Kürsüden kükrüyor: Diktatör!..
Hızını alamıyor: Diktatör bozuntusu!..
Biraz daha terbiyeli olan hemcinsleri, ‘otoriter’ demekle yetiniyor.
Fondaş, candaş ve yandaş medyadaki terbiyesiz kalemleri de ağzını ‘diktatör’den aşağı açmıyor.
Yetmiyor, Batıdaki sahiplerinin sesi olan irikıyım medya organları da seçim dönemini ‘diktatör’ türküsüyle geçirdi; ‘demokrasi’ kavramını dillerine pelesenk ederek, kendilerini de bu kavramın yanıbaşında konumlandırdılar. Öyle ya, demokrasi de onlardan sorulurdu.
Ha, bir de…
Seçim bitip umduklarını bulamayınca, el öpmek için sıraya girdiler.
Tüm o ‘diktatör’ söylemleri, ‘indireceğiz’ tehditleri, yerini, “Birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz…” riyakârlığına evrildi.
Peki…
Seçimler geldi geçti, Türk Milleti sözünü söyledi.
Acaba bir an olsun durup düşünmezler mi; hiç seçimi ikinci tura bırakan diktatör olur mu? Bırakınız ikinci turu, ilk turda yüzde 90’dan az oy alan diktatör gördünüz mü?
Dahası, 30 yıla yakın süredir ‘seçilmiş siyasetçi’ olan ve kazandığı 20’ye yakın seçim bir yana, dünya demokrasi tarihinde ‘namağlup siyasetçi’ unvanına sahip tek lider olan adamdan, hangi akıl kıtlığıyla ‘diktatör’ çıkarılır?
Şimdi bir özür bekleme hakkı yok mu, hem ‘diktatör’ diye yaftalanan ‘adam’ın, hem de Türk Milletinin?
Burayı şimdilik geçelim ve asıl diktatörün portresine bir bakalım:
Genel Başkanına, uluslararası bir casusluk/terör şebekesinin düzenlediği kaset komplosu sonucunda partisinin başına gelip oturmuş…
Siyasî ömrü boyunca, hep partisinin kurultaylarında ‘zafer’ (!) kazanmış…
İl, ilçe ve kurultay delegelerini birer ‘kurşun asker’ yaparak, kongrelerde hiçbir farklı sese hayat hakkı tanımamış…
İstanbul’daki 39 ilçe başkanının 37’sini kendi mezhebî taassubuna uygun hale getirmiş…
Partisinin genetiğini bozarak, bu ülkenin ‘kurucu partisi’ kimliğinden uzaklaştırıp, ‘ülkeyi bölmek isteyenlere payanda’ yapmış…
Bugüne kadar girdiği bir düzineden fazla seçimin tümünü kaybetmiş…
Başka partilerin seçmenlerini; ‘makarnacı’, ‘göbeğini kaşıyan’ ve ‘dağdaki çoban’ gibi abuk subuk sıfatlarla anarken, kendi seçmenlerini, aday göstereceği tuvalet terliğine, hem de tıpış tıpış gelip oy verecek hale getirmiş…
Aldığı tüm mağlubiyetlere rağmen, istifa etmeyi aklından geçirmediği gibi, daha yaşadığı hezimetin dumanı tüterken kamera karşısına geçip, “Bu-ra-da-yım!...” diyerek, masa yumruklamış…
Seçim yenilgisini, kendisinden başka herkese yüklemiş…
Kendisi dışındaki tüm parti üst yöneticilerinin istifasını alıp, yerlerine uygun gördüğü kişileri atamış…
Her seçim sonrasında, beceremediğini kabullenmek yerine, ‘seçimde hile yapıldı’, ‘müşahitlerimiz sandıklara sahip çıkamadı’, ‘oylarımız çalındı’, ‘Anadolu Ajansı manipülasyon yaptı’ gibi akla ziyan bahanelere tenezzül etmiş…
Yaşı 80’e dayandığı halde, üzerine lök gibi çöktüğü partisinin tepesinden kalkmaya hiç niyeti olmayan siyaset esnafına, ‘diktatör’ değilse ne denir?
İsterseniz bu tanımlama kalıbını, sadece bir tek partinin başındaki kişiye değil, birlikte yol aldığı ‘istifini bozmayan irili ufaklı tüm mağluplara’ da teşmil edebilirsiniz.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak bu ülkenin yerli ve millî teknoloji geliştirme mücadelesine büyük emekler veren Mustafa Varank’ın dediği gibi; son 20 yılda bu ülke birçok şeyi yerli ve millî hale getirdi, fakat yerli ve millî bir muhalefet oluşturmayı başaramadı.
Yazık ki, Türk demokrasisinin en büyük sorunu, ‘muhalefet açığı’dır.
Seçmenleri, 20 senedir yalnızca bir lideri seçmek zorunda bırakmak ve ülke muhalefetini iktidar adayı olmaktan uzak kılmak, aslında hepimize karşı haksızlıktır.
Tekrar başa dönersek…
30 yıldır girdiği her seçimi kazanmış…
Türkiye gibi çok ağır sorunları olan bir ülkeyi ayağa kaldırma gayretleri sırasında, dışarıdan düşman saldırısına ve içeriden de dışarıya teşne ihanet odaklarının çamurluklarına karşı ölümüne mücadele vermesine rağmen…
Halen her 2 seçmenden en az birisinin oyunu alabilen devlet adamına ‘diktatör’ değil, olsa olsa ‘adam gibi adam’ denilir.
Her seçimden yenilgiyle çıkmasına rağmen, parti içindeki tüm rakiplerini yok ederek, her kurultaydan ‘zaferle’ (!) çıkan politika bezirgânına ne denileceğine de siz karar verin.