Deprem değil ahlaksızlık öldürür

Ahmet Sandal

Depremde büyük can kaybı ve yıkımların asıl sebebi:

a)Müteahhitte iş ahlakının olmaması.

b)İşçide iş ahlakının olmaması.

c)Denetleyende iş ahlakının olmaması.

d)Hepsi.

Bu dört şıklı anketi geçen gün sosyal medyada Twitter’da paylaştım ve 24 saat boyunca anket sonucunu bekledim. Yalnızca Twitter’da değil, Whatsapp ve Facebook ile Instagram’da da aynı soruyu sorup da cevapları bekledim.

Cevaplar beklenildiği gibi geldi. Anketi yaklaşık 150 kişi cevapladı ve %90 oranında halkımız, müteahhitte, inşaatı yapan işçide, denetleyenlerde (Belediye görevlileri ve diğer ilgili Bakanlık yetkililerinde) iş ahlakının olmamasının depremlerdeki can kayıpları ile büyük yıkımların sebebi olduğunu belirtti.

Ayrıca, imar planı yapılmasından inşaatların denetlenmesi aşamasına kadar sorumluluğu olan Belediyelerin (Başkanından Mühendisine kadar hepsinin) deprem yıkımlarından asıl sorumlu olduklarını anketime katılanlar şıkları işaretledikleri gibi sözle de yazıyla da ayrıca belirttiler.

Bazı arkadaşlarımız da özellikle sorumluluğun siyasetçilerde olduğunu hassaten belirtiler. Örnek olması gereken siyasetçilerin ve siyaset yoluyla iktidar makamına gelenlerin iş ahlakı noktasında örnek davranış göstermeleri gerektiğini belirttiler.

Halkımız depremden ve özellikle 06.02.2023 tarihinde Kahramanmaraşlı merkezi büyük depremden asıl sorumlu olarak Belediyeleri ve siyasetçileri sorumlu tutuyor.

Şahsıma göre asıl sorumlu yalnız Belediye yöneticileri ve siyasetçiler değil, bunlarla birlikte toplumun tamamı da depremden sonra meydana gelen can kayıplarından ve yıkımdan sorumludur.

Zaten, anketime katılanların bir kısmı “hepimiz sorumluyuz, tüm toplum sorumlu” diyerek özel olarak mesaj göndererek şahsıma görüşlerini ilettiler.

Özetle halkımız diyor ki, “deprem değil ahlaksızlık öldürür.” Böylece bu yazımızın başlığını ben değil halkımız belirledi.

Bundan önce belki yüz kez, iki yüz kez yazdım ve seminerlerimde de ifade ettim. Bu toplumda “iş ahlakı” kalmadı.

Esnaf dediğimiz kişiler, işçi dediğimiz şahsılar, tüccar dediğimiz insanlar, müteahhit dediğimiz adamlar, memur dediğimiz zatlar “işimi iyi yapayım” derdinde değiller.

Esnafı, işçisi, tüccarı, müteahhidi, memuru para, mevki, makam peşinde. Kimse bu adam da “işini iyi yaptı” dedirtmek derdinde değil.

Tabi sözümü çok da fazla tüm toplum kesimlerine ve herkese teşmil edemem. Tüm toplumun tamamına “ahlaksız” diyemem. Yani bu sözüm ve bu tespitim tüm toplum için yüzde yüz geçerli bir söz ve tespit değildir

“Sözüm ve tespitim, meclisten dışarı” diyorum. Yani, işini iyi yapan ve doğru-dürüst çalışan esnafı, işçiyi, tüccarı, müteahhidi, memuru istisna tutuyorum. Onlara saygım var. Ancak toplumda meslek ahlakına sahip, işini doğru-dürüst yaparak saygıyı hakeden toplum kesimi belki iki elin parmak sayısını geçmez. Yüzde olarak söylemek gerekirse de ancak %10 kişiyi meslek ahlakına riayet edenler arasında sayabiliriz.

Böyle bir tespit başka bir Ülkede ve bu durum başka bir Ülkede müşahede edilse, tüm bilim adamları ve Ülkenin aydınları, siyasetçileri bu hususa eğilir ve buna bir çözüm bulmaya çalışır. Ancak bizde kimsenin umurunda değil. Toplumda iş ahlakı mı kalmamış, esnafı, müteahhidi, avukatı, doktoru, memuru, siyasetçisi, yöneticisi, işçisi meslek ahlakını hiç mi takmıyormuş, kimsenin umurunda değil. Başına bir sorun ve tesisatçıdan, ustadan, işçiden, esnafta, memurdan başına bir sorun ve sıkıntı gelirse, bas bas bağırıyor da bu sorunun çözümü için hiç de oralı olmuyor ve ilgilileri hesaba çekmiyor ve şikayetini iletmiyor.

Bir yerde yazmıştım ve söylemiştim: “Bu toplumdaki fertlerin adaletsizlik ve haksızlıktan yana bir derdi ve sorunu yok, ancak o adaletsizlik ve haksızlık kendisine yapılırsa, birkaç gün bas bas bağırıyor, birkaç gün sonra onu da unutup bir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor.”

Maalesef, durum bu. Dost gerçekleri söyler, acı söyler. Toplumda iş ahlakı neredeyse kalmamış. İnsanların işi-gücü, hedefi ve maksadı para, para, para olmuş.

İşini iyi mi yapmış, ardından dua mı almış, işini kötü mü yapmış, ardından beddua mı verilmiş, hiç mi hiç umurunda değil ahlaksızların.

Bir toplumda ahlaksızlık böyle dalga dalga yayılırsa, maalesef sirayet edicidir, bulaşıcıdır ahlaksızlık, tüm toplumu uçuruma götürür.

Net olarak gözlemledik ki son depremden sonra, sağlam zeminde, kaliteli malzeme kullanılarak kaliteli işçilikle yapılan ve ciddiyetle denetlenen binalar yıkılmadı, ancak bunun tersi olan binalar yıkıldı ve maalesef binlerce insanımızın ölmesine ve on binlerce insanımızın yaralanmasına neden oldu.

Onca canımızı yitirilmesine ve nice nice binanın yıkılmasına neden arıyorsanız, sağa-sola gitmeden kendinize sorunuz: “Ben akıl ve vicdanımın dediklerini mi yapıyorum, yoksa şeytanın ve nefsimin dediklerini mi yapıyorum?” Cevabınız birinci şık ise sorun yok. Eğer cevabınız ikinci şık ise ve bunu itiraf ediyorsanız siz de bir ahlaksızsınız. Çünkü şeytan ve nefis ahlaksızlığı emreder.

Evet, tekrar belirtiyorum: “Şeytan ve nefis ahlaksızlığı size telkin eder. Onların dediklerini yaparsanız vay halinize. Şeytan ve nefis iki Dünya’da da sizi rezil eder ve hüsrana uğratır. Akıl ve vicdan sizi iki Dünya’da da huzura ve güvene kavuşturur.”

Bu satırların yazarı Kardeşiniz 2009 yılından beri iş ahlakı, kamu görevlileri etik davranış ve ilke kuralları seminerleri sunmaktadır. Meslek ahlakını anlatıyorum ve Ülkemizde iş ahlakının yerlerde süründüğüne seminerlerimde işaret ediyorum. Ancak biz konuşup biz duyuyoruz. Toplumda iş ahlakının yaygınlaşması için örnek olması gerekenler ve bu hususta gerekli değişimi sağlaması gereken siyasetçiler, bu hususta hiç de duyarlı değiller.

Evet, durum bu. Dost acı söyler, doğru söyler.

Sözü uzatmayalım, bu depremde, Kahramanmaraş Depreminde yıkılan ve tamamıyla çöken ya da yana yatan binalarda gözlemlenmiştir ki, inşaatın sağlamlığı için gerekli olan 5 husus (dürüst müteahhit, sağlam malzeme, kaliteli işçilik, sert zemin ve ciddi denetim unsurları) dört dörtlük sağlanmamıştır. Bu hususta son depremde de açığa çıkan aksaklık ve noksanlıklar bağlamında, kısaca şu noktaları belirtelim: “Nervürlü demir kullanılmayan inşaatlar, ana taşıyıcı kolonların yetersiz olması, kirişlerin ve kolonların içerisindeki etriye denilen demirlerin dikdörtgen şeklinde bağlanmasının kurallara uygun olmadığı, etriyelerin birer kancayla merkezi bir yere tutturulması gerektiği halde alelacele yapılıp bu kurala uyulmadığı, betonların döküldükten sonra sulanmadığı, müteahhitlerin malzemeden çaldığı, denetimlerin ciddi olmadığı ve inşaat için izin verilen alanların uygun olmadığı, imar planlarının yanlış olduğu açığa çıkmıştır.”

Bu saydığımız ve belirttiğimiz noksanlıkların tek bir nedeni vardır: “İş ahlakının olmamasıdır tüm bu sorunların nedeni.”

Vallahi iş ahlakı olmazsa biz daha çok acı çekeriz. Ve çözüm şudur. Çözümü Yüce Rabbimiz beyan etmiştir, “Her bir insanın önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçi melekler vardır. Bir toplum, içinde bulundukları iyi hâli değiştirmedikçe, Allah, onlara olan nimetini değiştirmez. Fakat Allah, bir topluma kendi günahları yüzünden bir kötülük dilediği zaman, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onları, Allah’tan başka koruyacak kimse de bulunmaz.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.