Gaspirali ve yandaşlarının o yıllarda ortaya attıkları ortak edebi Türk dili gerçekleşmiş olsaydı, bu gün Altaylardan, Başkurdistan ve Nogaylardan tutmuş-Kırgızistan, Türkistan, Kazakistan Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Tataristan ve Kafkas bölgesindeki Avarlar, Kumuklar, Lezgiler bile temiz, vahit edebi Türkçesinde konuşuyor olacaktı. Osmanlı İmparatorluğu tarihi bir hata yaptığını zamanında fark etmedi ve göremedi. Çünkü Saraylarda bile Hıristiyanlar, masonlar üst görevlere yükselmişlerdi ve ortak edebi Türk dilinin oluşmasını engellemişlerdir. Bu gerçeği hepimiz biliyoruz ve bu gün bile elimizden bir şey gelmiyor.
Osmanlı Türkçesi ise temiz Türkçe sayılamaz, çünkü Arapça ve Parsça terkip ve ibarelerle dolu kelimeler vardı ki, Türk boylarının bu Türkçeyi anlamalarını çok zorlaştırıyordu. Ama Gaspirali bu terkip ve ibareleri attı, yerlerine Kırım ve diğer coğrafyalardaki lehçelerden alıntılar yaptı. Ne yazık ki o yıllarda bazı mason ruhlu yazarlar, şairler ve Batıya satılmış (bu gün onları böyle adlandıra biliriz) zevatlar, Türk hainleri Gaspirali’yi eleştirdiler, karşı durdular. Bu tutucu çevreler, bu Türk düşmanları gizlice ve açık şekilde Türk diline ve Türk milletine zarar vermişlerdir. Buradan açıkça şunu söyleye bilirim. Ne yazık ki Batıya satılmış hasta zihniyetli kişiler, tutucu çevre dediğimiz insanlar vardır ki günümüzde bile ortak Türk dilinin oluşmasına yardım etmek yerine, bizlere zarar veriyor ve ortak alfabe, ortak dilin oluşması için ileriye adım bile atmıyorlar. Başka bir örnek veriyim.
Bilkent Üniversitesinde 1997 yılında Ortak Dil konusunda önemli bir Sempozyum gerçekleşmiştir. Dünyanın çeşitli devletlerinden ve Türk devletlerinden tanınmış Türk dili uzmanları davet olunmuşlardı. Açılış konuşmasını yapan Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Şükrü Haluk Akalın (on bir yıl bu kuruma başkanlık yapmıştır) şöyle bir ifade kullandı:
-Biz neden “Azerbaycan, Kazakistan ve başka Türk devletlerinin alfabesinden harfler alalım, onlar bizim alfabeyi aynen kabul etsinler, yeter…” böyle zihniyetle bir kere bırakın ortak alfabe konusunu, ortak dil konuşunda anlaşmamız mümkün olamaz. Elbette, Türk aydınları ile birlikte ben de bu kişiye gereken cevabı verdim. Ama ne faydası oldu ki, bu kişi on bir yıl TDK Başkanlık yapmıştır ve ortak Türk dili ve alfabesi konusunda ileriye bir adım bile atılmamıştır.
Bir zamanlar Cafer Seydahmet Kırımer, Azerbaycan’da “Füyuzat” Dergisinin sahibi Ali Bey Hüseyinzade gibi aydınlar Gaspirali’nin düşünceleri ışığında büyük katkıları olmuştur ve Türk dilinde pek çok mahalli, lehçe kelimelerini atmışlardır ve ortak dil konusunda büyük hizmetleri olmuştur.
C.S. KIRIMER’E VE A. HÜSEYİNZADE’YE ALLAHTAN RAHMET DİLERİZ
Eğer bu gün, bir zaman Gaspirali’nin edebi ortak Türk dili konusunu gündeme taşımız olsak, zan ediyorum ilk tepkiyi İstanbul ve İzmir’den, Batı düşünceli kişi ve kurumlardan almış olcağız. Ona göre yok ki Türkiye’de ortak edebi Türk dilini savunanlar yoktur, hayır, vardır: ama içimizde Batı ruhunu taşıyan hainler çoktur, buna göre…
Bakınız, Azerbaycan Bağımsızlığını kazanan gibi 25 Aralık 1991 yılında Azerbaycan Milli Şurası tarihi bir adım atmıştır: Azerbaycan, Kiril harflerinin bırakılıp Latin Alfabesinin alınmasına karar vermiş ilk devlet olmuştur. Elbette ki, Ulu Önder, Haydar Aliyev’in sayesinde gerşekleşmiştir. Daha sonra başka Türk devletleri de Latin alfabesine geçmişlerdir. Uzun yıllardır “Ortak Dil” konusu üzerine çeşitli ülkelerde Panel ve Kongrelerde konuşmalar yapıyorum. Her defasında Türkiye’den gelmiş bazı kişi ve bilim adamları ile karşı karşıya kalmışımdır. Buna anlam veremiyorum. Çünkü içimizde maskalanmış Türk düşmanları çoktur…
Bizler her birimiz bir Gaspirali olmuş, sahipsiz adamlar gibi ortak edebi dil üzerine çalışmalar yapıyor, sesimizi yükseltiyoruz. Fakat hep Batı yanlıları ile karşılaşıyoruz. Bu durumda ne yapmamız gerekiyor?
Bir zaman Çar Rusya’sı Türk lehçelerinde konuşan devletlerde Rusları yerleştirerek sadece Türk lehçeler üzerine Gazete, kitap basılmasına yardım etmiştir. Bununla da “Ortak Dil” üzerine çalışmalarımızı engellemişlerdir. Öte yandan Türk aydını olarak önümüze kişi ve zevatlar çıkıyor ki ortak edebi dilimizin oluşmasını engelliyorlar, buna mani oluyorlar? O zaman şöyle bir zihniyet ile karşılaşıyoruz: Türk devlet ve topluluklarda ortak edebi dil konusuna lüzum yoktur?! Ya da buna ne lüzum vardır, gibi zihniyetle karşı karşıya duruyoruz?!
Biri Azerbaycan’dan “x” harfini neden alalım, diyor? Bir başkası neden Kazakistan’dan şu harfi alalım, diyor, bir ötesi Tatarlardan neden harf alalım, diyor: Eski TDK Başkanı Bilkent Üniversitesindeki Dil Panelinde “Azerbaycan’dan, Kazakistan’dan neden iki harfi alalım”, açıkça ifade etti. İşte size Batılı zihniyeti. İşte size hakiki Türk düşmanlığının kanıtları. Yorum yok.
Ben diyorum ki düşmanlarımızı dışarıda aramamıza lüzum yoktur, önce içimize, dâhilimize iyice bakalım. Kim kimdir, bir düşünelim. TDK Başkanı Devletin düşüncesini mi ifade etmiştir, yoksa bu onun kendi düşüncesidir? Bunu bilmemiz lazımdır. Ama şu bir gerçek ki, TDK Başında Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu ilk yıllarda bile görev yapan kişiler Türk dünyası yerine daha çok Batı dünyasına hizmet ettiklerini kanıtlardan görüyoruz.
İÇİMİZDEKİ HAİN DÜŞMANLAR DAHA TEHLİKELİLER
Eğer şimdi Ulu Önder Atatürk ve Ulu Önder Haydar Aliyev gibi deha Türk kahramanları yaşamış olsalardı, “Ortak Edebi Dil” konusunu bu iki deha şahsiyetler birlikte çoktan çözmüşlerdi, diye düşünüyorum. Bu tarihi görevi sadece onlar çöze bilirdi…
Türkler dünya coğrafyasının hemen hemen her köşesinde yaşamaktalar. Çünkü bir zamanlar Oğuz Kağan, Batı-Doğu, Güney-Kuzey topraklarını elinde bulunduruyordu, az kala dünyanın Kağanı olacaktı… Ve bütün insanlar onun denetiminde özgür, bağımsız ve mutlu yaşamışlardır…
Bizler Oğuz Kağan’ın torunlarıyız ve biz Türkler tarih boyunca hiçbir millete, hiçbir ırka karşı sert tutum sergilemedik, bugünün Türkiye’sinde de sergilemiyoruz. Bunun en son örneği Osmanlı İmparatorluğudur ki, içinde Rumlar, Ermeniler, tüm Hıristiyanlar, Ortodokslar, başka milletler ile özgürce yaşamışlar. Ama Osmanlı’nın sırtına hanceri ilk onlar indirdiler…
Fakat tarih boyunca sadece Türkler büyük trajedilerle yüz-yüze kalmıştır: hep ezilmişler, yabancılaşmışlar, asimle olmuşlar, önce ortak dilleri, daha sonra toprakları ellerinden alınmıştır ve sonunda arkadan haince darbeler almıştır… Azerbaycan’ın taleyi de aynı trajedilerle karşılaşmış, geniş toprakları ellerinden alınmış, bu topraklarda Hıristiyan Ermeni Devleti kurulmuştur. Bunu Rusya yapmıştır… Dünyada zorluklarla, acılarla karşılaşan tek millet Türkler olmuştur. Bu acı bir gerçektir.
TÜRKLER BÜYÜK TRAJEDİLERLE KARŞI KARŞIYA KALMIŞLARDIR
Bu durum çok vahimdir, acımasızdır; biz Türkler neden yumruk olarak birleşemiyoruz? Neden Batı’nın zincirlerini koparamıyoruz? Neden edebi Türk dilini savunamıyoruz? Bunlar Türk toplumunun, Dünya Türklerinin trajedisi değil de nedir, Allah aşkına?
Zaman değişmiştir, biz Türler uyanmalıyız. En önemli tarihi görevler bizleri bekliyor: “Dilde, Fikirde, İşde, Birlik” düşüncesi ışığında BİRLİĞE gidilen yolumuzdan çekilmemeliyiz. Azerbaycan devleti bu istikamette büyük atılımlar, çalışmalar sürdürmektedir. Gözlerimizi geniş açalım, gerçekleri görelim, diyorum. Azerbaycan devleti bu tarihi misyonu karşısında tarihi adımlar atıyor. Bunun sadece tek bir örneğini gösteriyim: 2007 yılında Dünya Türklerinin Bakü Kurultayında Cumhurbaşkanı, Sayın, İlham Aliyev, Dünya Türklerine “BİRLEŞELİM ÇAĞRISI’nı yapmıştır.
Ayriyeten dünya edebiyatının orijinalden bir başa Latin alfabesine çevirilerinin yapılmasına imza atmıştır. Türk devlet ve toplulukları ile bütün alanlarda sıkı işbirliği Protokolü imzalanmıştır. Türkiye’de kullanılan pek çok önemli kelimeler - “bilgisayar”, “uçak”, “tabii” ve daha nice-nice sözler Azerbaycan’da hiçbir karar alınmadan geniş kullanılmaktadır. Yabancı kelimeler mağaza vitrinlerinden indiriliyor, yerini eski Türk kelimeleri evez ediyor ve saire… Bu çalışmaların Türkiye’de de yapılması gerekmez mi?
Ortak edebi dile gidilen yol kültürden, edebiyattan geçiyor. Türk devlet ve toplulukların edebiyatı, resim, heykel ve güzel sanatları, milli halk musikisi, örf adetleri, eski kültür ananelerimiz tüm Türk devletlerinde geniş tanıtılmalıdır. Özellikle Türkiye’de - Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tataristan (RF), Azerbaycan, Başkurdistan(RF), Hakas (RF), Gagavuz (Moldova), Altay(RF), Yakutya (RF) ve başka Türk kavimlerinin, topluluklarının milli kültürü, eski örf adetlerini az biliyorlar, ya da bu coğrafyayı hiç tanımıyorlar.
DÜNYA TÜRKLERİNİN KİTAPLARI TÜRKİYE’DE BASILMALIDIR
Ayrıca, farklı Türk lehçelerinin ortak çeviri kitapları basılmalıdır. Kardeş Türk devletlerindeki Türkçe şive farklılıklarını okumalı, öğrenmeliyiz, bilmeliyiz. Bu çalışmalar bugün TÜRKSOY tarafından fevkalade yürütülmektedir. Bütün Türk Devlet ve Toplulukları ile TÜRKSOY arasındaki bağı daha da pekiştirmeliyiz. Bu kurumun maddi dayanağı çok zayıftır, TÜRKSOY’un Türk dünyası ile olan bağlarını pekiştirmeliyiz. Bu tarihi fırsatı kaçırmamalıyız.
Unutmamalıyız ki, Ortak edebi dil ve alfabe, kültürümüzü, edebiyatımızı, güzel sanatları ve eski örf adetlerimizi tanımaktan geçer. Çünkü çok çok geçmişlerde biz Türkler tek ortak dilde konuşmuşuzdur. Geçmişimize, eski kültür varlıklarımıza kavuşalım, diyorum.
İşte o zaman “Ortak Dil, Ortak Fikir, Ortak Kültür” Birliğimize de kavuşa biliriz, diye düşünüyorum. SON!