’den hem de Akdeniz’den yeni müjdeler bekliyoruz.
Dahası, Libya’nın münhasır ekonomik bölgelerindeki petrol ve gaz arama çalışmalarımız sürüyor. Buralardan da güzel haberler almak bizleri şaşırtmayacak.
Ülkemizin değişik bölgelerinden gelen petrol bulunması haberleri de, yeni döneme ilişkin umutlarımızı takviye ediyor. Yusufeli Barajı’nın önümüzdeki haftalarda elektrik üretimine başlayacağını… Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin ise yakın bir zamanda ilk ünitesiyle elektrik üretimine geçeceğini de ekleyelim…
Korona salgını sürecinde, turizm sektörü 2 yıl boyunca atıl kaldı. Muhtemelen 50 milyar dolardan fazla döviz kaybı bir yana, sektörde çalışan yüzbinlerce insanımız işini kaybetti. Devlet, sektörden vergi ve sigorta primi alamadığı gibi, tam tersine ağır bedeller ödedi.
2022’de toparlanan turizmimiz, bu yıl tarihi bir rekora hazırlanıyor. Türk turizmi, artık gözünü 70 milyon turist ve 50-60 milyar dolar turizm geliri hedefine dikmiş durumda.
Madencilikte, artık hammadde ihraç eden ülke konumundan, madenlerini işleyerek, katma değeri yüksek ürünler ihraç eden ülke durumuna hızla yükseliyoruz. Yakın geçmişte açılan Borkarbür Tesisleri ile özellikle Eskişehir civarında keşfedilen nadir toprak elementleri, madencilikteki yeni sürecin ayak sesleridir.
Son yıllarda yapılan tezviratın aksine, ülkemiz tarımı da büyük ilerlemeler kaydetmiş bulunuyor. Türkiye’nin her tarafındaki çiftçiler, 2022 yılını ‘çiftçinin altın yılı’ olarak nitelendiriyor. Başta buğday ve pancar olmak üzere, tarımsal ürünlere verilen destekleme fiyatları, artan girdi maliyetlerine rağmen çiftçinin yüzünü güldürdü. Artan gelir, çiftçilerimize daha nitelikli tarımsal faaliyet fırsatı vermeye başladı. Birçok bölgemizde, kuru tarımdan sulu tarıma geçiliyor. Tarımsal işletmeler büyüyor, daha teknolojik makinalar devreye giriyor; böylece birim alandan elde edilen tarımsal ürün miktarı artıyor.
Toplam tarımsal üretimde Avrupa birincisi olan ülkemiz, birim alandan elde edilen ürün miktarının da artmasıyla, tarımda söz sahibi bir ülke konumuna yükseliyor.
Hayvancılık alanında ise, maalesef bir tutukluk hali devam ediyor. Özellikle Orta Anadolu’daki çok sayıda ahırın, kurulduktan birkaç yıl sonra atıl duruma düştüğünü gözlemliyorum. Bunlar, geleneksel usullerle yapılmış derme çatma ahırlar değil; Almanya ve Hollanda’dakiler gibi modern ahırlar.
Hayvancılıktaki bu arızanın nedenini tam olarak bilmemekle birlikte, teşviklerin yanlış kullanıldığı ve otlaksız hayvancılık anlayışının başarısızlıkta önemli rolü olduğu kanaatini taşıyorum. Hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz, elde avuçta ne varsa, teşvik ve kredileri de üzerine ekleyip, milyonlarca liraya mal olan gösterişli ahırlar yapıyor, içine çok pahalı cins inekleri yerleştiriyor. Fakat işletme boyutuna gelince nefesleri tükeniyor. İşletmenin kendi otlağı ve yem üretimi de olmayınca, ineklerini her gün 3 öğün lokantadan besler gibi beslemek zorunda kalıyor. Böyle olunca da tüm sorunlar, ‘bir torba yemin kaç para olduğu’ kısır döngüsü etrafında tartışılıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı, hayvancılık teşviklerini gözden geçirmeli; gerekiyorsa verimsiz bölgelerdeki teşvikler iptal edilmeli, ahır yaptırırken gösterişli ve pahalı yapılar yerine, basit hangarlar tercih edilmeli, kamu arazilerinin otlak olarak hayvancılık işletmelerine tahsisi mümkün kılınmalıdır. Ayrıca, yeni kurulmuş ormanlar dışındaki tüm orman alanlarında hayvan otlatılmasına dair yasaklar kaldırılmalıdır.
Bir köşe yazısı hacminde, tüm ekonomi sektörlerini tek tek ele alıp inceleme şansımız yok. Örnek kabul edebileceğimiz birkaç sektör üzerinde durmaya çalıştık. İşin özü, Türkiye, ekonomide kendi ayakları üzerinde duracak ve tüm dünyaya meydan okuyabilecek düzeye geldi. Bundan sonrasında; son 20 aydır uygulanan ‘Türkiye Ekonomi Modeli’, daha cesur politikalarla sürdürülmelidir. İçimizdeki İrlandalılar bu modeli, akıllarınca ‘ti’ye almaya cüret etseler de, ABD ve Avrupa’daki birçok bankanın, yüksek faiz politikaları yüzünden sallandığını, ABD ve Almanya başta olmak üzere, birçok gelişmiş ülke ekonomisinin ‘resesyon’ tartışmalarına konu edildiğini; dolayısıyla, düşük faiz, yatırım ve istihdam eksenli Türkiye Ekonomi Modelinin ne kadar doğru bir politika olduğunu görüyoruz.
Ustalık Dönemini tamamlayıp Üstatlık Dönemine hazırlanan Başkan Erdoğan’ın, bugünlerde kuracağı yeni kabinede, yeni dönemin çok cesur politikalarına dönük bir tasarım yapacağını düşünmek, hiç de yanıltıcı olmayacaktır.
Bir sonraki yazımızda, yeni dönemin dışa dönük cesur politikaları üzerinde duralım.