Demokrasinin zaferi, Celal Bayar ve darbe utancı...

Dursun Erkılıç

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sert esen demokrasi rüzgarları ilk önce “Milli Şef”i yani İsmet İnönü’yü sarstı. Çünkü dünyada totaliter rejimler yerle bir olmaya, özellikle insan hakları ve hürriyet isteği, buna direnen yönetimleri zorlamaya başlamıştı.

1945 Nisanında toplanan San Fransisco Konferansı, dünyaya yeni bir şekil vermeyi ve ülkeleri Cemiyeti Akvam (BM) çatısı altında toplamayı amaçlıyordu. Ancak bir sorun vardı: Demokrasi...

DEMOKRASİ KAÇINILMAZDI…

Yönetim şekillerini ve anlayışlarını, tek partili “Milli Şef” diktasından kurtaramayanların yeni dünyada yeri yoktu! Üyeliğimize karşı çıkan Afrika ülkelerinin delegeleri bile, Türkiye’nin çoğulcu bir demokrasiye sahip olmadığını ve BM’ye alınmaması gerektiğini söylüyordu. Bu duruma İnönü’nün direnmesi imkansızdı. Ayrıca, parti içinde ve toplumun değişik kesimlerinde de demokrasi istekleri artıyordu. İsmet İnönü’nün buna kayıtsız kalması da zordu. Gelişmeler, Paşa’yı artık çok partili bir düzene geçmenin mecburiyetini anlama noktasına getirmiş ve bunu 1945’in 19 Mayıs’ında yaptığı konuşma ile duyurmak zorunda bırakmıştı. Demokrasi seli coşmaya görsün, kimse duramazdı önünde. Kısa süre içinde yaşanan olaylar Türkiye’yi çok partili siyasetin kucağına atıverdi.

ÇOK PARTİLİ YARIŞ YAŞANDI

1946’da yaşanan ve “açık oy gizli tasnif” gibi antidemokratik bir yöntemle gerçekleştirilen “hileli seçim”in ardından 1950’ye gelindi. Bu arada Milli Kalkınma Partisi (MKP), Millet Partisi (MP) ve Demokrat Parti (DP) gibi siyasi oluşumlar, CHP’nin karşısında rakip olarak yerini almıştı.

16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu partilerin radyodan propaganda yapmasına imkan sağlıyor ve seçimlerin yargı denetiminde yapılmasını emrediyordu. Bu şartlarda gerçekleştirilen 14 Mayıs 1950 seçimleri dürüst bir şekilde yapıldı ve DP’nin ezici üstünlüğü ile neticelendi.

DÜZELTİLMESİ GEREKEN DİYALOG

Türkiye’nin havası birden bire değişmişti. Ancak, Celal Bayar’ın içi yine de rahat değildi. Seçim zaferinden sonra İsmet İnönü’yü ziyaret ederek “Hayatım emniyette midir?” diye sorma gereği duydu ve 1946 seçimlerinde yapılanlar hakkında tahkikat açılmayacağını belirterek, “Devri sabık yaratmayacağız” sözünü verdi.

(ÖNEMLİ NOT: Lütfen, bu diyalogla ilgili olarak yazının sonundaki düzeltme ve açıklamayı okuyun)

BAYAR CUMHURBAŞKANI OLSUN MU OLMASIN MI?

DP’nin seçim zaferinin ardından Refik Koraltan Meclis Başkanı, Adnan Menderes Başbakan olmuş, sıra Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelmişti. Ancak bunların öncesinde, Celal Bayar’ın, yani DP’nin en güçlü isminin Cumhurbaşkanı olmasının ”sakıncaları” uzun süre tartışılmıştı. Hatta bu durum sonraları, “DP ilk büyük hatasını en güçlü ismini Cumhurbaşkanı seçtirerek yapmıştı” yorumlarına sebep olacaktı.

Bayar’sız bir parti ve hükümetin gücünden çok şey kaybedeceğini ve bunun da CHP’nin işine geleceğini gören DP’liler, TBMM’deki grup toplantılarında önce Bayar’ın partinin başında kalmasını istemiş, sonra bundan vazgeçerek Cumhurbaşkanı olması yönünde karar almıştı. Bu konuda yapılan oylamaya göre, Bayar’ın Cumhurbaşkanı olmasını isteyenlerin sayısı 345, parti başkanı olarak kalmasını isteyenlerin sayısı ise 31’di.

TARTIŞMALAR VE DİĞER ADAYLAR

İlk günlerde dönemin gazetelerinde haber-yorum olarak da yer alan gelişmelere göre, Celal Bayar’ın partinin başında bulunacağı ve DP’nin Cumhurbaşkanlığı için “Bugüne kadar siyasi hayatta az tanınmış, buna mukabil fazıl, kamil ve her vatandaşın hürmetine şayan bir zatın seçilmesine taraftar” olduğu ifade ediliyordu. Bu tarife giren Halil Özyörük, Ali Fuat Cebesoy, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Prof. Sadri Maksudi Arsal, Prof. Nihat Reşat Belger, Ord. Prof. Sıddık Sami Onar ve Rauf Orbay gibi şahsiyetlerin adı Cumhurbaşkanı adayı olarak geçiyordu.

CELAL BAYAR CUMHURBAŞKANI

Bütün bu haber-yorumlar havada kaldı ve Celal Bayar Cumhurbaşkanlığı makamına oturdu. Celal Bayar; 22 Mayıs 1950’de yapılan ilk seçimde 453 milletvekilinden 387’sinin, 14 Mayıs 1954’te yapılan ikinci seçimde 513 milletvekilinden 486’sının, 1 Kasım 1957’de yapılan üçüncü seçimde de oylamaya katılan 413 milletvekilinin tamamının oylarını alarak Cumhurbaşkanı seçildi.

4’er defa Cumhurbaşkanlığı yapan Atatürk ve İnönü’nün ardından üç kez bu göreve seçilen Celal Bayar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 31 Ocak 1989’da Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasına kadarki süre içinde seçilen ilk ve tek sivil Cumhurbaşkanıydı.

Ne yazık ki; 27 Mayıs 1960 askeri darbesi DP iktidarına son vermekle kalmıyor, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı da makamından indiriyor ve Yassı Ada yolcuları arasına katıyordu.

Türkiye artık pek çok siyasi ayak oyunlarının ve entrikanın yer aldığı yeni bir döneme ve yeni bir Cumhurbaşkanlığı mücadelesine doğru yol alıyordu.

***

DÜZELTME VE AÇIKLAMA

(23 yıl önce, 2000 yılı Mart ayında Türkiye Gazetesinde yayımlanan) Yazı dizimizin ikinci bölümünün üçüncü paragrafındaki;

Türkiye’nin havası birden bire değişmişti. Ancak, Celal Bayar’ın içi yine de rahat değildi. Seçim zaferinden sonra İsmet İnönü’yü ziyaret ederek “Hayatım emniyette midir?” diye sorma gereği duydu...

ifadesinde çok önemli bir hata yapılmıştır. “Hayatım emniyette midir?” sözleri, Merhum Celal Bayar’a değil; tam tersi, merhum İsmet İnönü’ye aittir. Bu durum, Tercüman Gazetesi’nde yayınlanan “Atatürk Döneminde İsmet Paşa” adlı yazı dizisinin 4. bölümünde (21 Aralık 1992) şu sözlerle anlatılıyordu:

Nitekim İnönü, devlet başkanı olunca başvekilliği yine Bayar’a tevdi etti. Fakat sonra eski husumetler canlandı.

1950’de Demokrat Parti iktidara gelince Bayar, İnönü’yü ziyaret etti. Ona ilk sorusu şöyle oldu:

“Hayatım emniyette midir?”

Bu tarihi hatanın düzeltilmesi için bizzat arayarak ikaz eden, merhum Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy hanımefendiye teşekkür ediyor, okuyucularımızdan özür diliyorum.

Nilüfer hanımın iki itiraz noktası daha var. Bunlardan biri, merhum Bayar’ın İnönü’ye “Devri sabık yaratmayacağız” demediği yönünde. Ancak, yine Tercüman Gazetesi’ndeki söz konusu dizinin anılan bölümünde şu ifadeler yer alıyor:

Demokrat Parti’nin iktidarında 1946 seçimlerindeki seçim hilelerinden dolayı tahkikat açtırılacağı bekleniyordu. Fakat Bayar “Devri sabık yaratmayacağız” diye görüşünü açıklamış ve parti de bu görüşe uymuştu.

İtiraz edilen ikinci husus ise, cumhurbaşkanı adaylığı için Ord. Prof. Sıddık Sami Onar’ın adının geçiyor olması.

Hikmet Özdemir’in “Devlet Krizi” adlı kitabında yer alan “(...) ilk günlerde cumhurbaşkanı adayı olarak Halil Özyörük, Ali Fuat Cebesoy, Nihat Reşat Belger, Sadri Maksudi Arsal, Hamdullah Suphi Tanrıöver, hatta bir kaynağa göre de Celal Bayar tarafından Ord. Prof. Sıddık Sami Onar’ın adları ortaya atılmıştır.” (Sayfa: 79-80)

Konuya açıklık getiren 10 numaralı dip notta ise, kaynak şu şekilde belirtiliyor; Mehmet Aygen, “Cumhuriyetten Buyana Cumhurbaşkanlığı Seçimleri”, Günaydın, 12 Mart 1973.

Önemine inandığım bu hususların okuyucularımız tarafından bilinmesini istedim.

D.E.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.