Dayan Derviş Köm Gidiyo!

Cemal Kayı

Köylerde davar (Koyun ile keçilerden oluşan sürü) beslerlerdi sürü sürü… Ak, kara, akbaş karabaş… Hemen hemen her evde az ya da çok ama mutlaka olurdu. Sütü, peynir yapılır, yoğurt yapılır, yünü uzun ve soğuk kış günleri için yorganlara döşeklere dökülürdü. Koyun, bereketin sembolü idi. Melaike gözüyle bakılır, kuzularının boynuna iğdeler, mavi boncuklar takılır, ailenin yeni doğmuş bir ferdi gibi kucaktan kucağa, hele biraz da soğuk havalarda doğmuşsa ocaktan ocağa gezdirilir,  büyüdüğünde satılan kaybolan ya da kesilen hayvanın yerini alır, böylelikle sayı eksilmez artarak çoğalırdı… Oğlak, erkek çocuğu gibidir, hareketli, sevimli bereketli olur derler boyunlarına küçücük zil takarlardı. Beyaz, sarı, siyah oğlakların büyüdükçe tüyleri bukle bukle aşağı dökülürdü…

Davarlar, adına “KÖM” denilen çevrede bulunan taşlardan yapılan iğreti yapılarda kışı geçirirler, bu Kömler ise köyün dışında sırtını küçük bir tepeye, yönünü güneye bakar şekilde kurulurdu. Güney yamaçlara kar az düştüğünden ya da düşen kar öbür yönlere göre daha çabuk eridiğinden olsa gerek iğreti kapılarının açılış yönü hep güneye bakar olurdu…

Çelebiuşağı Köyünden Mamat (Mehmet), üvey oğlu Devriş (Derviş) ile köyün çıkışında derenin ağzına elindeki küçük sürü için Köm yapmaktadır. Üst üste rast gele dizdikleri taşların üstüne çamuru az koyduklarından ikisinin de usta olmadıklarından, plansız ip tutmadan yaptıklarından olacak, biten eserlerini kömün iç yüzünden seyrederlerken yaptıkları kömün büyük bir gürültüyle üstlerine doğru geldiğini gören Mamat, kendini dışarıya atıp kaçarken bir yandan da bağırır;

“DAYAN DEVRİŞ KÖM GEDİYO!”

Gelinen on sekiz senenin sonunda demek ki yüzde doksanbeşi satın alınmış medyanın hükümeti şişirme pompası da yetmemekte, bir günde üçyüz fabrika açılışı gibi temelsiz gerçek dışı gösterilere söylemlere sığınılmaktadır. Madem böyle bir günde üçyüz fabrika açacak hevesiniz, hizmet aşkınız gücünüz vardı da onsekiz yıl neden beklediniz? Hatta, Cumhuriyetin tüm fabrikalarını, birikimlerini neden sattınız? İktidarda bulunduğunuz onsekiz yıl içinde her yıl bir şehirde üçyüz fabrika açmış olsaydınız; onsekiz çarpı üçyüz eşittir beşbin dörtyüz fabrika eder, her fabrikada da ortalama beşbin kişi çalışmış olsaydı yirmiyedi milyon kişinin işi olur, her kişinin de dört kişiyi beslediğini varsayarsak yirmiyedi milyon çarpı dört eşittir yüzsekiz milyon eder. Bu demektir ki kendi ülkemiz Türkiye’den başka yirmisekiz milyonluk bir ülkeyi de sevabına, babamızın dedemizin hayrına besleyebilirdik. Aklım almıyor bir türlü! Üçyüz fabrikanın büyüklüğünü, kapladığı alanı, yarattığı istihdamı düşünüyorum da; “HELAL OLSUN SİZLERE!” demekten de kendimi alamıyorum…

Günboyu yapılan algı operasyonları, yaratılan mesnetsiz gündemler de artık günü kurtarmaya yetmemekte, dövizin Türk Lirası karşısında yükselişini önlemek adına Merkez Bankası’nın batması bile göze alınarak pompalanan paralar, faizin yükseltilmesi de Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısındaki değer kaybına engel olamayacaktır!

On sekiz yıl içinde Türkiye’de üretim, sanayiden tarıma tamamen durdurulmuş, belli bir azınlığın mutluluğu uğruna her şeyin dışardan alımı yolu seçilmiş itibar denilerek israf yoluna gidilmiştir. Şehir hastanelerinden otoyollara, ithalattan bayiliklere imtiyazlar bir avuç azınlığa sağlanırken tütmeyen fabrika bacaları, ekilmeyip anıza bırakılan tarlalar, kapanan dükkanlar, boş oteller evine ekmek götüremeyen milyonlar gerçeğinin karşımıza çıkacağı hiç düşünülmemiştir…

Hükümet elinde bulunan devlet gücünü kullanarak muhalif seslere baskı yapmakta, sayısı bir elin parmakları kadar bile kalmayan, ancak gerçekleri yazıp söyleyen bu muhalif seslere dahi tahammül edememekte, gerçeklerin bilinmesinden rahatsız olmakta bunları kapatarak, karartarak, hapse atarak susturmaya çalışmaktadır.

Hükümetin gündeminde ne bırakıp çekilmek, ne de bir erken seçime gitme vardır. Erken seçimin, daha doğrusu her hangi bir seçimin artık Türkiye’de olmayacağını o çokbilmiş televizyon konuşmacılarının, köşe yazarlarının aksine biz, ta önceki yıllarda yazdık söyledik. Bizim “Yazılarımız Tanığımızdır”

Her yönüyle yıkımın eşiğine getirilmiş bir ülkede yöneticilerin; “DAYAN DERVİŞ KÖM GİDİYO!” deyip kendilerini yıkılan duvardan dışarı atıp kurtarırken içerde kalan Dervişlere duvara dayanması, duvarı tutması telkinini verip kaçmalarına razı olsak ta!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.