Ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?

Selami Mutlu

Türkiye geçmiş yıllarda ki Osmanlı döneminde de ekonomik çöküşler yaşamıştır.16. Yüzyıl itibarıyla başlayan Osmanlı’da ki çöküş 19. Yüzyıl da iflasın eşiğine gelmiştir. Günümüzde de yaşanan benzeri sorunlar vardır. Bu günde dünün devamı gibi sorunlarla Türkiye baş başadır. Dünün zihniyeti ile oluşturulmaya çalışılan ortam bugünün olumsuz koşullarını getirmiştir. saray entrikaları, geçmiş yılların liyakatsiz yönetimi, zulüm, israf ve adaletsizlik, hukuksuz uygulamalar, Anayasa’yı tanımama siyasi sen-ben kavgaları ile geçen ve her şeyi din ile idare etmeye çalışanlar yüzünden bu günün sorunları yaratılmıştır.

Ekonomide azalan üretim, üreticinin yaşadığı sorunlar, ithalat anlayışı, vergi adaletinin ve düzeninin bozulması, değişen ve gelişen dünyaya ayak uydurulamaması sanayileşememe borç üstüne borç edinme rüşvet-yolsuzluk-vurgunculuk ve emperyalist baskılar ülkemizi geçmişte Osmanlı’nın son günlerine benzer sorunlarla yüz yüze getirmiştir. Osmanlı %6 ile %13 gibi yüksek faizlerle borç edinme yoluna girmiş, Galata Bankerlerine muhtaç bir duruma gelmişti. Bu gün yine dünkü gibi yüksek faiz oranları ile borç temini için Londra bankerlerinin vereceği %14-% 20 gibi faiz oranları ile borç alma yoluna gidilmiştir. Bu sefer adres Londra’dır.

İşte Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurarken Osmanlı’da yaşadığı tecrübesinden aldığı derslerle ekonomik bağımsızlığa büyük önem vererek Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Bu nedenle kapitülasyonları kaldırmış, gümrükleri belirleyerek sanayisini kurup ulaşım ağlarını gerçekleştirmiştir. Osmanlıdan kalan borçlar ödenmiş Duyun-u Umumiye işlevsizleştirilmiştir. İmtiyazlı yabancı şirketlerin elinden imtiyazları alınmış, demiryolu-liman-banka gibi stratejik yatırımları millileştirmiştir. Milli ve yerli olma yolunu seçmiştir. Yine çiftçiyi vergi yükünden kurtarmış, tarımda bir planlama ile tarımsal üretimi artırmıştır. Ülkeyi sanayileştirerek borç almadan kendi kaynakları ile devletçi yönü ağır basan karma ekonomik sistemle ülkeyi ayağa kaldırmıştır.

15 yılda fabrikalar, bankalar, limanlar, demiryolları kurdu. Ve paramız bu dönemde pul olmadı. Yabancı para değerleriyle başa baş gelmeye başladı. Bunlar bize yani bu millete emanet edilen değerler ve zenginliklerdi. Ve bu gün bu kazanımlar milletin varlıkları, tıpkı Osmanlının son dönemleri gibi israf ve sorumsuzca yitirilmiştir. 15 yılda Türkiye’nin elde ettiği varlıklar bu günün zihniyeti tarafından 16 yılda teker-teker satılarak yok edilmektedir. Bu gün olanlar Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşananlarla benzerlik taşımaktadır. Dünkü saltanatının sonunu hazırlayanlar bugünkü saltanatın ulaştığı durum la benzerlik taşımıyor mu?

Artık bu zihniyetin terk edilmesi bilimin ve çağın gereklerine dönülmesi gerekmiyor mu? İşte Mustafa Kemal bunu görmüş 15 yılda savaş yorgunu olan toplumu yokluk ve sefaletin pençesine düşen halkı ayağa kaldırmıştır. Bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin önemi büyüktür. Misak-ı Milli sınırları içersinde kalan her Türk vatandaşının lideri olmuştur. Din-mezhep-ırk-dil ayrımı yapmadan ülkeyi imar etmiştir. Milli ve yerli olmak budur. Lafla ülkenin kaynaklarını emperyalist güçlere peşkeş çekerek yerli ve milli olunmuyor. Bu topraklarda atılan hiçbir adım Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 da Samsuna ayak basarken attığı o adım kadar kurtarıcı ve belirleyici olmamıştır. Emperyalizme karşı tam bağımsızlık saraya ve sultana karşı “Milli Egemenlik” mücadelesi o ilk adımla başlamıştır. TBMM Milli Egemenliğin beşiğidir yuvasıdır. Milletin sesinin duyurulduğu seslendirildiği yerdir. Onun için önemli ve tek kişinin iradesine iki dudağı arasından çıkacak karara bırakılamaz.

Osmanlının son döneminde yaşanan ekonomik-siyasi sıkıntılar ile ortaya çıkan sonuç yine aynı zihniyetin yarattıklarının benzeridir. Bu gün yine bir kurtuluş savaşı ile Mustafa kemal’in kurduğu Cumhuriyeti koruyup ayağa kaldırmanın zamanıdır. Ona ihanet edenlerin hakaret edenlerin pişmanlıklarını dile getirerek gerçeği görmeleri geçmişte kalan ütopyacı zihniyeti devam ettirmemeleri gerekir. Güzel dinimizi kullanarak bunu kendilerine şemsiye yapanların bunu siyasete alet ederek topluma pazarlamaları abesle iştigaldir. Gerçeği görerek dinimize zarar vermekten halkı yanlış yönlendirmekten kaçınmaları gerekir.

Bizim temel ilkemiz Türk milletinin onurlu ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanır. Kendi sanayisini- tarımını-teknolojisini geliştirerek milli ve yerli üretimini kurmasıyla mümkün olur. Ne kadar zengin ve bolluk içersinde olursan ol bağımsızlıktan yoksun olan bir millet Emperyalist güçlerin karşısında uşak durumuna düşer. Bu millet hiçbir zaman kendi saltanatını düşünen hainlerin din simsarlarının esiri olmaz. Olmamalıdır da. Hak-Hukuk-Adalet-Özgürlük Türk milletinin rehberi olmalıdır.