Kahramanmaraş merkezli 2 depremin üzerinden 8 gün geçti, hala mucize kurtuluşlar ard arda TV kanallarında verilmeye devam ediyor. Depremin 160. saatlerinde bile enkazlardan hala ses ve ısı alabilen kurtarma ekipleri hiç ara vermeden bir can kurtarmaya odaklanmış ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen diğer ekiplerle birlikte çalışmalarına devam ediyorlar.
Dünkü yazımızda depremden sonra sosyal medya aracılığı ile ortaya çıkan ve bazı yalan ve iftiralar ile kendileri hiç bir şey yapmazken, kurtarma çalışmalarında canla başla çalışan kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmeye, görevlerini yapmadıkları iftiralarını atmaya veya yanlış yönlendirmeye çalışan bazı fırsatçılar ve provakötörlerden bahsetmiş, bunları kınamış ve bazı konuların şimdi konuşulmaması ve şimdi siyasi propagandanın yapılmamasının gerektiği, gönüllü olsun, uzman ekipler olsun, görevli kurum ve kuruluşlar olsun topyekün tüm Türkiye’nin her türlü çalışma ve yardımlaşmanın zamanı olduğu ve ülkemizin her kesimi ile “tek yürek, tek bilek” olması gerektiğini hatırlatmış ve yağmacılara, hırsızlara, vicdansız kötü niyetli insanların kötü emellerinin engellenmesinin gerektiğinden bahsetmiştik.
TV kanallarından öyle şeyler seyrediyoruz ve duyuyoruz ki hayretler içerisinde seyrediyoruz. Enkazda ve yıkılmayan binalardan yağma yapmak isteyenlerin barajların patlayacağını, her yerin sular altında kalacağı yalanını yaymaya çalıştığını, marketler ve dükkanları yağmalayanları, bölgeye gönderilen yardım malzemelerini kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda yanlış yönlendirenleri, daha neler neler.
Enkazlardan çıkarılan birçok canlı ve yaralı vatandaşımızın anlattıkları ve söylediklerine dikkat edersek, ülke ve kişisel olarak ne kadar zorlu bir sınavdan geçtiğimizin bir göstergesi olduğunu işaret etmeden geçmeyelim. Öyle mucizeler ve inanılması çok güç şeyler yaşıyoruz. 2 aylık bebeklerin, deprem anında doğum yapan annelerin, 2, 3, 5 yaşlarında çocukların yaşadıkları, söyledikleri, 75, 80, 90 yaşlarındaki insanların saatlerce, günlerce yemeden, içmeden, sıkıştıkları yerlerde nasıl dayandıkları, küçücük bebeklerin her iki saatte bir emzirilmesi gerekirken nasıl günlerce dayandıkları, bırakın kaçmayı bir köşeye sinmeyi bile beceremeyecek kadar küçük çocukların günlerce dayandıkları ve canlı kaldıkları nasıl izah edilebilir, bunlar bir mucize değil midir? Bunları koruyan, yaşamalarını sağlayan, dayanma gücü veren kimdir, nasıl bir güçtür?
Enkazdan 5 gün sonra çıkarılan 5 yaşındaki küçük bir kız çocuğunun “Benim karnım tok, bir abla geldi bana su verdi yiyecek verdi” demesi, hiç uyanmadan kurtulan 7 yaşındaki bir erkek çocuğun, kurtarma ekipleri tarafından uyandırılarak kurtarılması sonrasında çocuğun şaşkın bir şekilde “ne oluyor ya, ne oluyor ya, siz kimsiniz” diyerek hiçbir şeyden haberdar olmaması nasıl izah edilebilir.
Yaşadığımız bu felakette bir çok sınavlar vardır. Yaşamını yitirinlerin sınavı ayrı, canlı kalıp en ufak yara almayanların fakat sıkışıp kalanların sınavı ayrı, yaralı olup saatlerce, günlerce o yara ile sabredip kurtarılmayı bekleyenlerin sınavı ayrı, dışarıya kaçabilen fakat enkaz altlarında kalan eşi, oğlu, kızı, akrabası, anası, babası, yakınları olup sabredenlerin sınavı ayrı, yardıma koşan yardımseverlerin, ekiplerin, devletin, her türlü kurum kuruluşların sınavı ayrı, hastanelerde görev yapanların, kendi hayatını düşünmeden yenidoğan ünitesinde küvezdeki bebeklerin hayatını korumaya çalışan hemşirelerin sınavı ayrıdır. Hatta enkaz altında kalan hayvanlar ile kurtarma çalışmasına yardım eden köpeklerin bile sınavı ayrı ayrıdır.
Felaketten sonra bazı vicdansız, insafsız hırsızların, yağmacıların, provakatörlerin, fırsat düşkünlerinin, ihtiyaç malzemelerini saklayanların, fırsat bilip zam yapanların sınavı ayrı. Deprem ile alay edip, sosyal medyadan gülerek yayın yapanların, yine sosyal medyadan provakatörce, yalan haber yayıp, iftira atanların, çalışanları küçümseyip beğenmeyenlerin, oturdukları yerden ahkam kesenlerin sınavları ayrıdır. Deprem olan bölgelerde yıllardır ve hatta yurdumuzun tüm bölgelerinde inşaat yapan firmaların, müteahhitlerin, mühendislerin, mimarların, ustaların vs., bunlara “uygundur oluru” verenlerin sınavı ayrıdır. Depremi daha önce yaşamış veya yaşamamış, deprem kuşağı olan veya olmayan ülkelerin tüm yöneticileri, halkı ve bireylerin bile sınavları ayrıdır.
Görüldüğü gibi bu felaketle birlikte bütün dünya top yekün bir sınava tabi tutulmuştur. Bu felaket sırasında ve sonrasında kim ne yapıyor, ne düşünüyor, nasıl hareket ediyor, bundan sonra ne yapacak, nasıl davranacak, nasıl hareket edecek. İşte bu bir sınavdır.
Bu sınavdan herkesin ve her kesimin kendine düşen payı çıkarması gerekir. Herkes elini vicdanına koyup bir düşünsün, şimdiye kadar ne yaptım, ne kazandım, ne buldum, bundan sonra ne yapmalıyım, nasıl hareket etmeliyim, nasıl yaşamalıyım ve ne durumda ölmeliyim?