Osmanlı İmparatorluğu’nda, Müslümanlar, Ramazanda oruç tuttuğu zaman, halkı olan ateistleri Mecusiler, Ermeniler, Rumlar, v.b. azınlıklar ile Hıristiyan ve Yahudiler devletin bir ferdi olmasının gereği barış ve huzur içinde yaşamalarının getirdiği sevinç ve saygıdan, dolayı açıkta yemek yemekten haya ederken, günümüzde, inanç fakiri, cahil ve gafil, olanlar alenen sigara içmekte, yemek yemekte, Yüzde 99’u Müslüman denilen ülkemizde bu durumun bir otokritiğini yapmalıyız.
Orucu tutmayanları yargılamak değil, hasta yolcu ve belirli bir mazereti olabilir. Oruç tutanlara karşı ilahi emre duyarlı bir insan görüntüsünü vermek adına gizli yemenin gereğini de yapması geremez mi? İslam’ı anlatan hocaların ve Diyanet işlerinin de, anlatımlarında eksik kaldığı bir gerçektir.
Bir takım yazarların, dini kötü göstermek adına yazdıkları roman ve yazıları ile dinimize karşı tartıştıran kavga eden bir durum sergilenmesini sağlamıştır. Batılıların ülkeyi karıştırmak kardeş kanı dökmek için; emellerine alet olan bir takım cahil ve insanın hayatının önemini bilmezlerin yaptıkları katliamlar ile yazarların yazdıkları romanlar da cahil ve dinden nasibi olmayanların dini koruma adına yaptıkları kadına zulüm, veya dinin bizi geri bıraktığını yazan, ideolojik tutkusunda dini düşman gibi gösteren yazarların getirdiği korku ve paranoyalar yüce dinimizi kötü göstermiş ve dine ait değerlerden uzaklaşmamıza, dini bilgilerin öğretilmesinin yasaklandığı bir zamandan geçtik.
Batılıların kurduğu adı İslami olan fakat insanların huzur ve güvenini bozan sadece İslam ülkelerinde terör estiren terör örgütlerinin yaptıkları katliamları görerek, İslamofobia (İslam korkusu), Fundamentalist (Köktencilik) dinimizin kötü gösterildiği ve inancı gereği başörtüsünün yasaklandığı, günahların haramların apaçık işlendiği, batıda yaşayan Müslümanların hukuksal miras, evlilik, ticaret ve ceza hukuklarının ilahi kitaba uygun olmadığı faizin, zinanın apaçık işlendiği, haramların helal sayıldığı bir zamandayız. Osmanlıda diğer inançlar barış içinde 700 yıl nasıl yaşadı?
Yüce kitabımızda; "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir." (Bakara, 2/256)
Allah Teâlâ c.c. rahmetinin genişliğinden dolayı kullarının ne kendilerine, ne de başkalarına zulüm ve tecavüz etmelerine razı olmadığından, onları korumak için sınırlar tayin etmiş, din ve hükümlerini bildirmiş, "Dinde zorlama yoktur." buyurmuştur. İslâm yurdunda zorlama yasaklanmıştır. Hiçbir kimseye İslâm dinine girmek için zor kullanılamaz, herkes dininde serbest ve seçme hakkına sahip olup, müşrik, kitap ehli, (Yahudi, Hristiyan), hepsi, din hürriyetleriyle yaşayabilirler. Bir müşrik, dilerse Yahudi veya Hristiyan olabilir; hiçbirine Müslüman ol, diye zor kullanılmaz, ahdinde durmak ve vergisini vermek şartıyla dininde bırakılır.
Hanefiler ve diğerleri, "Küfür, bir tek millettir." ifadesi gereğince o şekilde din değiştirmede, verilmiş bir sözü bozma yoktur. Buna göre, "Ya dön veya Müslüman ol!" diye zor kullanılmaz. Kendi rızasıyla İslâm'ı kabul ettikten, Allah'a ve Peygamberine söz verdikten sonra döner, irtidad (dinden çıkar) eder, tövbe etmezse devletin tayin ettiği cezalarla cezalandırılır ki, bu bir zorlama değil, verdiği sözden caymanın zorunlu bir sonucu sözünde durmayanlar da suçuna göre hukukta tayin edilen cezayı görür. İslâm'da savaşın gayesi, intikam, öldürmek, din değiştirmeye zorlama değil; hasmının insanlığa yaptığı zulmünü yok etmek ve Allah'ın kelâmını yükseltmektir. Müslüman dinin emirlerine duyarsız hale gelir ve hak din savunmazsa fitneler kopar huzursuzluk ve güvensizlik çoğalır, inanan inanmayan ortamdan şikayetçi olur.
Dinimiz isteğe bağlı ibadet ile ameller hareket ve fiilleri seve seve gönülden istekle yapılır. Dünya da yaşama için neslin devamı, huzur ve barış ortamının sağlanması için (hırsızlık, kumar, tefecilik, kadın satıcılığı, zararlı alışkanlıklar, adam öldürme v.b. konularda) zorlama olur. İslâm dininin olduğu yerde ayet ve hadisler ışığında iman ehli insanlara, zorlamak değil, bilakis zorlama yapanlardan korunmalıdır.
Zorlama ile yapılan amelde, rıza ve iyi niyet bulunmayınca hiçbir amel ibadette itikat (iman) kılınan namaz, Oruç, hac, yapılan cihad da Yüce Allah c.c.’nin vaat ettiği sevap kazanılmaz. Zorlanan kimsenin açığa vuracağı iman, Allah yanında gerçek iman olmaz. Zorlama ile gerçek bir dindar kazanılmaz "Ameller, ancak niyetlere göredir." Dinin isteklerinin hepsi, zorlamasız, imanın kökü tasdik ve kalpten inanma ve iyi niyet ve rıza ile isteyerek, zorlama olmadan yapmalıdır.
İlim ve amel ile ilgili bu kadar gerçekler iman ve dinin insanlara kurtuluş ve mutluluk sebebi, inkâr ve dinsizliğin ise sonsuz azap ve felaket sebebi olduğu ayetle bildirilmiş hak batıldan, hayır şerden ayrılmış, Dinin gereğine göre kendi istekleriyle, kendi amelleriyle yaşayanlar, İlahi rızayı kazanması sonucu, mutlu olacak tır.
Hak dinimizde vicdan hürriyeti, ahd (söz verme), antlaşma ve hukuku böyle yüksek olması, cihat ilanında düşmana ya hak dini kabul etmesi veya mağlubiyeti kabul ederek dininde kalıp, hakları saklı olmak üzere İslâm uyruğunda adalet ölçüleri içerisinde vergi vermesi arasında kendi arzusuna bırakılan bir teklif yapılır. Bunlardan birini kabul ederse, antlaşma ile ahdine riayet edilir. Selam ve duayla…