Yüzümüzün döndürülmeye çalışıldığı, övgüler düzüldüğü elin Arabı Osmanlı döneminin Fahrettin Paşasına hırsız dedi çıktı. Hem de Medine’de ki Müslümanlar baskı ve zulüm altındayken Medine’yi müdafaaya giden Paşamıza bunu söylüyor. Oysa bu cahil ve şarlatanlar geçmiş tarihlerini bile bilmiyorlar.
Ancak tarih araştırmacıları böyle demiyorlar. Fahrettin Paşa orada yok olup gidecek olan 745 kalem eseri Topkapı Sarayı’na gizlice göndererek sarayın envanterine kaydettirmiş ve koruma altına aldırarak geleceğe intikalini sağlamıştır. Kurtuluş Savaşı esnasında İngiliz ve müttefiklerinin işgali altında olan İstanbul’dan eserler Anadolu’ya gizlice götürülerek muhafaza edilmiş ve sonrasında Topkapı Sarayı’na tekrar girişi sağlanmıştır.
Demiştik ya! Elin Arab’ına güvenme diye! İşte böyle arkadan vurur bunlar adamı. Sözüm ona birde BAE (Birleşik Arap Emirliği) Dış İşleri Bakanı olacak bu zavallı cahil. Bilmez mi ki Paşanın gönderdiği kutsal emanetlerin hiç biri zarar görmeden koruma altına alınmıştır diye! Unutulmamalıdır ki o dönemin işgalcilerinin talan ederek götürdüğü eserler kötü ellerde heder olmuş dünyanın dört bir yanında satılığa çıkarılmıştır.
Fahrettin Paşa, Hicaz bölgesinde ki İngiliz kuşatmasının dağılması üzerine Peygamber Efendimize ait mukaddes emanetleri koruma amaçlı İstanbul’a göndermiştir. Fütursuzca Paşaya hırsız yaftasını yapıştıran ne vefa bilmektedir ne de vicdan ve ahlak sahibidir. Kendi coğrafyası işgal altındayken Kutsal topraklarda onu korumaya giden ve bu uğurda ölen vatan evlatlarına karşı yapılan büyük saygısızlıktır. Kaldı ki bugün Topkapı Sarayı’nda koruma altına alınan eserler, o günün Osmanlısı tarafından Mescid-i Nebevi’ye konmak üzere gönderilmiştir.
Demiştik ya! Elin Arab’ına güvenme diye! Aslında BAE Dış İşleri Bakanı Bin ZAYED in bu sözleri Ortadoğu Arapları’nın bilinç altına yerleşmiş olan ve bize karşı bakışın dışa vurumudur. Öteden beri bizim hakkımızda yer etmiş olan duygularıdır. Ve biz bunlara çevrilmeye çalışılan yüzümüzü onlara özenip özen göstereceğiz öğlemi? Ortadoğu Araplar’ın da Osmanlı’ya karşı bir sempati oluşmadığı gibi günümüze kadar uzayan da bir nefret söz konusudur.
Araplar bize sempatiyle bakıyor, ticaretimiz onlarla diye biz de onlara şirin görünelim dostluğu geliştirelim, hatta yüzümüzü batının uygar dünyası yerine Ortadoğu’nun karanlık dünyasına çevirelim gibi politikalar oluşturmak, bugün arkamızdan vurulduğumuz gibi ihanetleri de beraberinde getirecektir.
Fahrettin Paşa Medine’yi savunurken İngiliz desteği ile Osmanlı’ya karşı bayrak açmış olan Arap Bedevilerine karşı savaş veriyordu. Açlıktan ve yoksulluktan perişan duruma düşmüş olan askerlerimizi baskınlarla kılıçtan geçiriyorlar kalleşçe öldürüyorlardı. Ancak kahramanca direnen ve Medine’yi savunan Fahrettin Paşa ve askerleri 30 Ekim 1918 de imzalanan MONDOROS Mütarekesi’nden 2 ay on gün sonra ancak ülkesine dönmüştür. Yapılan saldırılar sonucu eserlerin koruma altına alınabilmesi için gizlice İstanbul’a intikali sağlanmıştır.
Aradan geçen uzun yıllar sonrasında İngiliz LORD CURZON alınan kutsal emanetlerin kendilerine verilmesini istemiştir. Ancak İsmet Paşa “Kutsal konuların siyasi görüşmelere konu yapılamayacağı” gerekçesiyle reddetmiştir. Şimdi BAE Dış İşleri Bakanı haddini aşarak geçmişte işbirlikçisi olan İngiliz LORD CURZON un ağzıyla konuşarak ihanet etmektedir. Dedik ya! Arab’a güvenme diye! İşte şimdi arkadan vurmaya başlamışlardır.
Petrolün getirisinin gücüyle böyle densiz bir iftirada bulunacak kadar küçülen bu Arab’ın petrolün verdiği zenginlikle elde ettiği hegemonyanın da sonu gelmek üzeredir. Artık yenilenebilir enerji kaynakları petrolün yerini almaya daha temiz ve ekonomik olacak enerji kaynaklarına yerini bırakmaya mecbur kalacaktır. Bu gün elinde petrolün ve paranın şımarıklığı ile küstahlaşanlar, gelecekte acınır durumda kalacaklardır.
Fahrettin Paşa’yı cezalandırma cesaretini bile gösteremeyen ve gerekte duymayan o günkü Divan-ı Harp üyeleri dururken, bugünün cahil tarih bilmez Arap’ı Fahrettin Paşa’yı yaftalayacak hırsızlıkla itham edecek.
Demiştik ya! Elin Arap’ına güvenilmez diye!