Batı dünyasındaki değişim beraberinde dünyanın ağırlık merkezini de doğuya doğru kaydırdı. ABD Başkanının tavır ve tutumu dış dünyada yarattığı şaşkınlık dünyada oluşan güvensizliği de tetiklemeye başladı. Batı da oluşan aşırı sağdaki gelişim kıta Avrupa’sını pençesine almış gibi görünüyor. Dünyada gelişen değişimler Türkiye de ki dış politikada olan değişimi de beraberinde getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyareti Rus lideri Putin ile yapılan toplantı sonrası açıklama, uçak krizi sonrası iki ülke arasında oluşan olumsuz krizin yumuşaması sonrası şimdide normalleşmenin ötesine taşınacak gibi görünüyor.
Yine dış dünya da müttefikimiz olan ABD ile gelecekte yapılması düşünülen ziyaretin ana hatları şimdiden oluşmaya başlamış gibi. Suriye’de ki gelişmeler, ABD’nin PYD yanlısı tutum ve desteği, basına yansıyan ABD askerlerinin PYD ile kol kola fotoğrafları bu doğrultuda kamuoyunda oluşan olumsuz gelişme ve tepkiler, ZARRAF olayı yapılacak olan ABD ziyaretine temel teşkil edecek. Dış politikamızda oluşan bir gelişmede, Hindistan-Çin-Rusya temellerine dayalı. Bu çıkışın başlangıcı Hindistan oldu. 1,5 milyar nüfusa doğru uzanan ve dünyanın 7.büyük ekonomisine ulaşan varlığıyla bu dünya devi ile yapılan anlaşmalar hem Türkiye için hem Hindistan için yatırım kapısı olacak beklentisi var olmaya başladı.
Türkiye’nin bu bütün dünya ya yapılan açılımları ekonomimize bir nefes aldıracak gibi görünüyor. Bu arada AB den gelen seslerde olumlu sinyal oluşturmaya başladı. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü KATİ PİRİ yeni bir başlık açılmasının kesinlikle söz konusu olmadığını söylemesine rağmen AB Dış İşleri ve Güvenlik Politikası Yüksek temsilcisi FEDERİCA MOGHERİNİ Malta da Dış İşleri Bakanlarının yaptığı toplantıda ‘’Katılım müzakereleri sürüyor. Ne askıya alındı ne de sona erdi. Bununla birlikte herhangi bir müzakere başlığının açılmasına yönelik bir çalışma içersinde değiliz’’sözleri Türkiye’nin bu konuda açılım yapması ve AB ile bağlarını koparmaması umudunu doğurdu.
Türkiye bu güne kadar müzakere süreci içersinde sadece 16 başlık açabilmiş durumda. Daha açılması gereken 19 başlık var. Bu 19 başlığın 8 tanesi Kıbrıs sorunu ile bağlantılı olarak AB komisyonu tarafından askıda bekletilir durumda. Ancak yapılması gereken değişimlerin çözümünün Türkiye’nin Rum kesimine olan yaklaşımının değişime uğraması halinde mümkün olabileceği varsayılıyor. Diplomatik kaynakların demeçleri Türkiye’de uygulanan OHAL Yasasının kalkması ile ilk adımların atılabileceği varsayılıyor.
AKPM (Avrupa konseyi parlamenterler Meclisi) Türkiye’yi gözetim-denetim altına alan kararında basının gerçek demokrasilerdeki gibi özgürlük ve standartlarına kavuşturulması, Referandum sırasında yapılan kural değişikliğinin geçersiz kılınmasının sağlanması için yasal ve hukuki değişikliklerin yapılması, son zamanlarda seslendirilen idam söylemlerinden vazgeçilmesi gibi konular AB’nin temel konularını oluşturuyor. Türkiye’nin yapılan bu eleştirilere olumlu yaklaşması halinde müzakerelere yeniden başlanması umudu var. Dış politikamızda yapılacak parametrik değişimler ülkemizin yeniden hak ettiği yerde olmasını sağlayacak.
Referandum sonrası ve öncesinden başlayarak AB’den gelen olumsuz seslerden biride Almanya’dan MERKEL’den gelmekteydi. Ancak gelişmeler ve görüşmeler sonrasında Almanya’nın da söylem değiştirerek “Yapıcı diyaloğa dönülmesi için çaba sarf edeceğiz. Türkiye Avrupa’ya, Avrupa Türkiye’ye muhtaç” sözleri aklın yolunun hakim olacağının göstergesi olmuştur. Bu denge politikalarının uygulanması halinde batı ile Entegrasyon oluşabilecektir. Dış ticaretinin %46’sını batıyla yapan Türkiye’nin bütün bunları göz ardı etmeyeceği beklentisi oluşmuştur. Malta’da dış işleri bakanlarının yaptığı toplantıda ortaya çıkan durum ile Türkiye’ye zeytin dalı uzatılmıştır. Şartlar bellidir. Üyelik isteniyorsa müzakereler devam etmelidir mesajı verilmiştir.
Türkiye’nin dış dünya ile oluşan, olumsuz parametrelerinin değişmesi halinde ülkemizin hak ettiği yerlere varması sürpriz olmayacaktır.